İmralı görüşmesinden önce Öcalan’a gidecek heyet, medyada ve kamuoyunda temsil heyeti ya da eski deyimle Heyet-i Temsiliye muamelesi görüyordu. Ama görüşme tarihi belli olunca malum temsil heyeti adeta “hayalet-i temsiliye”ye dönüştü.
Niye mi?
Görüşmeden önce kimin gideceği, görüşme tarihi, saati, nasıl gidileceği ve görüşmeden sonra da neler konuşulduğu sır gibi saklanmaya çalışıldı.
Kim tarafından?
AKP tarafından. Yoksa DEM ve MHP’nin bu konuda bir çekincesi yoktu. Neden “hayalet-i temsiliye” yakıştırmasında bulunduğumuzu süreci özetleyerek anlatmaya çalışalım.
Bahçeli’nin çıkışından sonra AKP ve CHP, İmralı’ya heyet gönderme konusunda “Önce o açıklasın, sonra biz duruma göre karar veririz” anlayışıyla hareket ederek birbirlerine şah-mat çektiler. Bahçeli sıkıştırınca AKP mahcup biçimde Öcalan’la görüşmeye heyet göndereceğini açıklamak zorunda kaldı. Heyette AKP’yi temsilen Hüseyin Yayman’ın olacağı resmen açıklanamasa da kısa sürede duyuldu.
Ama o da ne...
AKP’yi temsilen heyette yer alacak Hüseyin Yayman, İmralı’ya gidileceği gün kendisini arayan bir gazeteciye “Ben heyette değilim, kimin olacağını da bilmiyorum” demiş, ertesi gün bir başka gazeteciye de “Ben hastanedeyim röntgene gideceğim” yanıtını verdi. Oysa röntgen çekildiğinde İmralı’ya gidip Öcalan’la görüşmede bulunmuş ve geri dönmüştü.
Heyetin Öcalan’la görüştüğünü MHP ve DEM temsilcilerinin sosyal medya paylaşımlarından öğrendik.
Görüşmenin gizli tutulması için karar alınmış meğerse. Bu karar DEM’i ve yurtdışındaki Kürt siyasi hareketini kapsamıyor anlaşılan. DEM kanadı görüşmenin içeriğini açıkladı.
Peki görüşmede neler konuşulduğu bizden niye saklanıyor? Hani her şey şeffaf olacaktı? Bu yaşananlar AKP kanadının ne kadar tedirgin olduğunu gösteriyor. Öcalan beklentilerini karşılamadığından olabilir mi?
Zaten tersi olsaydı AKP yönetimini bırakın bizzat Cumhurbaşkanı Erdoğan bunu büyük bir şovla kamuoyuna açıklardı.
ÖCALAN GEÇMİŞİYLE TUTARLI
DEM’li Koçyiğit’in Kürt medyasına yaptığı açıklamadan da görülüyor ki Öcalan biraz ipe un seriyor gibi. Öcalan, Suriye’deki YPG’nin silahlarını bırakmasını kendisinin sağlayacağını söylüyor olsa da devamında Suriye’nin demokratikleşmesi koşulu ile bunun gerçekleşmesinin mümkün olabileceğine vurgu yapıyor. Demokratikleşmeden kastı da her etnik kimliğin kendi öz yönetim modeline kavuşması. Ayrıca bu modelin sadece Suriye’de değil Türkiye’de de geçerli olması gerektiğini söylüyor.
Aslında Öcalan kendi geçmişiyle tutarlı bir açıklama yapıyor. Zira Öcalan’ın, geçmiş çözüm sürecindeki İmralı tutanaklarına da yansıyan benzer görüşleri de aynıydı. Buyurun okuyalım:
“Suriye’de Kürtler iki tarafla da görüşsünler, kim haklarını verirse onunla çalışsınlar. Suriye Demokratik Kurtuluş Cephesi olsun. Kürt, Arap, Türk, Türkmen hepsi. Kürtler mutlaka bir öz savunma gücü oluşturmalı.”
ÖCALAN’I YİNE ANLAMAMIŞLAR
Görüşmelerde Öcalan “DEM beni anlamıyor” demiş. Geçtiğimiz günlerde ve önceki süreçte de “PKK” beni anlamıyor diye birçok kez söyledi. Acaba Öcalan mı derdini anlatamıyor yoksa otoriter bir lider olan Öcalan mı anlayışı kıt insanlarla çalışıyor anlamadım gitti.