On Beş Yılın Ardından
Olaylar Ve Görüşler
Son Köşe Yazıları

On Beş Yılın Ardından

11.12.2014 08:00
Güncellenme:
Takip Et:

Aradan geçen 15 yılın ardından Türkiye gerçekten diğer aday ülkelerle eşit statüde aday olabildi mi? Bu soruyu hâlâ kendimize soruyorsak, sorunun cevabının çok da pozitif olmadığını hemen söyleyebiliriz.

Tarih 11 Aralık 1999’u gösterirken Helsinki’den kalkıp Ankara semalarında gözüken uçakta, dönemin Finlandiya Başkanı Lipponen imzasını taşıyan bir mektup, Günther Verheugen kanalıyla Türkiye’ye getiriliyordu. “Artık siz de diğer aday ülkelerle eşit statüde adaysınız” ifadeleri o gece yarısına kadar Türkiye tarafından pek ikna edici bulunmuyor, AB Liderler Zirvesi bildirisinde son anda yapılan son birkaç küçük rötuşla, Türkiye de verilen sözü kabul ediyor, ertesi gün çekilecek aile fotoğrafına Başbakan Bülent Ecevit’i Helsinki’ye yolcu ediyordu.
Peki aradan geçen 15 yılın ardından Türkiye gerçekten diğer aday ülkelerle eşit statüde aday olabildi mi?
Bu soruyu hâlâ kendimize soruyorsak, sorunun cevabının çok da pozitif olmadığını hemen söyleyebiliriz. Hatta biraz daha ileri giderek AB’nin Türkiye’ye karşı oldukça çifte standartlı bir yaklaşım içinde olduğunu, 3 Ekim 2005’te saat 25.00 (bir hata yok, müzakere 3 Ekim 2005’te başlayacak sözü verildiği için, o gece saatler 25.00’ı göstermişti!) sularında başlayan müzakere sürecinin daha başlangıç aşamasında pek yenilir yutulur tarafı olmayan koşulların önümüze sürüldüğünü rahatlıkla ifade edebiliriz. Bu ifadeyi açmak için çok kısa bir tarihçe ve gerekçe sıralaması yapalım.
6 Ekim 2004’te yayımlanan Avrupa Komisyonu’nun ilerleme raporu, Türkiye ile müzakerelere başlanmasının ön koşulu olan Kopenhag siyasi kriterlerini, Türkiye’nin yeterince yerine getirdiğini belirtiyordu.
Diplomasi edebiyatında, “yeterince” kavramı esasen yeterli bir tehdit ifadesidir. Komisyon Türkiye’nin üyeliğine karşı çıkan AB liderlerine, müzakereye başlıyoruz başlamasına da her an kriter ihlalinden süreci askıya alabiliriz mesajını veriyordu. Hoş Gezi olayları sonrasında müzakerelere hâlâ devam ediliyor gibi yapılıyorsa, AB kanadının gidişattan yeterince memnun olduğu, gereksiz bir infiale yol açmaya hiç de niyetli olmadığı sonucunu çıkartabiliriz.
İkinci olarak Türkiye ile yapılacak müzakerenin ucu açık bir müzakere olacağı, Türkiye tam üye olamasa bile mutlaka AB limanına demir atması gereken bir ülke olarak değerlendiriliyordu.
Bugün geldiğimiz noktada müzakerenin ucunun açık olmasının ne anlam ifade ettiğini daha net görüyoruz. 35 müzakere başlığından sadece 14’ünün açılabilmiş olması, sadece içeriği hemen hemen boş olan tek başlık niteliğindeki “Eğitim ve Kültür” başlığının kapatılması, 8 başlığın Kıbrıs engeline takılması (ki; bu engele takılanlardan ikisi demokrasi ve insan hakları ile ilgili), 5 başlığın Sarkozy tarafından veto edilmesi (bunlardan bölgesel politikayla ilgili olanı, Hollande tarafından serbest bırakıldı), vs. hepimizin sürece karşı olan inancını büyük oranda zedeledi.
AB limanına demir atmaya gelince Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın özellikle Başbakanlık yıllarında ikide bir Şangay Beşlisi’ne katılma arzusu (hoş Şangay Beşlisi AB’nin değil, NATO’nun alternatifidir), Türkiye’nin bu limana yanaşmakta pek de arzulu olmadığı algısını yarattı.
Yine aynı rapor Türkiye bütün zorluklara rağmen tam üye olsa da üç istisnanın Türkiye’nin karşısına konacağının altını çiziyordu:
* Tam üye olsak da tarım politikasının finansmanını sağlayacak fonlardan yararlanamayacaktık.
* Tam üye olsak da diğer önemli gelir kalemi olarak bakılan yapısal fonlardan yararlanamayacaktık.
* İşçilerin serbest dolaşımı hakkı Türklere tanınmayacaktı.
Komisyon ne dediyse, 3 Ekim 2005 tarihli müzakere çerçeve belgesinde de aynı şeyler söylendi. Dolayısı ile diğer aday ülkelerle eşit koşullarda adaylık sözü ne yazık ki sadece söz olarak kaldı.
Doğal olarak konuyu, “AB ile tam üyelik müzakeresine oturan her ülke, şöyle ya da böyle bir gün o masadan tam üye olarak kalkacağını bilir” yaklaşımı ile de değerlendirebiliriz. Ne yazık ki en azından kendimin bu konuda hâlâ çok kuşkulu olduğumu ifade etmem gerekiyor.
Yine doğal olarak her biri uzun analizlerin konusunu oluşturacak:
* Değişen dünya düzeni, yeni paradigmalar ve parametreler.
* Avrupa’nın siyasi ve ekonomik krizleri.
* Batı dünyasındaki İslamofobya’nın Türkiye-AB ilişkilerine etkileri.
* Önümüzdeki 5 yılda AB’nin kurumsal yönetiminin Türkiye’ye bakışı.
* Türk dış politikasında AB’nin yeri.
* Türk dış politikasının Türkiye- AB ilişkilerine etkileri.
* Yeni enerji sorunlarının Türkiye- AB ilişkilerine etkileri.
* Kamuoylarının karşılıklı olarak ön yargıları ve cehaleti vb.
Bunlar gibi çok daha fazla uzatılabilecek başlıklar içinde sürecin daha ciddi tartışılması gerektiğinin de altını çizelim...
Bugün neredeyiz diye kısa bir teknik değerlendirme yapacak olursak:
* En azından önümüzdeki beş yıl içinde mevcut durumun çok da iyiye gitmesini beklememek gerekiyor. Avrupa Komisyonu’nun başına seçilen eski Lüksemburg Başbakanı Junker’in Türkiye’nin tam üyeliğine sempatiyle bakmadığını söylemek herhalde yanıltıcı bir ifade olmaz.
* Türkiye AB’den vazgeçecek mi? Hayır. Türkiye’nin içinde bulunduğu jeopolitik konum bu duruma izin vermez. Esasen AB Bakanı ve Başmüzakereci Volkan Bozkır’ın son olarak açıkladığı eylem planı ve ifadeleri bu düşünceyi doğruluyor.
* Sorunlar çok fazla. Özellikle 1963 Ankara Anlaşması günümüz gerçekleri ile örtüşmüyor. Anlaşmada tam üyelik hedefine halel getirmeksizin revizyona gidilmesi özellikle gümrük birliğinin aksayan noktalarının iyileştirilmesi için bir olmazsa olmaz niteliğinde. Özellikle AB ile ABD arasındaki Transatlantik Ticaret ve Yatırım Ortaklığı müzakereleri çerçevesinde Türkiye çok ciddi zararlarla karşı karşıya gelebilir. Taşımacılık kotaları, vize sorunları, vb. işin cabası.
* Öte yandan gümrük birliğinin hizmet sektörüne genişletilmesi çalışmaları kamuoyunun çok fazla gündemine gelmemekle birlikte çok dikkat edilmesi gereken bir alan olarak karşımıza çıkıyor.
Evet, 15 yılın ardından geriye bakınca çok fazla yol kat edemediğimizi saptamak durumundayız. Umutsuzluk mu? Asla... Ama gerçekçi olmak süreci başarıya taşıyabilmenin belki de Kopenhag kriterlerinden daha önemli önkoşulu...  

CAN BAYDAROL Avrupa Birliği ve Küresel Araştırmalar Derneği Başkan Yard.

Yazarın Son Yazıları

Menemen Devrim Şehitleri Anıtı ve Cumhuriyet -

Yunus Nadi: “Kubilay timsalini taziz için ne yapsak yerinde olacağına şüphe yoktur.

Devamını Oku
23.12.2025
Kubilay olayının anlattıkları - Osman Selim Kocahanoğlu

23 Aralık 1930 salı günü, Menemen’de insanlık tarihi- nin en hunhar cinayetlerinden bi- ri işlendi.

Devamını Oku
23.12.2025
Cumhuriyetimizin vazgeçilmez değeri - Azmi Kişnişci

“Eşitlik”, Cumhuriyetin yalnızca hukuki bir ilkesi değil; toplumsal yaşamımızın adalet duygusunu ayakta tutan temel dayanaklarından biridir.

Devamını Oku
22.12.2025
Büyüyen eşitsizlik, yaygınlaşan yoksulluk - Sıtkı Ergüney

Ekonomide; fiyatlar genel düzeyindeki; artış “enflasyon”, gerileme “deflasyon”, duraklama ile birlikte yaşanan artış da “stagflasyon” olarak tanımlanır.

Devamını Oku
20.12.2025
Yenilmezlikler ve dokunulmazlıklar - Cengiz Kuday

Tarih, bazen büyük savaşlarla değil; küçük, sessiz ve ilk bakışta sıradan görünen olaylarla yön değiştirir.

Devamını Oku
20.12.2025
Hayvancılıktaki yol ayrımı - Gülay Ertürk

Türkiye bugün hayvancılıkta çok kritik bir eşiğe geldi.

Devamını Oku
19.12.2025
Devlet ve kalkınma - Prof. Dr. Bilin Neyaptı

Bir ülkede ekonomi yönetiminin temel hedefleri verimlilik ve adil bölüşümdür.

Devamını Oku
18.12.2025
Devletçiliğe dönebilmek... - Kemal Onur

Demokratik ve laik sosyal hukuk devletimizin kurucu lideri Atatürk’ün yönetimi döneminde; ülkemizin ulusal çıkarı açısından bilimsel anlayış ve duyarlı bir bilinçle, iç ve dış sermaye şirketlerinin çıkarları için vahşi madenciliğe kesinlikle fırsat verilmemiştir!

Devamını Oku
17.12.2025
Programda işçinin adı yok - Engin Ünsal

CHP 39. Olağan Kurultayı’nda tüzük değişikliği yaptı ve iktidar programını kabul etti.

Devamını Oku
17.12.2025
Yargı öyküleri - Ziya Yergök

Yıllar önce, 5 Ocak 1982’de Çetin Altan’ın Milliyet gazetesindeki “Şeytanın gör dediği” adlı köşesinde “Eski (Mahkeme Koridorları) sütununa özlem” başlıklı yazısında yer alan, bir ceza avukatının “Oturum” adlı anı kitabından alıntılanmış ilginç bir yargı öyküsüne değinmek istiyorum.

Devamını Oku
17.12.2025
Bu çığlığı duyun! - Mustafa Gazalcı

MESEM, Milli Eğitim Bakanlığı’nın sözde mesleki teknik eğitim merkezleri uygulaması.

Devamını Oku
16.12.2025
ABD’nin esnek realist stratejisi - Nejat Eslen

11 Eylül’ün hemen sonrasında ABD, tek kutuplu dünya düzeninin verdiği cesaretle küresel egemen güç olmanın hayallerini kuruyordu.

Devamını Oku
16.12.2025
Çağdaşlık yolunda bir ömür - Hüseyin Karataş

Çağdaşlık eksikliğine ve dokunulmazlara dokunan sevgili hocam Prof. Dr. Türkan Saylan...

Devamını Oku
13.12.2025
Geleceğin savaş alanı, Türkiye ve Karadeniz - Doğu Silahçıoğlu

“Erken Cumhuriyet dönemi”nde (1923-1938) savunma sanayisindeki gelişmeler Türkiye’yi; başta uçak olmak üzere harp silah araç gereçlerinde dış satım yapan bir ülke konumuna getirmişti.

Devamını Oku
12.12.2025
Gençlik MESEM’den büyüktür - Kaan Eroğuz

AKP iktidarı tarafından 2016 yılında örgün ve zorunlu eğitim kapsamına alınan mesleki eğitim merkezleri (MESEM), çocuk işçiliğinin yaygınlaşmasında ve “kurumsallaşmasında” kritik bir rol oynuyor

Devamını Oku
12.12.2025
İnsan onuru ve demokrasi - Ayşe Atalay

TDK sözlüğünde “onur” kavramı insanın kendisine karşı duyduğu saygı olarak tanımlanıyor.

Devamını Oku
11.12.2025
Komisyonda emekçinin adı yok - Şükrü Karaman

Milyonlarca emekçinin yeni ücrete ilişkin alacağı kararı merakla beklediği Asgari Ücret Tespit Komisyonu çalışmalarına yarın başlayacak.

Devamını Oku
11.12.2025
Karadeniz’de neler oluyor? - Can Erenoğlu

Dünyanın en güvenli ve istikrarlı denizi Karadeniz dünyanın en tehlikeli deniz alanına mı dönüştürülüyor?

Devamını Oku
10.12.2025
Gelir adaletsizliği tırmanıyor! - Devrim Onur Erdağ

Türkiye'de emeğin değeri uzun zamandır siyaset meydanında sıkça dile getirilen bir konu.

Devamını Oku
10.12.2025
Erdoğan’ın 2005’teki hayalleri - Kadir Serkan Selçuk

Yıl 2005. Dönemin başbakanı Recep Tayyip Erdoğan, o dönem henüz el konmamış olan Sabah gazetesinin 20. kuruluş yıldönümü için gazeteye bir yazı yazmıştı.

Devamını Oku
09.12.2025
Yeni feodal çağ ve dijital baronluk - Doğan Sevimbike

Yanis Varoufakis’in No Kings Means No Barons başlıklı yazısı, çağımızın ekonomik ve siyasal düzenini “yeni bir feodalizm” olarak niteliyor.

Devamını Oku
09.12.2025
‘Kırkyama’ siyaset… - Prof. Dr. Utku Yapıcı

Türk siyasetinde son yıllardaki en ilginç gelişme siyasi kimlikler düzleminde yaşanıyor.

Devamını Oku
08.12.2025
Terörist başının ayağına gitmek... - Hatice Topçu

Ulus devletler; tarih bilinci, ortak coğrafya ve dil birliğine dayanır.

Devamını Oku
08.12.2025
Çocuklarımız artık kimsesiz mi? - Özgür Hüseyin Akış

Cumhuriyetin kuruluş yıllarında söylenmiş bir cümle hâlâ kulaklarımızda çınlar:

Devamını Oku
07.12.2025
Çözüm mü, çözülme mi? - Ülgen Zeki Ok

Emperyalist güçlerin Ortadoğu’daki kirli emellerinin önündeki en büyük engel olan Atatürk’ü Türk halkının yüreğinden söküp atmak, yani öldürebilmek için bir gri propaganda yöntemi uyguluyor.

Devamını Oku
06.12.2025
Tek Çin ilkesi - Wei Xiaodong

Türkiye’de Çin’in Tayvan bölgesi yaygın olarak bilinse de bu bölgeye ilişkin tarihi ve siyasi bilgiler genellikle sınırlı kalmaktadır.

Devamını Oku
05.12.2025
Cumhuriyete sahip çıkma konuşması: Atatürk’ün ‘Bursa Nutku’ - Hamdi Yaver Aktan

Mustafa Kemal Paşa, 3 Şubat 1933 akşamı İzmir Kordon’daki köşkte akşam yemeği sırasında Bursa’daki olayı öğrenir.

Devamını Oku
03.12.2025
Demokraside seçilenler özgür olmalı - Hüseyin Mert

Demokrasi; çağdaş yaşamın, mutluluğun, ekonomik kalkınmanın ve her türlü gelişmenin önkoşulu, altyapısı ve temelidir.

Devamını Oku
03.12.2025
İktidarın eğitimdeki U dönüşleri - Nazım Mutlu

Siyasal yaşamının toplamı çeyrek yüzyılı bulan iktidar partisinin kısa tarihi, sayısız U dönüşleriyle doludur.

Devamını Oku
03.12.2025
Tekke ve zaviyelerin kapatılması - Doç. Dr. Hüner Tuncer

Tekkeler ve zaviyeler, İslamdaki tarikatların dinsel tören, toplantı ve eğitim yerleridir.

Devamını Oku
02.12.2025
Suyun akışını sürdürmek - Dr. Anıl Yıldırım Poyraz

“Su ateşe galiptir ancak bir kaba girerse ateş onu kaynatıp yok eder.” - Mevlana

Devamını Oku
02.12.2025
21.yüzyılda Türkiye’de sosyal demokrasi - Halil Sarıgöz

Sosyal demokrat partilerin tarihsel serüvenine baktığımızda, parti programlarının yalnızca birer teknik metin değil; toplumun yönünü, siyasal aklın niteliğini ve iktidar imgelemini belirleyen kurucu belgeler olduğunu görürüz.

Devamını Oku
01.12.2025
Gıda güvenliği sistemimiz alarm veriyor - Adnan Serpen

Gıda yaşam için olmazsa olmazdır ancak kirlenirse hastalığa, hatta ölüme bile neden olabilmektedir.

Devamını Oku
01.12.2025
Buğra Gökce, Silivri'den Cumhuriyet'e yazdı

Otuz altıncı pazar...

Devamını Oku
29.11.2025
İhanetin adı barış olamaz… - Erol Ertuğrul

Güzel yurdumuzda 23 yıldır uygulanan politikalarla, üniter devlet yapımıza ve Cumhuriyetimizin kuruluş anlayışına uymayan görüşler seslerini yükseltmeye başladı.

Devamını Oku
29.11.2025
İmralı ziyareti ve TBMM - Hüseyin Özkahraman

Türkiye’de “Kürt meselesi”, etnik kimlik tartışmalarını aşan; devlet-toplum ilişkilerini, siyasal katılım biçimlerini, demokratikleşme dinamiklerini ve meşruiyet tartışmalarını doğrudan etkileyen çok katmanlı bir olgudur.

Devamını Oku
28.11.2025
İddianame hukukla bağlı mı? - Doğan Erkan

İmamoğlu iddianamesi başından beri hukuk dili yerine tercih edilen siyasal retoriğiyle, delil boşluğuyla, rivayet anlatımlarıyla tartışılıyor.

Devamını Oku
28.11.2025
Kurucu felsefeye dönüş - Mehmet Tomanbay

Son açıklanan TÜİK verileri enflasyon, işsizlik ve derinleşen yoksulluğun gittikçe büyüyen sorunlar olduğunu göstermektedir.

Devamını Oku
27.11.2025
Seçimin sakatlanması - Cihangir Dumanlı

Anayasamızın 2. maddesine göre Türkiye Cumhuriyeti demokratik bir devlettir.

Devamını Oku
27.11.2025
İmralı vesilesiyle CHP dövmek - Esat Aydın

İmralı vesilesiyle CHP dövmek - Esat Aydın

Devamını Oku
26.11.2025