Murat Sabuncu

EXPO açılışı kutlanabilir, 23 Nisan kutlanamaz

24 Nisan 2016 Pazar

23 Nisan 2014. Ankara’da Meclis resepsiyonundayım... Cumhurbaşkanı Abdullah Gül, Başbakan Tayyip Erdoğan, ana muhalefet lideri Kemal Kılıçdaroğlu, MHP lideri Devlet Bahçeli, BDP’liler, davetliler... Herkes birbiriyle sohbet ediyor. Gecenin ilerleyen saatleri... BDP’li Sırrı Sakık ve Hasip Kaplan o günlerin Başbakanı Tayyip Erdoğan’a selam vermek üzere yanına gidiyor. Sakık, “Size grup olarak bir merhaba diyelim” diyerek söze giriyor. Bunun üzerine Başbakan Erdoğan ve BDP’liler arasında TBMM’nin özel oturumunda, BDP’nin yanı sıra HDP Eşbaşkanı Ertuğrul Kürkçü’nün de konuşma yapmasının esprisinin de yapıldığı şöyle diyaloglar geçiyor:

Sırrı Sakık: Grup olarak size bir merhaba diyelim dedik.

Başbakan Erdoğan: Grubunuz değil, grubunuzdan biri...

Hasip Kaplan: Merhaba...

Sakık: Biz zaten hepimiz bir yerde duruyoruz...

Hasip Kaplan: Büyüdük büyüdük iki parti birleştik...

Başbakan Erdoğan: Yine birleştiniz de, niye ayrıldınız niye birleştiniz anlayamıyorum yani.

Hasip Kaplan: Biri yedek dursun dedik, devlettir ne yapar bilinmez...

Başbakan Erdoğan: Veya bugün bir 10 dakika kazanalım dediniz.

Hasip Kaplan: Onun da esprisini sizinkiler yapıyordu. Bölelim 5’e...

Başbakan Erdoğan: O zaman 50 dakika olur ya...

Ardından hep beraber Meclis’in bahçesine çıkılıyor. Görkemli dış cepheye 3 boyutlu olarak Kurtuluş Savaşı’nın, Atatürk’ün, beraber mücadele verdiği arkadaşlarının görüntüleri yansıtılıyor, ses, ışık gösterisi yapılıyor. O gün o resepsiyondan, o bahçeden herkes mutlu ayrılıyor.

Aradan 2 yıl geçti. Başbakan, Cumhurbaşkanı oldu “başkanlığa” heves etti. Fiilen öyle de yönetmeye başladı. İktidarın yayın organı Sabah’ın Ankara Temsilcisi’nin deyimiyle “Erdoğan Oscar’daki en iyi erkek oyuncu, ondan başka herkes ‘en iyi yardımcı’”... “Oscar’lık Erdoğan”, başkanlık yolunda önünde engel gördüğü herkesle “mücadeleye” başladı. Siyasetçilerden gazetecilere, akademisyenlerden sivil toplum örgütlerine... Ortam o kadar gerildi ki... Bugün Meclis’te başta iktidarla ana muhalefet neredeyse tüm partilerin birbirleriyle konuşacak zemini kalmadı. Erdoğan o günlerde diyalog kurduğu, şakalaştığı çoğu Kürt kökenli milletvekillerinin bugün cezaevine yollanması için çaba içinde. Gazetecilerin, akademisyenlerin hedef gösterilmesi, hapse atılması sıradanlaştı, beraat olmadan tahliyeler bile kutlanmaya başladı. Aylardır ülkenin doğusundan her gün çatışma ve ölüm haberleri geliyor, insanların evleri yıkılıyor, 1990’lardaki güvenlikçi konsept yeniden inşa ediliyor.

Böyle bir ortamda 1920’nin birleştirici ruhunun, sivil siyasetin ve tüm bunların merkezi Meclis’in daha aktif çalıştırılması, Millet Meclisi’nin açılışının gelenek olduğu üzere resepsiyonla kutlanarak olası bir diyaloğun önünün açılması şansı yaratılabilirdi. Ama Meclis Başkanlığı ülkenin “en hassas” konusuna bir gönderme yaparak dünü iptal etti:

“Önceki yıllardan farklı olarak bu yıl yaşanan terör hadiseleri ve şehitlerimizin aziz hatıralarına hürmeten kamuoyunun da hassasiyeti dikkate alınarak Meclis’te resepsiyon yapılmamasına karar verilmiştir.”

Nedense konu Cumhuriyet ve kazanımları olduğunda iktidarda bir “hassasiyet” ortaya çıkıyordu. Günler önceden dünü iptal eden AKP’liler önceki gece ne yaptılar peki? Cumhurbaşkanı’ndan bakanlara hatta iptalde başrolü üstlenen Meclis Başkanı İsmail Kahraman dahil topluca Antalya’ya gittiler. EXPO açılışını hep beraber yaptılar. Açılışta; yüzlerce havai fişek atıldı, yöresel oyunlar oynandı, ses ve ışık gösterileri yapıldı. Bir yandan botlarla gösteri yapacakları alana yöresel kıyafetlerle götürülen ekipler her yöreden folklör oynadı, öte yandan modern dans gösterileri yapıldı.

Oysa günlerdir olduğu gibi cuma günü de sabah saatlerinde “üç şehit” haberi gelmişti. Aynı günün akşamı Antalya EXPO’nun müzikli-havai fişekli açılışı için “şehitler” görmezden gelinmiş, ama sıra 23 Nisan resepsiyonuna gelince günler öncesinden “iptal” gerçekleşmişti. Cumhurbaşkanı Erdoğan, Antalya’da yaptığı konuşmada, “Toprak, uğrunda ölen varsa vatan, yoksa tarladır” da diyecekti. Siyasetçinin en önemli görevinin ülkedeki insanların ölümünü, acısını değil yaşamını kutsaması olduğunu defalarca olduğu gibi yine unutarak... Dün T24’te Oya Baydar bu konuda şunu yazdı:

“İster şehit, ister ölü ele geçirilmiş olsun, insanların her gün yaşamlarını yitirdiği bir yer -siz ne kadar edebiyatını ve hamasetini yaparsanız yapın- orada yaşamaya çalışanların yüreklerinde vatan değildir ya da yitik vatandır. Toprak; ancak insanlar barış ve güven içinde, bir arada özgür, eşit ve kardeşçe yaşadıklarında vatan olur. Gerisi hamasi palavradan ibarettir.”

Hayatın her alanında giderek daha da yaygınlaşan çifte standart, “ben dedim oldu-olacak zihniyeti” ortak 23 Nisan Ulusal Egemenlik ve Çocuk Bayramı sevincini bile kursağımızda bıraktı. Antalya’da EXPO açılışı kutlandı, Meclis’te 23 Nisan resepsiyonu yapılmadı... Ama Cumhuriyet dün bu geleneği devam ettirdi.



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları


Günün Köşe Yazıları