Seçimlerden sonra birçok kişinin merak ettiği soruların başında kuşkusuz yandaş medyanın, AKP açısından çıkan felaket sonuca getireceği yorumlar geliyordu. Aslında bunun merak konusu olması gerekmiyordu zira Cumhurbaşkanı Erdoğan ile AKP’yi hararetle destekleyen kalemlerin yaklaşımlarını tahmin etmek hiç de zor değildi.
Bu seçimlerden fiilen en büyük kayıpla çıkmış olsa da sırf rakamsal bir bakış açısıyla, AKP’nin kazandığını aldığı yüzde 41 oy ile savunacaklarını öngörebilmek için siyaset bilimcisi olmak gerekmiyor. Fakat isteseler de istemeseler de, bu oy oranı, AKP’nin tek başına iktidar olamayacağı ve 2002’den bu yana yakaladığı “tarihi fırsatın” sonuna geldiği gerçeğini örtmeye yetmiyor.
AKP iktidarda kalsa bile, bunun artık diğer partilerle uzlaşma gerektirecek formüller sayesinde olabileceği aşikâr. Bu arada Erdoğan’ın liderlik emelleri de bu aşamadan sonra tarih olmuştur. Yeni Türkiye’nin demokratik temelleri asıl şimdi atılmaya başlanacak.
AKP yandaşları da böylece demokrasinin sadece sandıktan çıkan çoğunluğa bakan bir sistem olmadığını, Erdoğan’ı zamanında çok kızdıran Fransız düşünür Bernard-Henri Levy’nin de işaret ettiği gibi, çoğulculuğa saygı gerektiren ve güçler ayrılığı gibi kurallara dayanan bir sistem olduğunu öğrenecekler.
Uzun yılların olumsuz birikimi sayesinde çıkan 2001 krizinin yarattığı toplumsal tepkinin rüzgârıyla seçilen, ayrıca IMF ile Kemal Derviş’in ekonomik programını sürdürüp göreceli ekonomik başarılar sağlayarak 13 yıl tek başına iktidarda kalan AKP için gelecek bundan böyle çok farklı olacak.
Bunu hazmetmekte zorlanan AKP yandaşı kalemlerin seçim hezimetinden sonra sarılacakları ikinci temel argümanı tahmin etmek de aslında hiç güç değildi.
Onlar için, AKP’li Burhan Kuzu’nun ifadesiyle, bu “hak edilmeyen mağlubiyet,” dış güçlerin, Yahudilerin güdümündeki uluslararası faiz lobisinin veya -Erdoğan’ın son dönemde icat ettiği tabirle - bir “üst akıl” ve içerdeki “paralelci” işbirlikçilerinin eserinden başka bir şey değildir.
Hepsi güzel de kendileri açısından bir sorun var. Yabancı uzmanların ve batı basınının seçim değerlendirmelerinde, “istikrarsızlık kaynağı” sayılan ve “Batı düşmanı” olarak görülen Erdoğan’ın kaybetmiş olması nedeniyle bir memnuniyet elbette ki seziliyor.
Fakat aynı şeyi AKP’nin parlamento çoğunluğunu kaybetmiş olması nedeniyle söylemek güç. Seçimler öncesindeki değerlendirmelerde, Batılı sermaye çevreleri için en iyi senaryonun Erdoğan’ın kaybetmesi fakat Davutoğlu’nun kazanması olduğu aleni bir şekilde görülüyordu.
Yabancı yatırımcılar adına ülkemizi yıllardır çok yakından takip eden “Teneo Intelligence” adlı kuruluşun Türkiye uzmanı Wolfango Piccoli’nin seçim sonuçları konusunda yaptığı değerlendirme şöyle:
“Seçim sonuçları piyasa açısından kesinlikle olumsuzdur. Tek parti iktidarının 13 yıldan sonra sona ermesi yeni bir siyasi belirsizlik dönemini açacaktır. Bu aynı zamanda Türk ekonomisi ve yeni hükümetin öngörülemeyen ekonomik gelişmeleri yönetebilme becerisi hakkında da sorulara neden olacaktır.”
Bu değerlendirmeden de anlaşılabileceği gibi, Türkiye’den nemalanan yabancı sermaye, “sürdürülebilir yatırım güvenliği” adına AKP’nin iktidarda kalmasını istiyordu. Fakat bunu her taşın altında “AKP’yi batırmaya ve elde ettiği ekonomik başarıların altını oymaya çalışan” bir “dış düşman” arayanlara anlatmak imkânsız gibi.
Onlara göre kendileri kazanınca demokrasi, kaybedince de “dış mihrakların” ve “üst aklın yönlendirmesi” oluyor. Bu mantık ile başa çıkmak mümkün değil.
Yandaş medyanın öngörülebilir tepkileri
Yazarın Son Yazıları
Kahraman’ın sözleri yararlı oldu
Gül’ün adı niçin yok?
Dış politikada demagojiye devam...
Çağdaşlık treni kaçıyor
Erdoğan’ın istediği sonucu alması zor görünüyor
Batı'nın tonu giderek sertleşiyor
Türkler Preet Bharara’yı niçin bu kadar çok seviyor?
Akılcı perspektiflerin kaçınılmaz zorunluluğu
Erdoğan’ın ABD ziyareti
Erdoğan’a diplomatik ‘mukabele-i bilmisil’
Erdoğan sevmese de diplomasi kuralları değişmez
Belçika’yı topa tutarken kendi zafiyetlerimizi unutmayalım
Ülkenin gidişatı hiç de parlak değil
Anlaşmayı ciddi zorluklar bekliyor
Liderler ‘yıkım senaryolarından’ medet ummamalı
Gün elbirliği ile çözüm arama günüdür
Mülteci anlaşmasının ‘getirisi’ ve ‘götürüsü’
Davutoğlu’nun İran ziyareti...
PYD’nin durumu sanıldığı kadar sağlam görünmüyor
Gerçek gazetecilere karşı yürütülen algı operasyonu
Yoksa AKP Sünni Araplara güvenmiyor mu?
Etrafımızdaki çember daralıyor
Ortadoğu bataklığına sürüklenmemeliyiz
Umarız ‘büyüklerimiz’ ne yaptıklarını biliyorlar
AKP’nin Türkiye için yarattığı Suriye hezimeti
Suriye gerçeğini ‘Eyli meyli’ çıkışlarla anlamak mümkün değil
Erdoğan'a sitemden başka seçenek kalmadı
Rusya ile çatışma olasılığı yabana atılamaz
Türkiye’nin PYD baş ağrısı bitmiş değil
Türkiye’nin PYD sınavı
Biden ziyareti anlaşmazlıkların altını çizdi
Davutoğlu’nu dinleyen var mı?
Davutoğlu’nun çıktığı Avrupa turunun arka planı
‘Akıllı dış politikanın’ kaçınılmaz önemi
AKP ‘coğrafyanın intikamı’ ile tanışıyor
Türkiye adına kim konuşuyor?
Türkiye Cumhuriyeti’nin içine düşürüldüğü vahim durum
Dış politikada zor bir yıl bekliyor bizi
Bölge yeniden şekillenirken Türkiye’nin rolü ne olacak?
Amerika’daki Donald Trump vakıası