Sonunda bu da oldu. Süper validen sonra süper savcılar geliyor. TBMM’de görüşülen torba yasada herkes Deli Dumrul vergilerine takıldı ama asıl takılmamız gereken maddeyi ıskaladı. O maddede savcılara süper yetkiler tanınıyor. Torba yasa olduğu gibi kabul edilirse savcılar, hâkim kararı olmadan, istediği kişinin mal varlığına el koyabilecek. Eh bu yetkileri kullanacak savcılara “süper savcı” dense yeridir.
Özal’ın başbakanlığı döneminde 1987 yılında kanun hükmünde bir kararname ile on ilden sorumlu OHAL bölge valiliği icat edilmişti. OHAL valilerine kamuoyu “süper vali” adını takmıştı. Şimdi de hükümsüz tedbir kararı verme yetkisi tanınan süper savcılarımız ne hâkim kararı ne MASAK ne SPK ne de bilirkişi raporuna ihtiyaç duymadan mallarımızı müsadere edebilecek.
Sorun sadece hâkim kararı olmadan mala tedbir konmasından ibaret kalsa iyi. Bir de el konan mal varlıklarının yasal yollardan elde edildiğinin ispatı da şüpheliden isteniyor.
Buyur burdan yak.
Savcı, şüpheli için “Sen bu malları yasal olmayan yollardan kazandın” iddiasında bulunup dava açacak ve mallarına el koyacak ama bunun için bir delil sunma yükümlülüğü yok. Ama şüpheli şahıs, mallarını yasal yollardan kazandığını ispatla mükellef olacak.
Oldu olacak Menderes dönemindeki gibi sanığın ispat hakkını da yasaklasaydınız da tam olsaydı.
CMK’nin 128’inci maddesinde yer alan tüm katalog suçlarda hâkim kararı ve ilgili kurumlardan rapor olmaksızın, savcılara kişilerin mal varlıklarına el koyma yetkisi verildiğinde artık anayasal bir hak olan mal güvenliği ortadan kaldırılıyor.
Bu durumda hâkimler adliyede dekor olarak mı kalacak?
Böyle bir mantık, AKP yargısını özetleyen en güzel örnek. Önce mal varlığına el koy, malın sahibi artık aylar mı yoksa yıllar sürer bilinmez, malının helal yolla edindiğini ispatlarsa geri veririz. Yoksa geçmiş ola.
Bence savcılara bu yetki az. Savcılara iddiada bulunma yetkisi yanında hüküm verme yetkisi de tanınsın. Malum; kamuda tasarrufu en çok biz muhalifler savunuyoruz. Böylece binlerce hâkimin maaşıydı, lojmanıydı, makam aracıydı, sekreteriydi topundan kurtulmuş oluruz.
BAHÇELİ DAĞITTIĞI PLAKALARI UNUTMUŞ
Kıbrıs seçimleri Cumhur İttifakı için soğuk bir duş oldu. Erdoğan, umursamaz gibi takındı ama ortağı Bahçeli pek öfkelendi. Hızını alamayıp “Kıbrıs Türkiye’ye bağlansın ve plaka numarası da 82 olsun” diye temennide bulundu.
İyi de Bahçeli, bundan tam 8 yıl önce Barzani’nin Irak’ın kuzeyindeki referandum çıkışına tepki koymuş ve “Şartlar oluştuğunda tarih coğrafyaya dar geldiğinde Misakı Milli uyanacak ve 81 Düzce’den hemen sonra 82 Kerkük, 83 Musul deme hakkının önünde hiçbir güç duramayacaktır” diyerek 82 plakayı Kerkük’e vermişti.
Sonra ne olduysa oldu, 82 plakayı Kerkük’ten alıp Halep’e verdi. Geçen yıl HTŞ Suriye’de rejimi devirince Halep’i Türkiye’ye bağlamıştı. Tabii hayali bir bağlamadan söz ediyoruz.
Kıbrıs seçiminde desteklediği aday kaybedince çok öfkelendi. Herhalde bu öfke nedeniyle olacak ki önce Kerkük’e, sonra Halep’e verdiği 82 plakayı bu kez Kıbrıs’a verdi.
Zaten bu sağ siyasetçilerin fetih fetişizminden yorulduk. 1974’te Türk ordusu Kıbrıs’a çıktığında dönemin İçişleri Bakanı MSP’li Oğuzhan Asiltürk de gazetecilere “Yahu biz daha Ankara’ya vali bulamazken şimdi Girne’ye vali bulmak zorunda kayacağız” diye espri yapmıştı.
Bahçeli ya çok yorgun ya da onun zihin dünyasında 82 plaka çok değerli ki bir türlü karar veremiyor. Ama artık bir kararda durmalı.