\n\n\n
Çoğunlukla Süper Lig gündemde kaldı. Özellikle de ligin ikinci yarısından sonra. Belki biraz Bank Asya 1. Lig, diğerlerinden ilgili olanların dışında kimsenin haberi bile yok. Ne oldu, kimsenin hakkı yendi mi, kim ne penaltı aldı, hakemler adil miydi, kimin umurunda? Varsa yoksa Süper Lig’imiz...
\nPeki, akılda ne kaldı? Ya da şöyle mi sormak lazım acaba; “Geçen yıllardan farklı ne oldu?” Aynı kısır tartışmalar etrafında aktörleri ve isimleri değişmiş bir oyun dışında hiçbir şey farklı olmadı. Tabii bizce… Ve lig biter bitmez ‘endüstriyel futbol’ denen ama ülkemizde en alaturka biçimde uygulanan sistem, milyonlarca doları gözü kapalı savurmaya başladı. Bu paralar ekonomik mi? Gerçekliği nedir? Bunları soran yok tabii…
\nToplamda 1 milyar TL’ye yaklaşan 4 büyük kulübümüzün borçları, gelecek sezon gelirleri ya da kulübün yaratığı diğer gelirler yerine banka kredileri eliyle finanse ediliyor. Yüksek yayın gelirleri ve isim haklarına rağmen Türk futbolu mali açıdan açık veriyor. Geçen günlerde Tuğrul Akşar bunu detaylı olarak yazdı. Kulüplerimizin dönen varlıkları, kısa vadeli borçlarını karşılamakta yetersiz kaldığı için işletme sermayesi açığı veriyor. Dört büyük kulübün toplam işletme sermayesi açığı, 432 milyon TL’ye ulaşıyor. Buna ek olarak kulüplerimiz döviz cinsinden yükümlülükleri karşısında aynı düzeyde döviz gelirleri olmadığı için aynı zamanda ‘cari açık’ da veriyor. Türk futbolu son 10 yılda yaklaşık 1.2 milyar dolara ulaşan yabancı oyuncu transferleriyle yurtdışına döviz transferinde bulunmuş, buna karşılık kulüplerimizin yurtdışına ihraç ettiği oyunculardan elde ettiği gelir ise sadece 86 milyon dolarda kalmıştır.
\nBiz bu filmi Türk futbolunda 2001 krizinde çok acı yaşadık. Türkiye ekonomisi için de çok acı sonuçlar doğdu. Diğer yandan, kulüplerin faaliyetlerinin finansmanında kullandıkları özkaynaklar içinde yer alan şişirilmiş değer artış fonunu çıkarttığımızda özkaynak açığının da bulunduğunu görürüz. Kulüpler esas faaliyetlerinden kâr yaratamadıkları için sürekli zarar finansmanı yapmak durumunda kalıyorlar. Kulüplerimizin bilançolarında yer alan nakit ve benzeri likit değerlere bakıldığında yetersizlik ortaya çıkar. Bu durum ise tipik bir likidite açığıdır ve kulüplerin gelecekte girmesi muhtemel krizin habercisidir. Kulüplerimiz ciddi mali risk altındadır.
\nŞimdi ne güzel şampiyonluk sonrası transfere başlamışken, yeni hocamızın verdiği dolar ve Avro bazlı transferler yerliler için dahi yapılıyorken, bunu konuşmanın ne âlemi var, değil mi? Birileri de bunu söylemeli. Cem Dizdar, bu havada uçuşan dolarlar için ‘yoksulu körleştiren futbol piyasası’ yakıştırması yapmış. Gerçekten de öyle. Bu hesapsızlık bir süre sonra futbol piyasasındaki rakamları anlamsız ve sanal hale getirecektir. Ulusal futbolcu Hamit Altıntop, “Futbol bazen duygu meselesidir ama genellikle iştir” demiş. Bugünün gerçeğini söylemiş. Ama her zaman iş değildi.
\nAntonino Panenka 1976 Avrupa Şampiyonası finalinde Hamit’in eski takımı B.Münih’in efsane kalecisi Meier’i son penaltısı ve muhteşem bir vuruşla ters köşeye yatırarak, Çekoslovakya’yı Almanya’ya karşı şampiyon yapan oyuncuydu. Şampiyonluk kupası elindeyken kendisine sorulan “Para ödülünüz ne kadar olacak” sorusuna verdiği yanıtla dünyayı şaşırtmıştır: “Halkımız bizi havaalanında karşılayıp omuzlara alacak, ödülümüz bu” demişti. Panenka o zaman futbolun ‘iş’ değil, duygu meselesi olduğunu da anlatmak istemişti. Hiç mi kalmadı sahi bu işin duygu yönü?
\n\n\n