Sevgili okurlarım bu yaz kendimi büyük bir açık hava tiyatrosunda oyun izliyor gibi hissediyorum. Güzel ülkem artık büyük bir sahne olmuş ve ben bir gün ülkenin yanan ormanlarından yükselen insan ve hayvan çığlıklarını duyuyorum, ertesi gün belki de sahte diplomayla subay olmuş birinin “Bekleyin lan!” emriyle 40 derece sıcakta saatlerce bekleyen gencecik çocukların susuzluktan nasıl öldüklerini izliyorum. Bir ertesi gün Roma İmparatoru Neron’un Roma’yı yerle bir etmek arzusuyla sarhoş taklidi yapan adamlarını yakmaları için kente göndermesi ve yangını şarkı söyleyerek, lir çalarak seyretmesi aklıma geliyor. 21. yüzyılda benzerleri milyarlık yatlarında parti düzenliyorlar! O da ne? Bir ertesi gün inanılmaz oyunun, komedinin tüm unsurlarını barındıran bir başka bölüm başlıyor.1 Nisan şakası gibi bir şey!
Bu bölümü birazdan detaylı anlatacağım; yazanlara, oynayanlara helal olsun! Çok başarılı bir iş. Meğerse bu ülkede pek çok insan dâhi düzeyindeymiş. Öyle ki doğuştan mühendis, doğuştan asker, doğuştan profesör, doğuştan psikolog, doğuştan milletvekiliymiş. Yahu bunca yıldır bu ülkede yaşıyorum, çevremin dâhilerle çevrili olduğunu anlamamışım. Bana yuh olsun! Çocukluğumdan beri doktor olmak, insanlara yardım etmek isterdim. Hay Allah kaçırmışım. Bu arada bazı durumları çakmaya başlamıştım. Örneğin yandaş kanalların (halkı aydınlatmak!) için programlara çıkardıkları profesörlerin, doçentlerin ve her konuda derin bilgileri olan uzmanların, benim meraklı olduğum, gerçek kahve kültürünü hâlâ yaşatan kahvelerde dalga geçilerek izlendiğine tanık olmuşluğum var. Genç arkadaşlarım özellikle yapay zekâyı ustaca kullananlar bir haftada doçentlik tezi, iki haftada da profesörlük tezi yazmaya başlamışlardı. Yerler bu tezlerle kapıldığı için çocuklar işsiz kalmışlardı, eh baba evinde yaşamak, anadan babadan para istemek onurlarına dokunuyordu.
Pek çok kişinin bildiği sahte diploma gerçeği, e-Devlet’e sızmalar pat diye ortaya çıkınca milleti aldı bir merak. Başladı sorular: “Acaba bizim çocuğu okutan öğretmen gerçek öğretmen mi?”, “Ülkemizi yurtdışında temsil edenler acaba nerede okudular?”, “Beni ameliyat edecek doktor acaba gerçek doktur mu?”, “Kardeş geçenlerde hastanedeydim, hemşire kız tam 15 dakika serum iğnesini sokamadı, kolum delik deşik oldu sonunda başka birine devretti?”, “Bu e-Devlet de palavraymış, ne biçim hacklemişler.”
Hiçbir tiyatroda insanları bu kadar etkileyen bir bölüm görmemiştim. Malum ben insanlarla konuşmayı severim, çevremde dört gündür mevzu sadece sahte diplomalar ve devlete nasıl kapağı atarız üstüne dönüyor. Millet kendini, çoluk çocuğunu kurtarmaya çalışıyor. Kahvedeyim, adam anlatıyor: “Bu yaşta niye çalışıyorum sanıyorsunuz, büyük kızımı parasını bastırıp Gürcistan’da okuttum, aslan gibi gemi tasarımcısı oldu. Kapı gibi diploması var. Şimdi kalantor bir AKP’li arıyorum, parası neyse verip kızımı devlet kapısına atacağım. Arkadaş artık bu işler böyle yürüyor! Paranızı şu kurs bu kurs harcamayın, akıllı yatırım yapın!”
Bir de sosyal medyada insanları hem de güldüren hem de kızdıran meslek seçimleri var. Adam halı yıkayıcısı bir sabah uyanmış, artık rüyasında ne gördüyse psikolog olmaya karar vermiş. Basmış parayı psikolog olarak e-Devlet’e kayıt olmuş, açmış muayeneyi, başlamış çalışmaya, vizite 4 bin 500 lira. Şimdi diyelim ki oğlunun eşcinsel olmasından dehşetli korkan ve oğlanı elinden tuttuğu gibi 4 bin 500 lirayı da ödeyerek adamın karşısına oturtan anneye neler söyleyecek? Ben tahmin edeyim, yüzünde bir tiksinme ifadesi adeta haykırarak “Eşcinsellik bir hastalık ve ben onu bu hastalıktan uzak tutarım” diyecek. “Ama altı ay her hafta bana gelecek!” Bunları yazarken sinirim bozuldu, bu arada torbacının narkotik komiseri olmasını, sahte mühendisin baraj yapması ya da 25 katlı residanslar yapmasını yazıp tiyatro izlemeye devam edeyim.