CHP’deki kimileri dahil, herkesin dilinde bir “eşit yurttaşlık” sözüdür, gidiyor.
Biliyoruz ki Türkiye Cumhuriyeti, kuruluşunda büyük ölçüde Fransız Devrimi’nden esinlenmiştir. Tıpkı 2. Meşrutiyet’in ilkelerinde olduğu gibi “özgürlük, eşitlik ve kardeşlik” öngörülür, üstüne ulus egemenliği ve bağımsızlık eklenir. Amaç, egemenliği; Tanrısal güce dayandığını ileri süren hanedan ve onun alt türevleri olan şeyh, şıh, bey, ağadan alarak yurttaşa devrederek çağdaş bir toplum yaratmaktır.
Özgürlük, eşitlik, kardeşlik yurttaşlığın zaten doğrudan içindedir.
Kul olmaya ve baskıya karşı özgürlük, toplumsal katmanlardaki ayrıma karşı eşitlik, yurt içindeki bölücülüğe ve ayrımcılığa karşı da kardeşlik. Yurttaşlık bunlarla var olur.
AKP-MHP-DEM etnikçi-dinci koalisyonunun İmralı ile yürüttükleri “müzakereci demokrasi” dedikleri şeyin gideceği yer, böyle bir yurttaşlık içeriğinin tam tersidir.
Bir örnek verelim:
“CHP, atalarımızı idam etti, bugüne kadar Kürt halkının hatırı için hiçbir şey yapmadı” diyerek CHP’nin İmralı’ya gitmemesini eleştiren AKP Diyarbakır Milletvekili Suna Kepolu Ataman’ı ele alalım:
Kendisi, eski AP ve ANAP milletvekili Mahmut Kepolu’nun kızıdır. Diyarbakır Silvan’da halen 20 bin nüfuslu Şeyhdoda aşiretinin hanım ağasıdır.
10 bin dönüm, yani 10 kilometrekare, yani 10 milyon metrekare toprağı vardır.
Şeyhdoda aşireti üzerine yapılan bilimsel araştırmalara göre, aşiret üyeleri Şafi mezhebindendir, Nakşibendi tarikatındandır. Aşiret üyelerinin yüzde 60’ı yarıcı ve ortakçı olarak aşiret liderinin toprağını işlemektedirler. Halen marabadırlar yani.
Erkeklerin yüzde 49’unun, kadınların ise yüzde 88’inin okuma yazma bilmediği aşireti oluşturan ailelerin tamamı başlarında bir ağa olsun istemektedir.
Aşiretin aile reislerinin yüzde 75’i de aşiret liderinin desteklediği partiye oy vermektedirler.
Anlayacağınız; Kürt ağa, bey, şıh, şeyh, seyyit Kürt marabayı sömürürken eşitlikten, kardeşlikten, özgürlükten söz eden yok.
İşte bu yeni Türkiye yüzyılcıları, İmralı’dan barış ve demokrasi çıkaracakmış.
Geçiniz efendim.

DEVLET GÖREVİ
Saray’ın kayyım adayı Kemal Kılıçdaroğlu, CHP’nin İmralı’ya gitmeme kararını “devletin âli menfaatleri için sürecin içinde olmak zorundadır” diye eleştirdi.
Kılıçdaroğlu’nun “Devlet”e bağlılığını daha önce de yaşamıştık. 2014’teki cumhurbaşkanlığı seçimleri öncesi, CHP’nin üye ve yetkili organları Yılmaz Büyükerşen’in CHP’nin cumhurbaşkanı adayı olarak gösterilmesinde hemfikirdi.
Kılıçdaroğlu ise tıpış tıpış gitmiş, “Devlet Bey” ile görüşmüş, partisinin hiç haberi olmadan hilafetçi bir babanın oğlu olan Ekmeleddin İhsanoğlu’nu CHP’nin adayı olarak ilan etmiş; kendisine verilen görevi yerine getirmişti.
FATİH İÇİN
Gazeteci kardeşimiz Fatih Altaylı’ya cezayı verdiler, cezaevine geri gönderdiler.
Ne yapacak, içeride okuyup yazacak. Bari orada biraz yüzü gülsün diye, kendisine 2. Abdülhamit döneminden bir öykü aktaralım:
Abdülhamit’in bindiği arabanın beygirlerinden biri hastalanır. Bir baytar (veteriner) heyeti görevlendirilir ve zatürree olan beygir iyileştirilir. Heyetin saraya 3 Ekim 1898’de ilettiği durum raporu özetle şöyle biter:
“Mezkur hayvana, fennen icap eden ameliyat icra olunarak sayenizde şifa bulmuştur. Arz olunur.” (Abdülhamid’e Verilen Jurnaller-Faiz Demiroğlu-Tarih Kütüphanesi Yayınları-1955)