Süreç dedikleri şeyi başlatan MHP lideri, pazarlık yapılmadığını söylüyor, ancak öbür yana bakıldığında durum hiç de öyle gözükmüyor.
DEM ve PKK sözcülerine bakılırsa, PKK varlığını Rojava’da, Kobani’de,Türkiye’de fiilen kabul ettirdi. Sıra siyasal ve hukuksal temelin konuşulmasına geldi.
Onlara göre, ortada kazanılmış bir zafer var. Dahası; PKK, TC’yi dize getirdi, süreç, komisyon, adı her neyse şimdi o noktadayız. “Barış” dedikleri şeyi, hani neredeyse iki devlet arasında yürütülecek barış anlaşması gibi algılıyorlar, algılatmak istiyorlar.
DEM Eş Genel Başkanı Tülay Hatimoğulları’nın söylediklerini böyle yorumlamak gerekiyor. Ona göre, MHP liderinin “önder” saydığı İmralı’daki, bu sürecin başmüzakerecesi. Meclis’teki komisyonun, İmralı’daki ile acilen görüşme gerçekleştirmesi ve kendisini dinlemesi çok önemli. Hatimoğulları, “PKK ve devlet arasındaki tek müzakereci kendisidir” diyor ve ekliyor:
“Kendisiyle görüşülmemesi ya da görüşmenin aksatılması bu sürecin aksaması anlamına gelir ki bu da Türkiye halklarının asla isteyebileceği bir şey değildir.”
Başmüzakereci lafı yeni değil. İlk, yetmez ama evetçilerin akil insandan sayıldığı, çadır mahkemeleri ile yargının çürütülmeye başlandığı çözüm sürecinde terör örgütünün siyasi kanadı KCK tarafından gündeme getirilmişti.

Başmüzakereci lafının, emperyalizmin bölgeye dayattığı yapının bir düzeneği olduğu kesin. Türkiye için “Osmanlı millet modeli”ni öneren ABD’nin sömürge valisi Tom Barrack’ın Suriye için bulduğu yöntemin ülkemize uyarlanması bir anlamda.
Barrack’ın deyişiyle “merkezi devlet yerine herkesin kendi bütünlüğünü, kendi kültürünü, kendi dilini korumasına izin veren bir yapı”.
Adama sormazlar mı?
Neden bölge için önerdiğin aynı yapıyı, hepsinin ayrı kültürü ve dili olan onlarca milletin yaşadığı kendi ülkende kurmuyorsun?
STRATEJİ TRAJEDİSİ
Diyanet’ten yargıya bir uçurumun dibine yuvarlanıyoruz:
Diyanet, kadın düşmanlığını cami hutbelerine taşırken; bir kadın cinayetinde ceza mahkemesi, müebbetle yargılanan katile “Cinsel ilişkiyi reddetmek erkekte elem ve öfke yaratır” gerekçesiyle cezada indirim uyguladı. Karar, Yargıtay’ca da onandı.
Böylece; erkeğe cinsel ilişki teklifini reddettiği için kadına şiddet uygulayabilme hakkı verilmesi, kadının cinsel ilişkiyi reddetmesinin bir kabahat ve erkeği suça teşvik sayılması, erkeğin öfke ve şiddetli elem duygularının etkisi altında kalıp kadını öldürebilmesi; en yüksek yargı organı tarafından karar altına alınmış oldu.
Türkiye Psikiyatri Derneği’nin konuya ilişkin açıklamasına göre, böyle bir kararı onaylayan hukuk sisteminin bulunduğu ülkede yalnızca kadınlar değil, başta çocuklar olmak üzere tüm yurttaşların yaşam hakkı ve özgürlükleri tehdit altındadır.
Kadınlara, çocuklara, yurttaş haklarına, anayasaya ve de hukuka her gün tecavüz edilen bir ülkede, Adalet Bakanlığı’nın “Türkiye Yüzyılı Yargı Reformu Stratejisi”nde ne yazıyor biliyor musunuz?
“Türkiye, 2002 yılından bu yana hayata geçirdiği politikalar ile demokrasi, hukukun üstünlüğü ve insan haklarının güçlendirilmesi konularındaki kararlılığını açıkça ortaya koymuştur” yazıyor...