Yakın tarihimizde kim bilir kaçıncı linç, kaçıncı “tahrik oldum abi” savunması, kaçıncı kitlesel cinnet geçirme hali. Hepsini sıralayacak olsak yer kalmaz.
Menemen (23 Aralık 1930), 6-7 Eylül olayları (6 Eylül 1955), Muğla-Ortaca olayları (5- 16 Haziran 1966), Malatya’da öğretmen Ali Abbas Altunkaş’a ve Alevi mahallelerine toplu saldırı (18 Ocak 1969), Kanlı Pazarı (16 Şubat 1969), K.Maraş Katliamı (26 Aralık 1978), Çorum Olayları (28 Mayıs 1980), Sivas Madımak Katliamı (2 Temmuz 1993), Trabzon’da bildiri dağıtan TAYAD üyelerine linç girişimi (7 Nisan 2005), Adapazarı’nda HDP’lilere linç girişimi (29 Kasım 2007), Tophane’de resim sergisine katılanlara toplu saldırı (22 Eylül 2010), Elazığ’da HDP’lilere karşı linç girişimi (17 Temmuz 2011), Malatya-Doğanşehir’de ramazan davulcusu ile tartışan kişiye linç girişimi (29 Temmuz 2010), Kırşehir’de Gül Kitabevi’nin içindekilerle birlikte yakılması (11 Eylül 2015), Ankara’da Amedsporlu futbolculara linç girişimi (24 Nisan 2016), Kütahya’da Kürt işçilere linç girişimi (1 Haziran 2016), Boğaz Köprüsü’nde askerlere linç (15 Temmuz 2016) ve son olarak Çubuk’ta Kılıçdaroğlu’na linç girişimi.
Bu listeyi yazarken hayli elemeye tabi tuttuk. Yani toplu tahrik ve linç kültürümüz hayli zengin. Cesaretleri cahillikten, güçleri iktidar sahiplerinin arka çıkmasından gelir her daim. Eğer kendilerine bir arka çıkan olmazsa savunmaları klişedir: “Cahilliğimize verin beyim. Tahrik olduk işte. Herkes yürüyün deyince yürüdük, vurun deyince biz de vurduk.”
“Sen sürü müsün” diye sorsan boynunu büker. Düşünmez ülkesinin dışarıdaki itibarını, ekonomisinin altüst olacağını, miletin dirlik ve düzenin onarılmaz şekilde bozulacağını. “Canım onlar da o kadar ileri gidip tahrik etmeselerdi halkı” deyip arka çıkanlar da düşünmez. Ülke olarak örselenen itibarımızı, birkaç milyon dolar ödediği uluslararası lobi şirketlerinin tanıtım faaliyetleri ile düzeltebileceğini sanır.
Birini düelloya davet etmek gibi bir adetimiz yoktur. Onun yerine, “Akıllı ol akıllı! Bak aldırırım evinden gece yarısı” diyerek kendi yapacağı işi yine başkalarına ihale etmeyi kahramanlık sayarız. Şövalye ruhu, ruh çağırma seanslarıyla gelmiyor tabii. Tek kaldığında “Peh!” desen altına kaçıracak olanlar, bir ya da bir avuç kişiye toplu olarak saldırdığında ancak cesaret buluyor.
Kılıçdaroğlu’na saldırı sonrası siyasilerimizden birbirinden ilginç açıklamalar geldi. Bahçeli, “Yüzde 9.5 oy aldığı yerde ne işin var? Ayrıca kendine yumruk attıracak kadar ne yaptın halkı kızdırdın?” dedi.
1975 yılında Türkeş, “Küçük Moskova’ya gidiyorum” dediği Diyarbakır’a vardığında çıkan olaylar sonucunda, 1 erimiz şehit olmuş, 8 kişi ağır yaralanmış ve Türkeş, şehre giremeden Ankara’ya geri dönmek zorunda kalmıştı. Bahçeli’nin mantığına göre, Türkeş Diyarbakır halkını kızdıracak çok önemli şeyler yapmıştı. Ayrıca yüzde 1.1 aldığı Diyabakır’da ne işi vardı Türkeş’in?
Cumhurbaşkanlığı İletişim Başkanı Fahrettin Altun olayları, “Halkın anayasadan kaynaklı protesto hakkı” olarak değerlendirdi. Cumhurbaşkanı Erdoğan ise “Gaz sıkışması var düşünmek lazım” dedi.
Saray’ın açıklamalarından anladığım, halkın kim olduğu konusunda bir bilirkişi raporuna ihtiyaç bulunduğudur. Mesela; “Cumartesi Anneleri”ni halktan sayamayız. Onların protesto hakkı yok sayıldığına göre... Seçim öncesi Üsküdar’da İçişleri Bakanı Soylu’ya “Bu söyledikleriniz doğru değil” diyen Saadet Partili yurttaşımız da halktan biri değildir. Öyle olsa gözaltına alınır mıydı? Halk dediğin “Cumhur İttifakı”na destek vermeli. Ondan gerisi halk değildir.
Erdoğan’ın, “Gaz sıkışması var düşünmek lazım” sözleri üzerine hayli düşündüm. Çıkardığım sonuç; onun halk dediği güruhun “patlamak üzere olan gaz oranını” barometre ile ölçüp ona göre, seyahat rotamızı belirleyeceğiz bundan sonra.
Bir de yukarıdaki listeyi okuduğunuzda bir şey dikkatinizi çekmiyor mu? Saldırıları gerçekleştirenlerin hepsi aynı mahalleden. O mahallenin aklı selim, vicdan sahibi insanlarını tenzih ederim. Ama onların da ellerini vicdanlarına, şapkalarını önlerine koyup düşünmelerini beklerim. Bu niye böyle? Nerde yanlış yapılıyor oturup bir tartışmaları '6Cazım gelir.
Bektaşinin biri çarşıda gezinmeye çıkmış. Hınzırın biri arkasından yaklaşıp ensesine bir şaplak patlatmış. Baba Erenler hışımla döndüğünde şaplağı patlatan:
-Erenler Allah’tan demiş.
Bektaşi kafasını sallayıp yürüdüğünde aynı kişi yine enseye bir şaplak patlatmış. Döndüğünde yine aynı kişi “Allah’tan erenler, Allah’tan demiş”.
Bir iki üç, derken dördüncü şaplakta da “Allah’tan Baba Erenler” sözünü işiten Bektaşi:
-Ben de biliyorum Allah’tan da, Allah hangi dürzünün elini kullandı onu merak ettim sadece, demiş.
Sahi bizdeki bu, linç, toplu cinnet ve katilamlar niye hep aynı eli kullanıyor acaba? İşte ben de bunu merak ettim.
O eli merak ettim...
Yazarın Son Yazıları
Türk toplumunun magazine ve dedikoduya bağımlı olduğu malum.
Evet Kasım Bey, yol sonuna geldin.
Eski Türkiye’de bir yılda yaşayacağımız olaylar silsilesini bir haftada yaşadık.
Son günlerin siyasi atmosferinde yaşanan krizlerin neredeyse tamamı iç ve dış siyasi aktörlerin belagatın şehvetine kendini kaptırmasından ötürüdür.
İmralı görüşmesinden önce Öcalan’a gidecek heyet, medyada ve kamuoyunda temsil heyeti ya da eski deyimle Heyet-i Temsiliye muamelesi görüyordu.
Hem de ne yanma.
Siz bakmayın enflasyonun yüzde 60’larda seyretmesine.
Yeni dönemin casuslarıyla kıyaslandığında eski casuslara acımamak elde değil.
Sonunda bu da oldu.
Baş döndürücü hızla gelişen olaylar karşısında herkes birbirine soruyor “Neler oluyor” diye.
İktidar kanadına ve yandaş medyaya göre masadayız.
Öyle böyle değil bayağı iyi verdik.
Aynı suda ikinci kez yıkanmak sadece bizim sosyal demokratlara özgü bir durum herhalde.
Hayda Celal de kim yahu?
Anlaşıldı AKP iktidarı Unesco Dünya Mirası Listesi’ne aldığı Kapadokya’yı bitirmeye ant içmiş.
Rahmetli Kamil Sönmez, “Sen bu yaylaları yaylayamazsun” türküsünün ikinci kuplesini kendine özgü Karadeniz ağzıyla şöyle okurdu...
Bizim muhalif mahalle bir âlem.
Kurulmak istenen yeni dünya düzeninin her zamanki gibi ilk uygulama bölgesi, bizim de içinde olduğumuz Ortadoğu olacağı artık kuşku götürmeyecek kadar aşikâr.
Yeter artık; gerçekten yeter. Askerler sizin stres topunuz ya da esiriniz değil, devlete emanet edilmiş ana kuzularıdır.
Buna eminim ama kanıtlayamam. Son bir yılda yaşadıklarımızı başka türlü anlamlandırmak mümkün değil zira.
Eserinizle övünün. Güneyimizde ikinci bir Lübnan yarattığınız için ne kadar övünseniz az.
Aslında tam öyle değil. Konuşan onun adına, avukatlığını da üstlenen kızı Defne Soyer...
Sonucuna da katlanırsın. Evet, babalar gibi sattılar faturasını da toplum olarak biz ödüyoruz...
Sağ iktidarların en bildik söylemidir kendisini eleştirenleri “vatan haini” ilan etmek.
İlhan abinin yazılarında sıkça kullandığı “Akıl gel başıma takıl” sözü...
Bizde değil canım; Amerika’da. Trump’ın öngörülmez, çılgın ve zikzak politikaları devam ederse Amerikan müesses nizamını ayakta tutanlar darbe yapabilir.
İzmir Belediyesi işçilerinin başlattığı grev bir hafta sürdü. Bitmeyen grev yoktur zaten.
İktidar haftalardır yeni infaz düzenlemesi ile ilgili, “Bayramdan önce cezaevleri boşalacak” umudunu pompaladı.
“Terörsüz Türkiye” şiarıyla yola çıkan ve PKK ile masaya oturan AKP iktidarı, bu kesime şirinlik yapmak için tarihteki katliam ortaklığına vurgu yapması akıllara ziyan bir anlayış.
Ne ilginç bir dönemden geçiyoruz. Anlayabilene aşk olsun. Daha iki yıl önce yapılan seçimlerde “Kılıçdaroğlu’nu Kandil destekliyor”, “PKK’liler sayaç okuyacak” diyen Cumhur İttifakı, Kandil’den gelen bildiriyi sevinçle karşıladı.
Multi siyasi teröristlerimiz
FETÖ’den daha tehlikeli örgüt: ATÖ
Vicdan mahkemesi duruşma notları
Biz kasetlerin, el Kıbrıs’ın derdinde
Z kuşağının AKP polisi ve yargısıyla sınavı
Boykot yapılacaksa onu da biz yaparız
Anlamadım gitti!..
Aşk mı, memleket bu haldeyken...
Bana helal sana haram
Sensin mezhepçi