Bana düşmanını söyle...

23 Aralık 2020 Çarşamba

Sizin düşmanınız kim?

Bu soruyu Umberto Eco’ya New York’ta Pakistanlı bir taksi şoförü sorar.

Eco o an hızla cevap verir ve İtalyanların İkinci Dünya Savaşı’ndan beri hiç düşmanları olmadığını söyler.

Taksi şoförü bu yanıta ikna olmaz ve o can alıcı ikinci soruyu sorar:

Düşmanları olmayan bir halk olabilir mi?

Düşmanlık, savaşlar, halklar, haklar ve haksızlıklar üzerine düşünürken işe bu sorudan başlarsanız bulacağınız cevap bugüne kadar inandığınız ve güvendiğiniz kalelerin tek tek yıkılmasına neden olacaktır.

Mülkiyet ve mahremiyet kavramlarını kutsallaştıran ve kutsallarına dokunulduğu anda saldırganlaşan insanlığın, işgal ve savunma döngüsünde bitmek bilmez savaşlarla yazdığı kanlı ve kinli tarihin çekirdeğinde yatan kimlik bilinci en riskli ve kullanışlı bilinçtir.

Bana düşmanını söyle, sana kim olduğunu söyleyeyim

Bu soru aynı takside bir Türke sorulsun...

Her Türk kendi ideolojisine göre hiç düşünmeden, hiç teklemeden upuzun bir liste yapar.

Ve o Pakistanlı şoför Ortadoğu’nun kana ve düşmanlığa hâlâ doymamış bu topraklarındaki kanıksanmış şiddetin bir başka ülke halkının da normali olduğunu bir kez daha görüp rahatlar.

Soru, koyu siyasal İslamcı bir Türke sorulsa...

O, bu soruya cevap verirken ilk sıraya laikleri koyar. Cumhuriyet der, Atatürk der. Sonra FÖTÖ der, sonra bölücüler, teröristler...

Ülkücüyse;

Önce bölücüler der, Kürtler, sonra Rumlar, Ermeniler, Yahudiler... Liste böyle uzar gider.

Kürt hareketinin sempatizanıysa;

Ülkücüler der, kafatasçılar, ulusalcılar, Cumhuriyetçiler...

Cumhuriyetçiyse;

Hemen siyasal İslam gelir aklına, tarikatlar der, hacılar, hocalar, laiklik karşıtları, Cumhuriyet düşmanları, bölücüler.

Liberalse;

Milliyetçiler der, ulusalcılar ve ırkçılar, homofobikler der sonra, hoşgörüsüzler, esnek düşünemeyenler...

Düşmanın inşası

Farklı ideolojilerde olmalarına rağmen bir hatta birden fazla düşmanın varlığından bir an bile kuşku duymayan homojen bir insan kalabalığından oluşan bir toplumun tarihini savaşlarla yazması kadar geleceğini de ancak savaşlarla inşa edebileceğini sanması doğaldır.

Düşmanı hem içinde hem dışında arayan ve aradığı yerde de eliyle koymuş gibi hemen bulan bunca insan, bir arada yaşamanın yolunu doğal olarak bulamaz.

Ve düşmansız bir hayat hayal edemez.

Nihayetinde de bu şuursuzluğundan beslenen korkunç iktidarların eline düşer.

O korkunç iktidar, kendisine güç veren yeni düşmanlar inşa ede ede hedefine doğru ilerler.

Eco, kendisine “Düşman Yaratmak” adlı kitabı ve o kitabın en başındaki “Düşmanı İnşa Etmek” adlı yazıyı yazdırmış olan bu sorudan şu çıkarıma varır:

Düşman sahibi olmak sadece kimliğimizi tanımlama açısından değil, aynı zamanda kendi değer sistemimizi ölçebilmek için bir engel edinmek ve o engelle yüzleşirken kendi değerimizi sergilemek açısından da önemlidir. Dolayısıyla düşman yoksa onu inşa etmek gerekir”.*

Düşman inşa etmenin ustası benzer diğer işlerde olduğu gibi tabii ki Amerika’dır.

Türkiye’de ustasının izindeki tüm çıraklar gibi her zaman iyi iş çıkarır.

Bir ülkeyi de bir insanı da tanımanın en kestirme yollarından biri nasıl ona düşmanını sormaksa...

Bir iktidarı yıkmanın en kestirme yollarından biri de yarattığı düşmanlara ve düşmanlıklara kanmamaktır.

O yüzden özellikle bu günlerde iktidarın işaret ettiği düşmanlara bir daha bakın.

Onlar gerçekten bu ülkenin düşmanı mı yoksa karşımızdaki aslen iktidarın ihtiyacı olan ve küllerinden tekrar tekrar doğrulan şaibeli bir düşmanlık mı?

---------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------

*Düşman Yaratmak, Umberto Eco, Doğan Kitap, 2011



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları

Yanık saraylar 4 Ağustos 2021
Patron çıldırdı 30 Temmuz 2021

Günün Köşe Yazıları