Ayşegül Yüksel

Çankaya Sineması’ndan Sahne doğdu

04 Şubat 2020 Salı

Mehmet Atay’ın sahnelediği yapıtın üç oyuncusu, Sokrates’te Mehmet Atay (solda), Gardiyan’da Oktay Dal, ve Sokrates’in karısını oynayan Hülya Dizmen.

Ankara yeni bir sahne kazandı. Devlet Tiyatroları’nın yıldız oyuncularından Mehmet Atay, emekli olduktan sonra eski Çankaya Sineması’nı kiralayarak “Çankaya Sahne”ye dönüştürdü.

Böylece, 1970’li yıllarda nice ünlü sinema filmi izlediğimiz, 1980’lerde Haldun Dormen’in, “Hangisi Karısı” adlı oyunda, ele geçmesin diye koca bir sayfa kâğıdı yutuşuna kahkahalarla gülen Turgut Özal’ın, Kent Oyuncuları’nın “Arzu Tramvayı” oyununu bir koruma ordusuyla izlemeye geldiği için biz seyircilerin salonda bir süre tutsak kaldığımız Kenan Evren’in ender seyirlik serüvenlerini barındıran, daha sonra bir süre “disko” olarak işletilen bu mekân sanatsal işlevine dönmüş oldu.

Slav tarzında absürd tiyatro

Çankaya Sahne’nin ilk yapımı Bulgar yazar Stefan Tsanev’in “Sokrates’in Son Gecesi” oyunu. Mehmet Atay’ın sahnelediği yapıtın üç oyuncusu, Sokrates’te Mehmet Atay, Gardiyan’da (DT’nin izniyle) Oktay Dal, ve Sokrates’in karısını oynayan Hülya Dizmen.

1936 doğumlu olan Tsanev’in oyunları bizde epeydir sahneleniyor. Yazar, özellikle “Jan Dark’ın Öteki Ölümü” adlı yapıtıyla ve bu oyunuyla gündemde. Doğu Avrupa’nın Slav yazarlarının çoğu gibi, “içine kapanık” bir kişiliğin “dışavurumu”nun ürettiği “absürd”, “grotesk” ya da “kara gülmece” biçeminde yazıyor. Fransız “absürd”ünden ve İngiliz “kara gülmece”sinden farklı bir üretim biçimi bu. Yıllarca baskıcı bir devlet düzeninde yaşamış yazarların DNA’larına yerleşmiş bir dramatik gelenek var karşımızda. Şaşırtmayı amaçlarken kasvete bel veren, çoğunlukla gevezeleşen, gülümsetmek yerine de iç burkan bir biçem...

Sokrates’in baldıran zehiri içip öleceği “idam” gecesindeyiz. Kurban ve cellat zindanda yalnızdır. Gardiyan, Sokrates’in kendisine söyleyeceklerini daha sonra övünerek başkalarına anlatmak istiyor. Ne ki Sokrates’e göre bilgiye ulaşmanın tek yolu “sorgulama”, sorgulamanın tek yolu da “karşılıklı konuşma”dır. 

Oyunda böylece amansız bir konuşma sürecine giriliyor. Bu süreç içinde, Aristophanes’in, Sokrates’in eğitim yöntemlerini eleştirdiği “Bulutlar” komedyasının mahkemede kanıt olarak değerlendirilmesi ile Sokrates’in “Tanrı” kavramı yerine “daimon” (belki bugünkü karşılığı “vicdan”) kavramını koyarak bir bakıma “dinsizliği” övdüğü suçlaması birbirine karışıyor. Derken, ünlü filozofu idama götüren -Atina’nın o tarihte içinde bulunduğu- “sözde demokrasi” olgusu gündeme geliyor.

Antik Yunan uygarlığı  yerle bir ediliyor

“Çoğunluğun haklı olup olmadığı” ya da “doğruları gösterip göstermediği” yönündeki sorular “demokrasi” kavramı sorgulamasının temel malzemesidir. “Çoğunluğun kararının hepimizi boğabileceği” noktasına gelindiğinde ise sorgulamanın hedefinde, bugünün toplumlarının “demokrasi” anlayışı vardır. Oyun güncelleşiverir... 

Tsanev, hazır yola çıkmışken, Batı uygarlığının beşiği sayılan Antik Yunan’ın demokrasi anlayışını yerle bir etmekte, hızını alamayıp “İlyada” destanına dek uzanmaktadır. Gerisi Sokrates’in Gardiyan’laştığı, Gardiyan’ın Sokrates’leştiği, Sokrates’in karısının işe karıştığı bir sözlü ve bedensel çatışma ortamıdır.

Sahne olayı yer yer durağanlaşsa da tutarlı bir oyunculuk izliyoruz. Mehmet Atay, “sevimli” Sokrates’i usta işi bir incelikle sunarken, Gardiyan’laşmış Sokrates’te farklı bir kişiliğe bürünüyor. Oktay Dal, baştan sona soluklu bir oyunculuk sunarak, Atay’ınkiyle eşit ağırlık taşıyan rolünü yetkinlikle sırtlıyor. Hülya Dizmen, ikinci yarıdaki devinime hoş bir enerji katarak iki başrol karşısında sağlam bir duruş sergiliyor.

Çankaya Sahne konuk topluluklara da yer veriyor. Ayrıca sergiler için de elverişli bir uzam...



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları

Özdemir Nutku anlatıyor 3 Aralık 2024

Günün Köşe Yazıları