Miyase İlknur

Sallandırın gitsin

01 Şubat 2020 Cumartesi

Mahkemelerimizin hemen girişinde ya da mahkeme heyetinin arkasında iri harflerle “Adalet Mülkün Temelidir” yazısının artık bir anlamı kalmadığından o yazıların kaldırılması gerekir düşüncesindeyim. Çünkü ülkemizde adalet de onun temeli olacağı mülk de kalmadığına göre...

İki hafta önce “Sen Türkülerini Söyle Yılmaz” başlıklı yazım üzerine cezaevinden bir mektup geldi.   Mektupta sanatçı Yılmaz Çelik durumunda başta Grup Yorum olmak üzere başka davaların da varlığına dikkat çekiliyor. Sadece bir kişinin adını anmamın eksiklik olduğu belirtiliyor. Haklıdır elbette ama zaten o yazıda benzer durumda pek çok kişinin olduğunu dile getirmiştik. Her birini anlatmaya yetişemediğimizi de. Hangi davadan yargılanırsa yargılansın, sanığın kim olduğuna bakılmaksızın adil yargılama herkesin en temel hakkıdır. Ama gelin görün ki, günümüz Türkiyesi’nde yargılama yapılırken “suç delile dayanır” ilkesi çoktan terk edildiğinden siyasi davalar sadece şüphe, niyet okuma, gizli tanık ifadeleri ya da sanığın mensup olduğu siyasi kampa bakılarak karar veriliyor.

Şüpheden sanık değil iddia makamı yararlanıyor, gizli tanıklar ifade verirken savunma tarafı salona alınmıyor, sanığın dinlenmesini istediği tanıklar mahkemece reddediliyor, sözleşme ile bağıtlı olduğumuz AİHM kararları dalga geçer gibi “daha kesinleşmedi” diyerek insanların zekâsıyla alay ediliyor. Bu listeyi uzatmak mümkün.

Grup Yorum üyelerine yıllardır süren operasyon, tutuklama, yasaklama kararları artık vakai adiyeden bir olay. Varsa bir suçları, koyarsın delilini ortaya, delilin gerektirdiği ilgili ceza maddesini uygularsın. Ama yok; yap baskını, al içeri, bir süre sonra sal. O zaman niye alıyorsun? Filanca örgütle iltisaklı denilecekse o maddeyi delilini de ortaya koymak suretiyle uygularsın. Peki, FETÖ ile iltisaklı olan siyasetçiler ve depremzedelere yüksek meblağlı bağışlar yaparak şirinlikler dağıtan iş insanları neden dışarıda?

Pensilvanya’yı Kâbe kapısı yapan siyasetçiler ve iş insanları ya iktidar partisine kapılanmanın ya da FETÖ borsasının biçtiği değer üzerinden bedeli mukabilinde aramızda gezerken Harbiyeli öğrenciler müebbete mahkûm edildi. El insaf, biraz vicdan yahu... 

Düşüncelerine katılır ya da katılmazsın, Kürt meselesi ile ilgili bildiri yazan akademisyenler kürsülerinden atılıp bir de yargılanırken YTÜ gibi bir zamanlar Türkiye’nin yüz akı bir üniversitesinde ticani kılıklı bir akademisyen, “Çocuk yaşta kızlarla evlenmeye izin verilmediği için deprem oldu” deme cüretini gösterebiliyor. Hakkında yapılan işlem ise şimdilik sadece soruşturma. Kamuoyu tepkisi dinince soruşturma da rafa kaldırılır.

Geçen hafta Gezi davasının duruşması yapıldı. AİHM’nin bağlayıcı kararına rağmen Osman Kavala’nın tutukluluğuna devam. Gerekçe ise “AİHM kararı daha kesinleşmedi” diye açıklandı. AİHM’de yıllarca görev yapan Rıza Türmen istediği kadar tersini söylesin. Bir de bir gizli tanık olayı var ki evlere şenlik. Haftada bir soyadı değişen gizli tanık dinlenirken savunma tarafı mahkeme salonuna alınmadı. Soru sormaları engellendi. Sanığın Osman Kavala’ya yönelik suç isnadı, “Bana ve bazı göstericilere gaz maskesi dağıttı” demekten ibaret. Savunmanlar duruşma salonuna alınsalardı deşifre olmuş gizli tanığa “Bu gaz maskesi saniyede kaç mermi atar kardeş” sorusunu herhalde yöneltirlerdi. Şimdi bak savunma avukatları bu soruyu soramadıkları için biz bu mühim bilgiden mahrum kaldık. “Acaba en iyi hangi gaz maskesi öldürücüdür” sorusunun yanıtını da öğrenemeyeceğiz tabiatıyla. 

Durun daha bitmedi. Bu duruşmada Ali İsmail’i tekmeleyen polis de mağdur sıfatıyla davaya müdahil olmuş. “Hem Ali İsmail’i öldürüp hem nasıl mağdur olmuş” diye sormayın. Dava dosyasına bakın görürsünüz. Ali İsmail’e tekme atarken ayağı “üff” olmuş. Bir de Ali İsmail öldüğü için adamcağız hem işini kaybetmiş hem de ceza almış. Bak şu Ali İsmail’in yaptığına? Ne vardı ölüp devletin polisini mağdur edecek?

Aslında bütün bunların çözümü var. Ne diye mahkemeydi, iddianameydi, savunmaydı uğraşıyorlarki. Bir sürü evrak, bir sürü duruşma, savunma, yargılama sırasında hapishanelerde yemekti, barınmaydı, personeldi bir sürü masraf. Halbuki Vahşi Batı’daki gibi sallandırın gitsin hepsini. Hem caydırıcı olur hem hapishaneler boşalır, hem de yargıyı bir külfetten kurtarmış olursunuz.



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları

Siyasetin finansmanı 16 Mart 2024

Günün Köşe Yazıları