ORHAN GAZİ ERTEKİN Dr., Demokrat Yargı Eşbaşkanı: Hepimiz nasıl terörist olduk?
Olaylar Ve Görüşler
Son Köşe Yazıları

ORHAN GAZİ ERTEKİN Dr., Demokrat Yargı Eşbaşkanı: Hepimiz nasıl terörist olduk?

05.04.2018 02:20
Güncellenme:
Takip Et:

Türkiye, terörizm suçlamalarının ceza hukukundaki kullanımı bakımından çifte bir hukuki-siyasi kriz yaşıyor. Herkesin bir gün “terörist” olarak kolaylıkla yargılanabileceği tuhaf bir “terör hukuku” uygulaması sadece yurttaşları, avukatları, sivil toplum çalışmaları yapan iş adamlarını değil aynı zamanda gelmiş geçmiş tüm kurucularını/kullanıcılarını da yutan ve yutacak bir “kara delik” haline gelmiş durumda. Siyasi-hukuki krizin sebeplerinden ilki terörizm kavramsallaştırmasının hukukun içine yerleştirilmesiyle ilgiliyken, ikincisi anti-terör söyleminin Türkiye’deki araçsal kullanımı ile ilgili ve yurttaşlığın ve hakların kaybının yargı eliyle normalleştirilmesi uygulamalarına dayanıyor.

 Anti-terör yasaları ve hukuk

Bu sorunun temelinde öncelikle terörizmin bir ceza hukuku kategorisine dönüştürülmesi gerçeği yatar. Terörizmin, tıpkı siyasi suç kavramsallaştırması gibi bir suç vasfı olmaktan çıkartılarak bir suç türüne dönüştürülmesi 20. yy’a ait bir hukuk politikası ürünü ve hak kaybına dönük siyasal ve hukuki etkileri sanıldığından çok daha derin oldu. Esasen 20.yy’da üretilen "soykırım", "nefret suçu" vb. gibi suç türleri, tıpkı terörizm suçu gibi son derece başarısızdı ve ceza hukukunu hiç olmayacak bir politik uzlaşmanın aracına dönüştürmüştü. 20.yy’ın başında yaşayan hukukçular, bu yeni suç önerilerinin ceza hukukuna yönelik etkilerini çok erkenden haber vermişlerdi aslında. Örneğin 1926 Milletlerarası Ceza Hukuku Kongresi'nden başlayarak terörizm meselesinin özel bir suç türüne dönüştürülmesi teklifi yapılmış, fakat hukukçuların büyük çoğunluğu “belirsiz ve kaypak” bir alan açılması ve “politik kullanıma açık olması” tehlikesine işaret ederek karşı koymuşlardı. Benzer bir tartışma Kral Aleksandr suikastı sonrası 1937 Milletler Cemiyeti Cenevre Konvansiyonu'nda tartışılmış, fakat teklif akim kalmıştı. Bu vesileyle İngiliz delegesinin “Birleşik Krallığın kıskançlıkla koruduğu özgürlükleri tahrip etme tehlikesi” taşıdığına dair muhalefet şerhini de hatırlatmış olalım. Uzun bir aradan sonra Münih baskınını takiben Birleşmiş Milletler, 1972’de terörizmin önlenmesine yönelik bir anlaşmayı yürürlüğe soktu. 1969’da Batı Almanya Ceza Usul Yasasında terörizm suçlarıyla ilgili bir değişiklik yaparak “iki farklı hukuk” alanını yaratan ilk ülke olmuştu zaten. 1972’de Birleşik Krallık ise 10 nolu kararnamenin yerine geçici bir anti-terör yasası çıkardı. Fakat vaat edildiği gibi hiç de geçici olmadı. Halen çeşitli değişikliklerde varlığını sürdürüyor. P. Hilyard’ın pek yerinde vurguladığı gibi terörizmin ceza hukukuna yerleştirilmesine dair bu uygulamalar, ülke içinde “terörist” olarak adlandırılan ve “yurttaş”tan farklılaşan bir “topluluk” üretilmesine ve toplum ile topluluk arasındaki sınırların ise sürekli olarak politik bir kararla belirlenmesinin yolunu açıyor. Böylece hükümetlerin kimin düşman kimin dost olduğu kararına bağlı olarak yürütülen bir “düşman ceza hukuku” uygulaması yasallaşmış oluyor, hukuk devleti bütün eşitlik, özgürlük ve adalet iddialarından vazgeçerek sıradan bir baskı aracı olarak yeniden örgütlenmiş oluyordu.

 Anti-terör söylemi ve Türkiye

Fakat, Türkiye’nin bu konudaki hikayesi farklılıklar taşır ve tam anlamıyla “Türk tipi”dir. Türkiye, egemenlik krizinin başladığı 2003-2004’lerden itibaren kurumsal gelenek ve teamüller kadar “adli strateji”lerin de sürekli değiştiği bir ülke konumunda. Terörizm ve anti-terörizm söylemi ise bu derin siyasal krizin en temel sahalarından birisi. Türkiye Cumhuriyeti, geleneksel olarak sadece sosyalistlerin, Kürtlerin ve İslamcıların “terörist” olabildiği bir ülke iken 2006’dan itibaren ordu mensuplarının da kitlesel olarak terörist haline getirildiği bir adli strateji örgütlendi ve ilk defa “yargı mağdurları” sınıfına askerler de eklenmiş oldu. Genelkurmay Başkanı bile terör örgütü üyesi olarak yargılanırken hak ve adalet talebinin “devletlü” sınıfların içinden yükseldiğine ilk olarak tanık olmaya başladık. Cumhuriyetin birkaç kuşaklık tarihinde topu topu birkaç generali o da emekliyken yargılayabilmişti Türkiye yargısı. Buna karşılık ilk kez 2007 sonrası Türkiye’de askerler, birdenbire terörist ithamı ile karşılaştıklarında, hukukun ülkeyi tanzim edici bir araç değil de egemenlere karşı ileri sürülen bir hak mücadelesi alanı olduğu gerçeğini ilk kez ve ürküntüyle fark ettiler. 2014 ve sonrası ise bu kez Genelkurmay Başkanını terörist olarak yargılayan polis, asker ve yargı mensuplarının terörist olarak yargılandığı yeni bir adli strateji ile karşı karşıya kaldık. Artık Gülenist örgüt terörist idi. Geride terörist olmamış herhangi bir yurttaş veya örgüt kalmadığına göre durum açıktır: Belli ki ceza hukuku, terörizm suçunun ihdasıyla birlikte yasal bir Rus ruleti haline gelmiş durumda ve yarattığı tehdit herkes için.

 Şimdi teslim edelim ki 20. yy başındaki hukukçuların terörizm ceza hukukuna yerleştirilirse “her nefis bir gün terörist olacaktır” mealindeki kehaneti, Türkiye sahasında doğrulanmaya devam ediyor. Bu ülkeyi yönetmiş, emniyet, ordu ve yargıda görev almış kişilerin birbirlerinin peşi sıra “terörist” olarak yargılanması buradan bakıldığında anlaşılabilir hale gelirken aslında bütün Türkiye yurttaşlarının da onlarla aynı dayanıksız ve her an değişebilir bir hukuki düzlemde olduğu duygusu giderek normalleşiyor. Bunun anlamı çok basittir ve Türkiye’nin yurttaşları giderek yurttaş olmaktan çıkartılıyor. Gerçek bir hukuk ve adalet için ise yapılacak ilk şey terörizm gibi, savunucuları dahil herkesin kolaylıkla dahil edilebileceği suç ithamı eğilimlerini derhal terk etmek olmalı.

 

 

Yazarın Son Yazıları

Hayvancılıktaki yol ayrımı - Gülay Ertürk

Türkiye bugün hayvancılıkta çok kritik bir eşiğe geldi.

Devamını Oku
19.12.2025
Devlet ve kalkınma Okan Toygar’ın - Bilin Neyaptı

Bir ülkede ekonomi yönetiminin temel hedefleri verimlilik ve adil bölüşümdür.

Devamını Oku
18.12.2025
Programda işçinin adı yok - Engin Ünsal

CHP 39. Olağan Kurultayı’nda tüzük değişikliği yaptı ve iktidar programını kabul etti.

Devamını Oku
17.12.2025
Yargı öyküleri - Ziya Yergök

Yıllar önce, 5 Ocak 1982’de Çetin Altan’ın Milliyet gazetesindeki “Şeytanın gör dediği” adlı köşesinde “Eski (Mahkeme Koridorları) sütununa özlem” başlıklı yazısında yer alan, bir ceza avukatının “Oturum” adlı anı kitabından alıntılanmış ilginç bir yargı öyküsüne değinmek istiyorum.

Devamını Oku
17.12.2025
Devletçiliğe dönebilmek... - Kemal Onur

Demokratik ve laik sosyal hukuk devletimizin kurucu lideri Atatürk’ün yönetimi döneminde; ülkemizin ulusal çıkarı açısından bilimsel anlayış ve duyarlı bir bilinçle, iç ve dış sermaye şirketlerinin çıkarları için vahşi madenciliğe kesinlikle fırsat verilmemiştir!

Devamını Oku
17.12.2025
Bu çığlığı duyun! - Mustafa Gazalcı

MESEM, Milli Eğitim Bakanlığı’nın sözde mesleki teknik eğitim merkezleri uygulaması.

Devamını Oku
16.12.2025
ABD’nin esnek realist stratejisi - Nejat Eslen

11 Eylül’ün hemen sonrasında ABD, tek kutuplu dünya düzeninin verdiği cesaretle küresel egemen güç olmanın hayallerini kuruyordu.

Devamını Oku
16.12.2025
Çağdaşlık yolunda bir ömür - Hüseyin Karataş

Çağdaşlık eksikliğine ve dokunulmazlara dokunan sevgili hocam Prof. Dr. Türkan Saylan...

Devamını Oku
13.12.2025
Geleceğin savaş alanı, Türkiye ve Karadeniz - Doğu Silahçıoğlu

“Erken Cumhuriyet dönemi”nde (1923-1938) savunma sanayisindeki gelişmeler Türkiye’yi; başta uçak olmak üzere harp silah araç gereçlerinde dış satım yapan bir ülke konumuna getirmişti.

Devamını Oku
12.12.2025
Gençlik MESEM’den büyüktür - Kaan Eroğuz

AKP iktidarı tarafından 2016 yılında örgün ve zorunlu eğitim kapsamına alınan mesleki eğitim merkezleri (MESEM), çocuk işçiliğinin yaygınlaşmasında ve “kurumsallaşmasında” kritik bir rol oynuyor

Devamını Oku
12.12.2025
Komisyonda emekçinin adı yok - Şükrü Karaman

Milyonlarca emekçinin yeni ücrete ilişkin alacağı kararı merakla beklediği Asgari Ücret Tespit Komisyonu çalışmalarına yarın başlayacak.

Devamını Oku
11.12.2025
İnsan onuru ve demokrasi - Ayşe Atalay

TDK sözlüğünde “onur” kavramı insanın kendisine karşı duyduğu saygı olarak tanımlanıyor.

Devamını Oku
11.12.2025
Karadeniz’de neler oluyor? - Can Erenoğlu

Dünyanın en güvenli ve istikrarlı denizi Karadeniz dünyanın en tehlikeli deniz alanına mı dönüştürülüyor?

Devamını Oku
10.12.2025
Gelir adaletsizliği tırmanıyor! - Devrim Onur Erdağ

Türkiye'de emeğin değeri uzun zamandır siyaset meydanında sıkça dile getirilen bir konu.

Devamını Oku
10.12.2025
Erdoğan’ın 2005’teki hayalleri - Kadir Serkan Selçuk

Yıl 2005. Dönemin başbakanı Recep Tayyip Erdoğan, o dönem henüz el konmamış olan Sabah gazetesinin 20. kuruluş yıldönümü için gazeteye bir yazı yazmıştı.

Devamını Oku
09.12.2025
Yeni feodal çağ ve dijital baronluk - Doğan Sevimbike

Yanis Varoufakis’in No Kings Means No Barons başlıklı yazısı, çağımızın ekonomik ve siyasal düzenini “yeni bir feodalizm” olarak niteliyor.

Devamını Oku
09.12.2025
‘Kırkyama’ siyaset… - Prof. Dr. Utku Yapıcı

Türk siyasetinde son yıllardaki en ilginç gelişme siyasi kimlikler düzleminde yaşanıyor.

Devamını Oku
08.12.2025
Terörist başının ayağına gitmek... - Hatice Topçu

Ulus devletler; tarih bilinci, ortak coğrafya ve dil birliğine dayanır.

Devamını Oku
08.12.2025
Çocuklarımız artık kimsesiz mi? - Özgür Hüseyin Akış

Cumhuriyetin kuruluş yıllarında söylenmiş bir cümle hâlâ kulaklarımızda çınlar:

Devamını Oku
07.12.2025
Çözüm mü, çözülme mi? - Ülgen Zeki Ok

Emperyalist güçlerin Ortadoğu’daki kirli emellerinin önündeki en büyük engel olan Atatürk’ü Türk halkının yüreğinden söküp atmak, yani öldürebilmek için bir gri propaganda yöntemi uyguluyor.

Devamını Oku
06.12.2025
Tek Çin ilkesi - Wei Xiaodong

Türkiye’de Çin’in Tayvan bölgesi yaygın olarak bilinse de bu bölgeye ilişkin tarihi ve siyasi bilgiler genellikle sınırlı kalmaktadır.

Devamını Oku
05.12.2025
Cumhuriyete sahip çıkma konuşması: Atatürk’ün ‘Bursa Nutku’ - Hamdi Yaver Aktan

Mustafa Kemal Paşa, 3 Şubat 1933 akşamı İzmir Kordon’daki köşkte akşam yemeği sırasında Bursa’daki olayı öğrenir.

Devamını Oku
03.12.2025
Demokraside seçilenler özgür olmalı - Hüseyin Mert

Demokrasi; çağdaş yaşamın, mutluluğun, ekonomik kalkınmanın ve her türlü gelişmenin önkoşulu, altyapısı ve temelidir.

Devamını Oku
03.12.2025
İktidarın eğitimdeki U dönüşleri - Nazım Mutlu

Siyasal yaşamının toplamı çeyrek yüzyılı bulan iktidar partisinin kısa tarihi, sayısız U dönüşleriyle doludur.

Devamını Oku
03.12.2025
Tekke ve zaviyelerin kapatılması - Doç. Dr. Hüner Tuncer

Tekkeler ve zaviyeler, İslamdaki tarikatların dinsel tören, toplantı ve eğitim yerleridir.

Devamını Oku
02.12.2025
Suyun akışını sürdürmek - Dr. Anıl Yıldırım Poyraz

“Su ateşe galiptir ancak bir kaba girerse ateş onu kaynatıp yok eder.” - Mevlana

Devamını Oku
02.12.2025
21.yüzyılda Türkiye’de sosyal demokrasi - Halil Sarıgöz

Sosyal demokrat partilerin tarihsel serüvenine baktığımızda, parti programlarının yalnızca birer teknik metin değil; toplumun yönünü, siyasal aklın niteliğini ve iktidar imgelemini belirleyen kurucu belgeler olduğunu görürüz.

Devamını Oku
01.12.2025
Gıda güvenliği sistemimiz alarm veriyor - Adnan Serpen

Gıda yaşam için olmazsa olmazdır ancak kirlenirse hastalığa, hatta ölüme bile neden olabilmektedir.

Devamını Oku
01.12.2025
Buğra Gökce, Silivri'den Cumhuriyet'e yazdı

Otuz altıncı pazar...

Devamını Oku
29.11.2025
İhanetin adı barış olamaz… - Erol Ertuğrul

Güzel yurdumuzda 23 yıldır uygulanan politikalarla, üniter devlet yapımıza ve Cumhuriyetimizin kuruluş anlayışına uymayan görüşler seslerini yükseltmeye başladı.

Devamını Oku
29.11.2025
İmralı ziyareti ve TBMM - Hüseyin Özkahraman

Türkiye’de “Kürt meselesi”, etnik kimlik tartışmalarını aşan; devlet-toplum ilişkilerini, siyasal katılım biçimlerini, demokratikleşme dinamiklerini ve meşruiyet tartışmalarını doğrudan etkileyen çok katmanlı bir olgudur.

Devamını Oku
28.11.2025
İddianame hukukla bağlı mı? - Doğan Erkan

İmamoğlu iddianamesi başından beri hukuk dili yerine tercih edilen siyasal retoriğiyle, delil boşluğuyla, rivayet anlatımlarıyla tartışılıyor.

Devamını Oku
28.11.2025
Kurucu felsefeye dönüş - Mehmet Tomanbay

Son açıklanan TÜİK verileri enflasyon, işsizlik ve derinleşen yoksulluğun gittikçe büyüyen sorunlar olduğunu göstermektedir.

Devamını Oku
27.11.2025
Seçimin sakatlanması - Cihangir Dumanlı

Anayasamızın 2. maddesine göre Türkiye Cumhuriyeti demokratik bir devlettir.

Devamını Oku
27.11.2025
İmralı vesilesiyle CHP dövmek - Esat Aydın

İmralı vesilesiyle CHP dövmek - Esat Aydın

Devamını Oku
26.11.2025
Eğitim sürecinde öğretme ve öğrenme - Cihat Karaali

Geçmişte eğitimciler yalnızca öğretmen değillerdi.

Devamını Oku
26.11.2025
Düzensiz dünya nereye gidiyor? - Nejat Eslen

Yeni bin yılın ilk yüzyılının ilk çeyreği yakında bitecek.

Devamını Oku
26.11.2025
Radbruch formülü ve Türkiye bağlamı - Başar Yaltı

Daha önce bu sütunlarda yayımlanan “Adaletsizliği Görmek” (Cumhuriyet, 07.11.2025) başlıklı yazımızda; adalete giden yolun adaletsizliği görmekten geçtiğini, bir hukuk düzeninde karar veren konumundaki tüm görevliler ile hukuk normlarını uygulayan tüm yetkililerin adaletsizliği görmek, önlemek ve adaleti yerine getirmekle görevli olduklarını, adaletsizliği görme yetisine sahip olmayanların yargıç ve savcı yapılmaması gerektiğini belirtmiştik.

Devamını Oku
25.11.2025
Türkiye Araf’ta - Gani Işık

Şimdilerde Türkiye’ye bir hal oldu; Cumhur İttifakı, İmralı ile hemhal oldu.

Devamını Oku
25.11.2025
Öğretmenim, canım benim! - Duran Güldemir

24 Kasım Öğretmenler Günü’nün anlamını ve önemini anlatmak için söylenecek çok söz var elbette ancak Ceyhun Atuf Kansu’nun “Dünyanın Bütün Çiçekleri” şiirinin bu dizeleri sanki bir başka söze gerek yoktur der gibi derin bir duygusallık içine sürüklemektedir bizi.

Devamını Oku
24.11.2025