Sendikalar Suçlanınca...

24 Ağustos 2019 Cumartesi

Ayarsız eleştiri, suçlama, işçi haklarına zarar verecek boyutlara ulaşmak üzere... Türk-İş Başkanı’nın ağzından çıkan bir sözcük üzerinden sendikalara, sendikacılığa ve sendikacılara saldırmak; sonuçta 12 Eylül askeri cuntası ile kurumlaştırılan küresel neoliberal zorbalıktan bu yana giderek küçültülen, budanan emeğin haklarını ve örgütlü gücünü tümüyle yok etmek isteyenler için ballı börek bir ikramdır.
Kimi sendikacıların aldıkları maaşların yüksekliği ve kullandıkları otomobillerin modelleri eleştiriliyor. İlkelerinden uzaklaşmış, soysuzlaşmış sendikacılık, iktidara yamanan iliştirilmiş sendikacılık, sarı sendikacılık hep vardı, bugün de varlığını sürdürüyor.
Saray’daki rol model, toplumun tüm kılcal damarlarına değin nasıl yayılıyorsa, sendikacılık da bundan payını alıyor, daha da yozlaşıyor, bencilleşiyor, derebeyce düzenin bir dişlisine dönüşüyor.
Bu dişliden yola çıkılarak yapılan üstünkörü eleştiriler, kurumsal bir kapsayıcılık kazandığında yıkıcı bir etki bırakıyor:
Sendikalar işçiyi satar!
Sonuç: İşçilerin sendikalara üye olmalarında bir yararları yoktur, hatta zararlı çıkabilirler!
İstenen bu mu?
İstenen buysa, AKP iktidara geldiğinden beri bunu yaptı zaten. Emeğin haklarını budarken sadaka kültürünü körükledi. Eldeki tüm kamusal değerleri satarak buralardaki sendikal örgütlenmeyi darmadağın etti. Yandaş sendikacılığı körükledi. Taşeronluğu yaygınlaştırarak kölelik düzenini geri getirdi.
Tartışılmakta olan son zam olayına gelince... İşçilere haklarını vermekten asıl kaçınanın kim olduğundan uzaklaşılması, yalnızca sendikalara yüklenilmesi çok dikkat çekicidir. Burada sorulması gereken soru bellidir:
Saray iktidarı, işçilere yüzde 10, yüzde 20 zam verdi de, sendikalar mı yüzde 8’e düşürdüler?

Gül’ün Karakoldan Kurtuluşu
Gazeteci Fehmi Çalmuk, “Büyük Doğu’nun Atlıları” adlı kitabında, Abdullah Gül’ün gençliğinde, Milli Türk Talebe Birliği (MTTB) İcra Konseyi Muhasipliği yaptığı dönemde gözaltına alınma girişimini anlatmış:
Abdullah Gül’ü bir kavga sonrası polisler almış götürüyorlarmış. Araya, MTTB Başkanı Ömer Öztürk girmiş, Abdullah Gül’ü karakola götüren komisere MTTB Başkanı olduğunu belirttikten sonra “İstanbul güzel yerdir, haberiniz olsun komiserim” demiş. Abdullah Gül, bu sözler üzerine serbest kalmış...
O gün korunup kollanan MTTB’li değil de, sol görüşlü, Atatürkçü bir genç olsaydı, başına neler gelirdi acaba?
Ali İsmail Korkmaz ve yüzlerce, binlerce örnek ortada!
Karşıdevrim böyle geldi:
Birileri mezara, diğerleri Köşk’e kondu.

AKP-YPG Stratejik Ortak mı?
TBMM’de kabul edilmeyen 1 Mart Tezkeresi sürecinde stratejik ortağı ile Irak’ın kuzeyinde bir ABD mandası kurduran AKP, aynı çizgiyi Suriye sınırında da sürdürüyor.
ABD ile anlaştı, orada da bir koridor halinde, ABD’nin diğer stratejik ortağı YPG ile bir manda bölgesi oluşturuluyor.
ABD ile yapılan uzlaşma gereği, AKP ile YPG, dolaylı olarak Suriye sınırında stratejik ortak konumuna geliyorlar.
HDP’li belediyelere çabucak kayyım atanması, işte bu yalın gerçeği gölgelemek içindir.



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları


Günün Köşe Yazıları