Özellikle Facebook’ta sık sık yinelenen bir söz var; mevcut erkler pişkince hukuka aykırı, insan haklarına aykırı yüzlerce karar veriyorlar ve bu durum karşısında pek çok kişi şöyle bir söz ediyor: “Şaşırdık mı?”
Bu sözcük bizim olmaması gereken pek çok olguya alıştığımızın çok net bir ilanı. Hayır “Şaşırdık mı?” değil “Şaşırdık!” Evet artık epeydir unuttuğumuz şaşırmayı yeniden öğrenmemiz gerekiyor. Çünkü bizi usul usul kanunsuzluğa, kadın ölümlerine, hak ihlallerine, yalana, dolana alıştırdılar. “Bir Alman’ın Hikâyesi” kitabında bir hukukçu olan Sebastian Haffner faşist Nazi yönetiminin Almanya’da nasıl işbaşına geçtiğini birinci elden güncel olayları örnekleyerek şöyle anlatır: “Çok ani ve çok derin olmuştu imkânsızla karşı karşıya kalmamız, bütün sınırlar aşılmıştı artık. Yarın, herhangi bir suçun bahanesiyle bütün Yahudiler tutuklansalar ya da intihar etmek mecburiyetinde bırakılsalar bile şaşılacak bir durum olmazdı bu artık. SA mensupları, herkesin düzen ve intizam içinde kendilerini öldürdüklerini bildirdiğinde, tatmin olmuş ve keyifli bir halde ‘O zaman oldu’ derlerdi herhalde. Sokaklar her zamanki gibi görünürdü ‘O zaman oldu.’ Her zamanki gibi hoş bahçeleriyle villalar, ilkbahar rüzgârı ve çiseleyen yağmur...”
Evet bize her türlü zorbalığa alıştırdılar, öyleyse bu huyumuzdan vazgeçmeliyiz. Nasıl mı? En basitinden başlayarak, üşenmeden, “boşuna, bizim sözümüz dinlenmez, bu böyle gelmiş böyle gider” demeden. Örneğin sahiller için bir yasa var, sahillerin denizden yüz metresi hepimizindir. Ancak pek çok kıyıda bizim olan alana erişmek için korumaların beklediği beach kapılarından geçmek zorundayız. Öyle mi öyleyse elimizi kolumuzu sallayarak o kapılardan girip bizim olana ulaşmayı denemeliyiz. Bilet için bizi uyaran bekçilere şöyle demeniz yeter “Sizin hiçbir şeyinizi kullanmayacağım, sahilde havlumuzu serip güneşleneceğiz.” Tamam olay çıkacak, öyleyse cep telefonunuza sarılıp zabıtayı arayacaksınız. Ve yasa bizden yana, çünkü bileceğiz ki sahiller bizim! Bunu bir anda on kişinin yaptığını düşünün! Sivil direniş mi, al işte! Ben sürekli yapıyorum, acayip keyifli.
Yeni bir yasa çıktı, artık arabalar yayayı gördüğü anda durmak zorundalar ama bunu uygulayan pek yok. Öyleyse gene üşenmeden yanınızdan ok gibi geçen arabanın plakasını yazıp, kâğıt kaleminiz yoksa cep telefonları imdadınıza yetişir, yazdığınız plakayı gerekli yerlere bildireceksiniz. Aman kim uğraşacak demeyin, bir iki üç derken uğraşıyorlar. Bu şikâyetleri alan kurumun çalışanları şaşırabilir, bırakın biraz da onlar şaşırsın!
Ülkemin kadınlarına, kadın örgütlenmesine şapka çıkarıyorum. Her yerdeler, hâkimleri bıktırmak gerek. Çünkü şu hâkim indirimden artık gına geldi. Adam karısını doğramış öyleyse en ağır cezayı almalıdır, hâkim bey öyle indirim filan yok, insan öldürmek müebbet hapis! Hiç bıkmadan kentimizdeki her duruşmaya gitmeliyiz, hele de çocuklar söz konusu olduğunda, yediden yetmişe hâkimlere bir çocuk öldürüldüğünü bir çocuğa tecavüz edildiğini hatırlatmalıyız. Biz alışmıyoruz, hâkim beyler, savcılar siz de alışmayacaksınız!
O ne, inşaat alanı genişlesin diye üstünde eriklerin dalları aşağı çektiği ağaç kesiliyor. “Aman her yerde kesiliyor, bana ne” demek olmaz, anında belediyenin telefonunu çevireceksiniz. Çünkü izinsiz ağaç kesmek yasak, telefon ettiğinizde mutlaka gelecek olan zabıtanın numarasını alacak ve erik ağacının başında bekleyeceksiniz. Çok zor değil.
Diyorlar ki, gene benzine, içkiye zam gelmiş. Öyle kuzu kuzu oturmak yok. Yahu bir ay arabanızı kullanmasanız, toplu taşıtlarla gideceğiniz yere gitseniz neyiniz eksilir. Bir litre benzin aldığınızda 5 kuruşu vergi. Vergilerimiz nereye gidiyor, şeyhleri abuk sabuk konuşan, hiçbir iş yapmadan paraya pula boğulan tarikatlara, bunu bilin. Ona göre davranın. İçki işi daha karışık sahillerde, çok iyi bir uygulama başlamış: “İçkini al da gel”. İşte bu harika, evde yapılan içkileri alıp en güzel mezeleri yemek ve denizin sesini dinlemek hoş olsa gerek. Sigarada da sarmaya geçin. Hem daha az içiyorsunuz, hem de tabakayı çıkarıp sararken epey afili oluyorsunuz.
Hepimiz biliyoruz ki, ülkemiz bir vergi kaçakçılığı cenneti. Ortalıkta dönen para, kara para. O zaman her alışveriş için fiş isteyin, işinize '79aramasa da isteyin! Bu arada sermaye grubunun hemen hiç vergi ödemediği aklınızda bulunsun. Tayyip Erdoğan’ın damadı bir telefon açıyor, onların vergileri siliniyor. Bu vergi işi işin püf noktası, arkasında onlarca leşi olan Amerikalı Al Capone adlı gangster 25 dolarlık bir vergi kaçakçılığı nedeniyle içeri alınmıştı. Unutmayın, vergilerinizin nerelere gittiğini aklınızdan hiç çıkarmayın!
Kısaca “şaşırdık mı?” sözcüğünden “şaşırdık” sözcüğüne geçin!
Şaşırmayı yeniden öğreneceğiz!
Yazarın Son Yazıları
Sevgili okurlarım, hiç böyle zamanlar yaşamamıştık, “at izinin it izine karıştığı”; her an, her dakika bir lağım pisliğinin üstümüze sıçradığı, bazılarının bu lağım pisliğini dünyanın en güzel kokusu gibi akciğerlerine çekip “Şükür Allah’ıma” dedikleri bir zaman.
Sevgili okurlarım vallahi billahi bana iki şeyden daral geldi.
Sevgili okurlarım sevdiğim tahta heykeller diyarı Değirmendere’ye taşındığımdan beri dostlarım, okurlarım beni hiç yalnız bırakmıyorlar.
Sevgili okurlarım, son yazdıklarıma bir göz gezdirdim.
Sevgili okurlarım, yıllar önce İspanya’nın Endülüs bölgesinde dolanırken nereden aklıma düştüyse yolda gördüğüm Çağlar Boyu İşkence Aletleri Müzesi’ne girivermiştim.
Sevgili okurlarım gerçekten bıktım, neden mi?
Sevgili okurlarım bir an kendimi bir reklam şirketinde çalışırken buldum.
Geçtiğimiz hafta, uzun zamandır siyasal ve ekonomik belirsizlik, biri biterken öteki başlayan savaşlar ve giderek şiddetini artıran emek sömürüsü karşısında umutsuzluğa kapılan dünya halkları, uzun zamandır egemen güçler tarafından özellikle unutturulan bir sözcüğü yeniden anımsadı: “Sosyalizm!”
Sevgili okurlarım tarih bize, ülkelerin çökmesine en çok yardım edenlerin kraldan çok kralcılar olduğunu gösterir.
Sevgili okurlarım ülkemin içinde bulunduğu belirsizlik durumu, giderek çoğalan çocuk çetelerinden söz etmek, öldürülen yoldaşların ardından ağıt yakmak, her gün bir kadın cinayetiyle yüz yüze gelmek beni hiç olmadığım kadar umutsuzluğa sürükledi.
Sevgili okurlarım bu hafta bir vatanseveri, bir doğa koruyucusunu, işi sadece gerçekleri belgelemek olan bir güzel insanı Hakan Tosun’u toprağa verdik.
Bir avukat İstanbul’da kalabalık bir caddede, ofisi önünde maskeli kişiler tarafından Kalaşnikoflarla taranarak öldürülüyor.
Sevgili okurlarım insanın tüylerini ürperten. “Bu kadar da olmaz” dedirten bir fotoğrafa bakıp duruyorum.
Sevgili okurlarım hepiniz benim Adana sevgimi bilirsiniz.
Onun hiçbir şeyden haberi yoktu.
Sevgili okurlarım şimdi gelin İtalya’nın Roma kentinde vahşet resimlerinin sergilendiği bir müzeye girelim.
Sevgili okurlarım bugüne kadar hiçbir kitap beni böylesine acıtmamıştı.
Sevgili okurlarım, sivil itaatsizlik özellikle yasalardan, yönetimden hoşnut olmayanların başvurduğu bir eylemdir.
Sevgili okurlarım bugün yazıma Leonard Cohen’in “Herkes biliyor geminin su aldığını./ Herkes biliyor kaptanın yalan söylediğini./ Ve herkes biliyor zarların hileli olduğunu” şiiriyle başlayayım dedim, herkes biliyor da ben neden böyle doktorun az önce biyopsi yaptığı bir hasta gibi endişeyle bekliyorum.
Sevgili okurlarım iyice kafa sersemi olduk.
Sevgili okurlarım bu yaz kendimi büyük bir açık hava tiyatrosunda oyun izliyor gibi hissediyorum.
Sevgili okurlarım bir hafta önce ülkemizde her yer yanıyordu.
Sevgili okurlarım başlık benim değil, sosyal medyada gördüm, sahibini aradım, bulamadım ama bu başlığa vuruldum.
Sevgili okurlarım bu hafta yazar Pınar Kür’ü sonsuza uğurladık.
Sevgili okurlarım ne yazık ki kavşağa geldik arabayı ya uçurumdan aşağı süreceğiz ya da hepimiz yepyeni sorular sormaya, çözümler bulmaya çalışacağız.
Başlığım kimseyi şaşırtmadı değil mi? Evet, bu canım ülkede yepyeni bir savaş deneniyor.
Sevgili okurlarım şimdilik füzelerle, insansız uçaklarla yapılan savaş bitmiş görünüyor, doğrusu ben bittiğine hiç inanmıyorum. Bir yerlerde gene füzeler uçacak, çocuklar ölecek, ölüyor da. Şimdi gelelim bizdeki asıl savaşa. Evet dostlarım ülkemizin zeytinliklerimizi bitirme savaşı bu.
Sevgili okurlarım meğer bizim bu kadim ülkemizde ne kadar çok savaş uzmanı varmış.
Sevgili okurlarım, epey bir zamandır yaklaşık 20 yıldır bu köşede neredeyse aynı sorunları yazmaktan bıktım.
Sevgili okurlarım gene bir bayram günü, üstelik pazar. Açık konuşmayı severim bilirsiniz öyleyse açık konuşayım ben bu bayramı hiç sevmem.
Sevgili okurlarım bir kentten başka bir kente taşınmak ne kadar zormuş.
Sevgili okurlarım 50 yıldır yaşadığım İstanbul’u bırakıp Kocaeli’nin Değirmendere Mahallesi’ne taşınıyorum.
Sevgili okurlarım 25 yıllık hayat ve iş arkadaşım, kızım Dünya’nın babası cebinde şiirlerle dolaşan tüm hayatı boyunca devrime inanan film yönetmeni Ali Özgentürk’ü sonsuzluğa uğurladık.
Yurdumuz yeniden bizim olmalı!
24. yılını kutlayan Afyonkarahisar Klasik Müzik Festival
Unutma deprem geliyorum der ve gelir!
Analar babalar, çocuklarımıza kıyıyorlar!
Bak şu işe ben şu küçücük Yunanistan’ı kıskanıyorum!
Boykotun sessiz çığlığı
Plastik mermi, cop, tazyikli su ve bitmeyen tutuklamalar