Kadın mücadelesi ve örgütlenme - Dr. Neval Oğan Balkız
Olaylar Ve Görüşler
Son Köşe Yazıları

Kadın mücadelesi ve örgütlenme - Dr. Neval Oğan Balkız

08.03.2025 04:01
Güncellenme:
Takip Et:

. S. Mill, “Gerçek ahlaki duygunun biricik okulu, eşitlerden oluşan bir toplumdur” der. Bu saptama, liberal teorinin en önemli vaadini oluşturur. Ancak liberal teori; dayandığı temeller, kuramsallaştırdığı toplumsal, siyasal, sosyoekonomik yapı itibariyle, böyle bir amacı gerçekten hedeflemez. Siyasal hakları kişinin sahip olduğu “doğaya/doğal farklılığa” gönderme yapmadan, soyut bir eşitlik anlayışıyla kurgular. Bütün bireylerin toplumda aynı derecede ‘eşit’ olduğunu söyler. Buradaki eşitlik, T.H Marshall’ın “yurttaşlık, bir topluluğun tam üyeliğinin doğurduğu bir statüdür. Bu statüye sahip olanlar, statüye ilişkin hak ve ödevler bakımından eşittirler” şeklindeki tanımında ifade bulur. Ancak liberal teori bu söyleme karşın, kamusal ve özel alan ayırımını kadın ile erkeğin “doğal farklılığına” dayandırır.

“Doğal farklılığa göre, toplumda bireylerin bazıları diğerine göre daha eşittir” şeklinde cinsiyet ayırımına dayalı “eşitsizlikçi bir karakter” taşır. Ama, “soyut bir eşitlik” söylemiyle de, somut toplumsal, ekonomik ve cinsel eşitsizliklerin üzerinin örtülmesine hizmet eden “ahlaki bir örtü/ bir perde” oluşturur. Feminist kuram, bu perdeyi kısmen aralamış, teorinin ‘sınıfsal eleştirisini yapmaksızın’, cinsiyet unsuru yönünden sorgulanmasını yapmaya girişmiştir. İnsan hakları, birey, hak, özgürlük, demokrasi gibi yurttaşlık kavramının da, cinsiyetten arınmış olmadığını ortaya koymuş ve kadın hakları mücadelesine belirli bir yön vermiştir.

AKP VE TOPLUMSAL CİNSİYET EŞİT(SİZ)LİĞİ

AKP, siyaset ile dinin iç içe geçtiği yönetim pratiğinde, kendi ideolojik, hegemonik düşünsel temelini oluşturan siyasal İslamcı anlayışı, tüm iletişim araçlarını, kültür ve davranış biçimlerini aktarma yöntemlerini, algısal ve düşünsel söylem biçimlerini kullanarak yaydı.

Muhafazakâr, otoriter, cinsiyetçi ve eril nitelikli bu anlayışı kurumsallaştıracak politikalar uyguladı. Kadın ve erkeğin onur ve haklar bakımından eşit olduğu ve yaşamın tüm alanlarında eşit muamele görmesi gerektiğini savunan “cinsiyetlerarası eşitlik referansını” kabul etmediğini, her ortamda dile getirdi. Bu koşullar, toplumumuzda cinsiyet eşitliği ve kadının kimliği kurgusuna ilişkin tartışmaların, kadın bedeni ile onun kamusal sunumu çerçevesinde yoğunlaşmasına, hatta hapsedilmesine yol açtı.

Dayatılan bu kurgu çerçevesinde kadın; biyolojik farklılığı temelinde, belirli bir din ve inanç anlayışının temellendirdiği günah kavramını içerecek şekilde bedene ilişkin bir imgeye dönüştürülüyor. Böylece, toplumda kadından bahsetmek artık kaçınılmaz biçimde hemen onun bedenini anımsatır hale geliyor. Böyle bir algılama; bu bedene bakanın zihninde çıplaklığın doğmasına, çıplaklığın çağrıştırdığı tüm öğe ve olgulardan dolayı kadının suçlanmasına yol açıyor. Ve nihayetinde kadının geleneksel, kültürel, dinsel önyargılarla (namus kavramı vb.) her türlü şiddete maruz kalmasına ve bu eylemlerin, bu tür önyargılarla toplumun geniş kesimleri tarafından meşru kabul edilmesine neden oluyor! Böyle bir dönüştürme kadın öldürümlerini arttırıyor ve meşru görülmesine zemin yaratıyor. (Kadın Cinayetlerini Durduracağız Platformu verilerine göre; 2024’te en az 394, 2025’in ilk iki ayında Ocak’ta 49 kadın öldürüldü!)

Bu toplumsal cinsiyet kurgusunun diğer bir sonucu, kadının insan olarak kendisiyle, bedeniyle olan ilişkisi ve bunun toplumsal görünümleri, yalnızca “annelik rolü” üzerinden oluşturulmasıdır. Kadınların kamusal ve özel alandaki varlık biçimleri, kariyer ve hak kategorileri bu rol üzerinden ve aile temel alınarak, biçimlendiriliyor. Bu anlamda alternatif (kamusal) alanlar yaratılıyor. Kadına ait görünürlük bu alanlara, kişisel ve bedensel pratikleri de kapsayan çeşitli dinsel davranış biçimleriyle taşınıyor. Böylelikle din, kadın bedeni ve onun pratikleri üzerinden toplumsal bir tasavvur olarak dolaşıma giriyor, beden ve mekan aracılığıyla görünürlük kazanıyor.

ARAÇSALLAŞAN HUKUK

Türkiye’de hukuk, bu cinsiyet kurgusunun hakim kılınmaya çalışıldığı koşullar içerisinde, iktidarın ayırt edici biçimi olarak, kadına yönelik şiddet konusunda marjinal bir konuma düşmüş ve kadın bedeninin, kadın davranışlarının kontrolünü sağlama, disipline etme amacının gölgesinde kalmış bulunuyor. Hukuk kuralları ve hukuki söylem genel olarak, oluşturulan ve dayatılan bu toplumsal cinsiyet kurgusuna ve cinsiyetler arasındaki doğal farklılıklara başvuruyor. Normatif olarak, kadın bedenine atfedilen anlamlardan çıkarımlar yapılıyor, bu çıkarımlardan kurallar oluşturma yoluna gidiliyor. Bu şekilde oluşan hukuk, genel olarak, erkek egemen ideolojinin yeniden üretilmesi ve aktarılmasını sağlıyor. Hatta giderek M. Faucoult’nun iktidarın birey, beden, nüfus ve yaşamı kontrol altına alınmasını sağlayan güç ilişkilerindeki kontrol etme teknikleri olarak tanımladığı “biyoiktidar” mekanizmalardan birini oluşturmaktan öteye geçmiyor!

Bu anlayış ile; bugüne kadar kadınların, özellikle Medeni Kanun kapsamındaki hak ve kazanımları (evlilik yaşı, tek eşlilik, resmi nikâh, boşanma, velayet, nafaka, mal rejimi, soyadını kullanma) geri alınmaya, aşındırılmaya çalışılıyor. Örneğin nafakanın süreli hale getirilmesi, aile hukukuna ilişkin davalarda arabuluculuğa gidilmesi, özellikle kız çocuklarının eğitimin dışına itilmesi ve erken evliliklerin, çocuk doğurmanın özendirilmesi çabaları yoğunlaşıyor. 25 Aralık 2024 tarihli Cumhurbaşkanlığı kararnamesi ile Aile ve Sosyal Hizmetler Bakanlığı bünyesinde “doğurganlık hızının nüfusun yenilenme seviyesinin üzerinde tutulması ve aile kurumunun güçlendirilmesi suretiyle sağlıklı ve dinamik nüfus yapısının korunması için politikalar oluşturulması amacıyla”, Nüfus Politikaları Kurulu’nun kurulması bunun en somut adımını oluşturuyor.

Kadınların, kamusal ve özel bireysel özerkliği, annelik konumu ile sınırlandırılmak isteniyor. Bu uygulamaların, “üç çocuk yapma” dayatmalarıyla, kadının bedeni ve yaşamı üzerinde karar verme iradesinin, üreme ve sağlık hizmetlerine erişim, eğitim, istihdam olanaklarının ellinden alınmasına yol açacağı kuşkusuzdur. Diğer yandan, bu hakları düzenleyen laik hukukun bütünlüğünü ortadan kaldıran düzenleme ve uygulamalar yaygın hale getiriliyor. Anılan kararname ile Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığı bünyesinde “aile yapısının ve değerlerinin korunması ve güçlendirilmesi” amacıyla kurulan Aile Enstitüsü Genel Müdürlüğü’nün danışma kurulunda, belirleyici özne olarak Diyanet İşleri Başkanlığına yer veriliyor. Ailenin Korunması 2024-2028 Vizyon Belgesi ve Eylem Planında belirli bir din anlayışı ve uygulamaları temel alınıyor.

Ceza hukuku alanında, şiddet mağduru hakkında koruma kararı verilmesi için delil zorunluluğu getirilmesi, sürenin kısaltılması talepleri gündeme alınıyor. Gündemdeki bir teklif ile TCK’de yer alan “hayasızca hareketler başlıklı 225. maddeye; “doğuştan gelen biyolojik cinsiyete aykırı tutum ve davranışta bulunmaya teşvik ve özendirme” ile “aynı cinsten kişilerin nişan ve evlenme töreni yapma” şeklinde tanımlanan suç türleri eklenmesi amaçlanıyor.

Toplumsal yaşamın her alanında, kadın için var olan eşitsizliğin ve bu eşitsizliğin doğurduğu şiddetin koşullarını dinsel temeller üzerinde yeniden inşa ederek ağırlaştıran böylesi düzenlemeler, kadın erkek eşitsizliği ve bu eşitsizliğin yarattığı şiddeti, giderek derinleştiriyor.

EŞİTSİZLİĞİN EKONOMİPOLİTİĞİ

Kapitalizm, tüm dünyada, ucuz emek ilişkisini yeni biçimler ile üretim süreçlerinde çoğaltıyor, sürekli ve yaygın hale getirme olanakları dayatıyor. Sürekli hale gelen ekonomik krizler, savaş ve afetler, doğanın talan edilmesi, derinleşen eşitsizlikler, işsizlik ve yoksulluk, esnek ve güvencesiz çalışma koşulları özellikle kadınları, çok daha ağır yaşamsal sorunlar ve şiddet koşulları ile karşı karşıya bırakıyor. Türkiye, Dünya Ekonomik Forumu tarafından ülkedeki kadınların; istihdam olanaklarına erişim ve istihdam süreçlerinde yer alma, bütçeden pay alma, gelir artış payına erişim, sosyal ve ekonomik haklardan yararlanma, erkek kadın ücretlerinde eşitlik, sosyal, ekonomik, kültürel yaşama katılmada fırsat eşitliği, eğitim olanaklarının, sağlık koşullarının ve siyasi katılımının güçlendirilmesi gibi kriterlere göre belirlenen sıralamanın yer aldığı, “Küresel Cinsiyet Eşitsizliği Raporu 2024” verilerine göre, 146 ülke arasında (126. sırada olan Suudi Arabistan’dan da sonra) 127. sırada ve Avrupa’nın sonuncusu konumunda bulunuyor.

FARKLI BİR TOPLUMSAL YAPI ÖRGÜTLEMEK

Yeşim Arat’ın saptadığı gibi bu koşullarda bizlere düşen görev, “kadınları; dini bütün hayatlar sürmeye teşvik etmeden önce, kendi yaşamlarına dair asli tercihlere sahip olmalarını sağlayacak koşulların oluşturulmasının mücadelesini vermektir. Bunun için de dini kurallardan ziyade laik, eşitlikçi yasaların anayasal güvence altına alındığı bir siyasi bağlam oluşturma gereği ve zorunluluğu bulunmaktadır”.

Böylesine kapsamlı yapısal ve düşünsel bir toplumsal dönüşüm ile ancak var olan toplumsal cinsiyet kurgusu değişebilir. Kadın bedeni ile onun kamusal sunumu, eşitlik temelinde yeniden yapılandırılabilir. Kadınların kendi vücutları üzerinde bağımsız karar verme hakkının temel bir hak olduğu anlayışı kurumsallaşabilir. Kadınlar için; onları kişisel gelişim olanaklarından vazgeçmeye, belirli bir yaşam biçimini seçmeye zorlamadan, toplumsal kararlara katılmalarını olanaklı kılan pozitif eşitleme politikası hayata geçirilebilir. Cumhuriyet devrimlerinin kazanımları korunabilir, İstanbul Sözleşmesi yeniden yürürlük kazanabilir, erkek ve kadın eşitliğinin fiili olarak tüm toplumsal alanda sağlanması devletin tüm politikalarının temel amacı haline getirilebilir.

Kadınlar, bir hak öznesi varlıklarını, aynı zamanda tarihsel özne olma durumlarını koruyarak, bu sağlayacak laik, eşitliğe dayalı, demokratik, adil ve özgür bir toplumsal düzen ve yaşam istemiyle, eylemlilikte daima var olacaklar. 1857’den bugüne kadar olduğu gibi. Yalnızca 8 Mart’larda değil, her zaman ve yaşamın her alanında!

Yazarın Son Yazıları

Hayvancılıktaki yol ayrımı - Gülay Ertürk

Türkiye bugün hayvancılıkta çok kritik bir eşiğe geldi.

Devamını Oku
19.12.2025
Devlet ve kalkınma Okan Toygar’ın - Bilin Neyaptı

Bir ülkede ekonomi yönetiminin temel hedefleri verimlilik ve adil bölüşümdür.

Devamını Oku
18.12.2025
Programda işçinin adı yok - Engin Ünsal

CHP 39. Olağan Kurultayı’nda tüzük değişikliği yaptı ve iktidar programını kabul etti.

Devamını Oku
17.12.2025
Yargı öyküleri - Ziya Yergök

Yıllar önce, 5 Ocak 1982’de Çetin Altan’ın Milliyet gazetesindeki “Şeytanın gör dediği” adlı köşesinde “Eski (Mahkeme Koridorları) sütununa özlem” başlıklı yazısında yer alan, bir ceza avukatının “Oturum” adlı anı kitabından alıntılanmış ilginç bir yargı öyküsüne değinmek istiyorum.

Devamını Oku
17.12.2025
Devletçiliğe dönebilmek... - Kemal Onur

Demokratik ve laik sosyal hukuk devletimizin kurucu lideri Atatürk’ün yönetimi döneminde; ülkemizin ulusal çıkarı açısından bilimsel anlayış ve duyarlı bir bilinçle, iç ve dış sermaye şirketlerinin çıkarları için vahşi madenciliğe kesinlikle fırsat verilmemiştir!

Devamını Oku
17.12.2025
Bu çığlığı duyun! - Mustafa Gazalcı

MESEM, Milli Eğitim Bakanlığı’nın sözde mesleki teknik eğitim merkezleri uygulaması.

Devamını Oku
16.12.2025
ABD’nin esnek realist stratejisi - Nejat Eslen

11 Eylül’ün hemen sonrasında ABD, tek kutuplu dünya düzeninin verdiği cesaretle küresel egemen güç olmanın hayallerini kuruyordu.

Devamını Oku
16.12.2025
Çağdaşlık yolunda bir ömür - Hüseyin Karataş

Çağdaşlık eksikliğine ve dokunulmazlara dokunan sevgili hocam Prof. Dr. Türkan Saylan...

Devamını Oku
13.12.2025
Geleceğin savaş alanı, Türkiye ve Karadeniz - Doğu Silahçıoğlu

“Erken Cumhuriyet dönemi”nde (1923-1938) savunma sanayisindeki gelişmeler Türkiye’yi; başta uçak olmak üzere harp silah araç gereçlerinde dış satım yapan bir ülke konumuna getirmişti.

Devamını Oku
12.12.2025
Gençlik MESEM’den büyüktür - Kaan Eroğuz

AKP iktidarı tarafından 2016 yılında örgün ve zorunlu eğitim kapsamına alınan mesleki eğitim merkezleri (MESEM), çocuk işçiliğinin yaygınlaşmasında ve “kurumsallaşmasında” kritik bir rol oynuyor

Devamını Oku
12.12.2025
Komisyonda emekçinin adı yok - Şükrü Karaman

Milyonlarca emekçinin yeni ücrete ilişkin alacağı kararı merakla beklediği Asgari Ücret Tespit Komisyonu çalışmalarına yarın başlayacak.

Devamını Oku
11.12.2025
İnsan onuru ve demokrasi - Ayşe Atalay

TDK sözlüğünde “onur” kavramı insanın kendisine karşı duyduğu saygı olarak tanımlanıyor.

Devamını Oku
11.12.2025
Karadeniz’de neler oluyor? - Can Erenoğlu

Dünyanın en güvenli ve istikrarlı denizi Karadeniz dünyanın en tehlikeli deniz alanına mı dönüştürülüyor?

Devamını Oku
10.12.2025
Gelir adaletsizliği tırmanıyor! - Devrim Onur Erdağ

Türkiye'de emeğin değeri uzun zamandır siyaset meydanında sıkça dile getirilen bir konu.

Devamını Oku
10.12.2025
Yeni feodal çağ ve dijital baronluk - Doğan Sevimbike

Yanis Varoufakis’in No Kings Means No Barons başlıklı yazısı, çağımızın ekonomik ve siyasal düzenini “yeni bir feodalizm” olarak niteliyor.

Devamını Oku
09.12.2025
Erdoğan’ın 2005’teki hayalleri - Kadir Serkan Selçuk

Yıl 2005. Dönemin başbakanı Recep Tayyip Erdoğan, o dönem henüz el konmamış olan Sabah gazetesinin 20. kuruluş yıldönümü için gazeteye bir yazı yazmıştı.

Devamını Oku
09.12.2025
‘Kırkyama’ siyaset… - Prof. Dr. Utku Yapıcı

Türk siyasetinde son yıllardaki en ilginç gelişme siyasi kimlikler düzleminde yaşanıyor.

Devamını Oku
08.12.2025
Terörist başının ayağına gitmek... - Hatice Topçu

Ulus devletler; tarih bilinci, ortak coğrafya ve dil birliğine dayanır.

Devamını Oku
08.12.2025
Çocuklarımız artık kimsesiz mi? - Özgür Hüseyin Akış

Cumhuriyetin kuruluş yıllarında söylenmiş bir cümle hâlâ kulaklarımızda çınlar:

Devamını Oku
07.12.2025
Çözüm mü, çözülme mi? - Ülgen Zeki Ok

Emperyalist güçlerin Ortadoğu’daki kirli emellerinin önündeki en büyük engel olan Atatürk’ü Türk halkının yüreğinden söküp atmak, yani öldürebilmek için bir gri propaganda yöntemi uyguluyor.

Devamını Oku
06.12.2025
Tek Çin ilkesi - Wei Xiaodong

Türkiye’de Çin’in Tayvan bölgesi yaygın olarak bilinse de bu bölgeye ilişkin tarihi ve siyasi bilgiler genellikle sınırlı kalmaktadır.

Devamını Oku
05.12.2025
İktidarın eğitimdeki U dönüşleri - Nazım Mutlu

Siyasal yaşamının toplamı çeyrek yüzyılı bulan iktidar partisinin kısa tarihi, sayısız U dönüşleriyle doludur.

Devamını Oku
03.12.2025
Cumhuriyete sahip çıkma konuşması: Atatürk’ün ‘Bursa Nutku’ - Hamdi Yaver Aktan

Mustafa Kemal Paşa, 3 Şubat 1933 akşamı İzmir Kordon’daki köşkte akşam yemeği sırasında Bursa’daki olayı öğrenir.

Devamını Oku
03.12.2025
Demokraside seçilenler özgür olmalı - Hüseyin Mert

Demokrasi; çağdaş yaşamın, mutluluğun, ekonomik kalkınmanın ve her türlü gelişmenin önkoşulu, altyapısı ve temelidir.

Devamını Oku
03.12.2025
Tekke ve zaviyelerin kapatılması - Doç. Dr. Hüner Tuncer

Tekkeler ve zaviyeler, İslamdaki tarikatların dinsel tören, toplantı ve eğitim yerleridir.

Devamını Oku
02.12.2025
Suyun akışını sürdürmek - Dr. Anıl Yıldırım Poyraz

“Su ateşe galiptir ancak bir kaba girerse ateş onu kaynatıp yok eder.” - Mevlana

Devamını Oku
02.12.2025
21.yüzyılda Türkiye’de sosyal demokrasi - Halil Sarıgöz

Sosyal demokrat partilerin tarihsel serüvenine baktığımızda, parti programlarının yalnızca birer teknik metin değil; toplumun yönünü, siyasal aklın niteliğini ve iktidar imgelemini belirleyen kurucu belgeler olduğunu görürüz.

Devamını Oku
01.12.2025
Gıda güvenliği sistemimiz alarm veriyor - Adnan Serpen

Gıda yaşam için olmazsa olmazdır ancak kirlenirse hastalığa, hatta ölüme bile neden olabilmektedir.

Devamını Oku
01.12.2025
Buğra Gökce, Silivri'den Cumhuriyet'e yazdı

Otuz altıncı pazar...

Devamını Oku
29.11.2025
İhanetin adı barış olamaz… - Erol Ertuğrul

Güzel yurdumuzda 23 yıldır uygulanan politikalarla, üniter devlet yapımıza ve Cumhuriyetimizin kuruluş anlayışına uymayan görüşler seslerini yükseltmeye başladı.

Devamını Oku
29.11.2025
İmralı ziyareti ve TBMM - Hüseyin Özkahraman

Türkiye’de “Kürt meselesi”, etnik kimlik tartışmalarını aşan; devlet-toplum ilişkilerini, siyasal katılım biçimlerini, demokratikleşme dinamiklerini ve meşruiyet tartışmalarını doğrudan etkileyen çok katmanlı bir olgudur.

Devamını Oku
28.11.2025
İddianame hukukla bağlı mı? - Doğan Erkan

İmamoğlu iddianamesi başından beri hukuk dili yerine tercih edilen siyasal retoriğiyle, delil boşluğuyla, rivayet anlatımlarıyla tartışılıyor.

Devamını Oku
28.11.2025
Seçimin sakatlanması - Cihangir Dumanlı

Anayasamızın 2. maddesine göre Türkiye Cumhuriyeti demokratik bir devlettir.

Devamını Oku
27.11.2025
Kurucu felsefeye dönüş - Mehmet Tomanbay

Son açıklanan TÜİK verileri enflasyon, işsizlik ve derinleşen yoksulluğun gittikçe büyüyen sorunlar olduğunu göstermektedir.

Devamını Oku
27.11.2025
İmralı vesilesiyle CHP dövmek - Esat Aydın

İmralı vesilesiyle CHP dövmek - Esat Aydın

Devamını Oku
26.11.2025
Eğitim sürecinde öğretme ve öğrenme - Cihat Karaali

Geçmişte eğitimciler yalnızca öğretmen değillerdi.

Devamını Oku
26.11.2025
Düzensiz dünya nereye gidiyor? - Nejat Eslen

Yeni bin yılın ilk yüzyılının ilk çeyreği yakında bitecek.

Devamını Oku
26.11.2025
Radbruch formülü ve Türkiye bağlamı - Başar Yaltı

Daha önce bu sütunlarda yayımlanan “Adaletsizliği Görmek” (Cumhuriyet, 07.11.2025) başlıklı yazımızda; adalete giden yolun adaletsizliği görmekten geçtiğini, bir hukuk düzeninde karar veren konumundaki tüm görevliler ile hukuk normlarını uygulayan tüm yetkililerin adaletsizliği görmek, önlemek ve adaleti yerine getirmekle görevli olduklarını, adaletsizliği görme yetisine sahip olmayanların yargıç ve savcı yapılmaması gerektiğini belirtmiştik.

Devamını Oku
25.11.2025
Türkiye Araf’ta - Gani Işık

Şimdilerde Türkiye’ye bir hal oldu; Cumhur İttifakı, İmralı ile hemhal oldu.

Devamını Oku
25.11.2025
Öğretmenim, canım benim! - Duran Güldemir

24 Kasım Öğretmenler Günü’nün anlamını ve önemini anlatmak için söylenecek çok söz var elbette ancak Ceyhun Atuf Kansu’nun “Dünyanın Bütün Çiçekleri” şiirinin bu dizeleri sanki bir başka söze gerek yoktur der gibi derin bir duygusallık içine sürüklemektedir bizi.

Devamını Oku
24.11.2025