Ülkü Tamer

Vüs'at O. Bener...

07 Temmuz 2012 Cumartesi
\n

Bu yaz nedense hep eski kitaplara yönelir oldum. Geçen hafta sözünü ettiğim Peride Celalin Üç Yirmidört Saatinden sonra Vüsat O. Benerin Kapan ile Dost kitaplarını okudum. Aslında ikisini de geçen ay okumayı düşünüyordum. Yedi yıl önce haziran ayında yitirmiştik onu. Kendimce anmak istemiştim Vüsatı.

\n

Okuduğum ilk satırından bu yana beni hiç hayal kırıklığına uğratmamış bir yazardı o. Dostun yayımlanışını hatırlıyorum. Yepyeni, ama usta mı usta bir yazarın kaleminden çıkmış, abartılmamış hüzünlerle örülü sıcacık bir kitaptı. (Yayınevi yöneticiliğim sırasında, yayımlamak istediğim ilk kitaplardan biriydi, Onat Kutların İshakıyla birlikte. Baskısı çoktan tükenmişti. Yıllardır ortalarda yoktu. Benere yazıp yeni baskısını yapmayı önerdim. Peki dediğinde duyduğum sevinci unutamam.)

\n

İkinci kitabı Yaşamasız da Dostun çizgisindeydi.

\n

Sonra uzun süre soluğu çıkmadı Benerin. Yazmadı. Ya da yayımlamadı. Ihlamur Ağacı oyunu dışında. Derken bir oyun daha: İpin Ucu. Bunları yine yıllar sonra Buzul Çağının Virüsü romanı izledi. Neyse, onun arkasından kendini çok özletmeden yeni yeni kitaplar çıkardı: Siyah-Beyaz, Mızıkalı Yürüyüş, Kara Tren, Bay Muammer Sahteginin Notları... Araya bir de Manzumeler adlı şiir kitabı sıkıştırdı.

\n

***

\n

Sözgelimi, bir Orhan Kemal gibi kolay ulaşılan bir yazar değildi Bener. Anlatımın sınırlarını keşfe çıkmıştı sanki. Anlatacaklarını şiirsellikle, özgün imgelerle dile getirmeye çalışıyordu. Bunu söz oyunlarıyla değil, yalın bir dille başarıyordu; konuşur gibi”.

\n

Ne diyordu Bilge Karasu:

\n

Bu konuşur gibiyazılmış metin ancak okunduğunda, bir şekil sürekliliği ile birlikte bir de anlam sürekliliği kazanır.

\n

Bener hep gerçeğin peşindeydi. Onu görünürde değil, insanın derinliklerinde aradı. Bu arayışını temelde klasik öykü kalıplarını koruyarak ama onayeniliklerkatarak gerçekleştirdi.

\n

***

\n

Vüsat O. Benerden okuduğum son kitap, onun da son kitabı olan Kapandı. Bir solukta okunacak (81 sayfa) 21 kısa öyküden oluşuyordu.

\n

Bir yaşamdan çizgilerdi bunlar. Alışılmış öykü çerçevesinin içinde yer almıyordu belki. Ama hepsi düpedüz öyküydü. Nice yazar, ikişer üçer sayfalık bu anlatıların her birinden sayfalar dolusu destanlar yaratırdı. Ama Bener, alıştığımız ekonomisi, seçiciliği, yalınlığı içindeydi hep... Laf ebeliği denen illete öylesine yabancıydı ki.

\n

Bu yüzden etkiliydi, vurucuydu.

\n

***

\n

Kitaplarını Türkçeye çevirdiğim Edita Morrise bir gün dili neden isteyerek bozduğunu sormuştum. Vietnama Sevgiler bir Japonun, Nasıl mısın, İyi misin bir Jamaikalının ağzından bozuk İngilizceyle yazılmıştı.

\n

Edita,Romanlarımda birtakım acı gerçekleri anlatmaya çalışıyorum demişti.Onları böyle doğal-komik bir biçimde aktarırsam o acıyı daha vurucu bir biçimde ortaya çıkardığıma inanıyorum.

\n

Kapanı okurken Editanın sözleri gelmişti aklıma.

\n

Bener, kitaba adını veren öyküsünün bir yerinde ... duygu, acınası zavallıdiyordu. Yenilmeye layık! Deşmeyegör, altı korkunç yüzsüz.

\n

Oysa bütün öyküler duygu yüklüydü.

\n

Sözgelimi, babasıyla annesinin ölümlerini anlattığı Ya Herru Ya Merru ileUyumak”. Bunları acınası zavallıkılmayan, Benerin ustalığıydı. Ölümü değil, olağan, sıradan bir şeyi anlatıyordu sanki. Trajediyi gündelik bir olaya dönüştürüyordu.

\n

Bu da Edita Morrisin bir başka biçimde başardığı gibi acıyı yoğunlaştırıyordu.

\n

Yukarıda hep öyküdedim ya, galiba değil. Şiir bunlar. Acının, mutsuzluğun, umutsuzluğun şiiri.

\n\n


Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları

Notlar... 5 Ocak 2013
Yoksul Köylü 29 Aralık 2012

Günün Köşe Yazıları