Türkler Türkiye’yi oluşturan etnik unsurlardan sadece biri mi; yoksa öncü-kurucu etnik grup olarak aynı zamanda ülkeye adını veren topluluk mudur? Türk sözcüğü neden ve neye göre, sadece bir etnisitenin adı değil, ulusal kimliğin adı olmuştur? Türkçe nasıl bir dildir ve Türkiye Türkçesi nasıl oluşmuştur, ne gibi özelliklere sahiptir? Türkiye adı nereden çıktı, gökten mi düştü, yoksa Cumhuriyeti kuranların keyiflerine göre uydurulmuş bir sözcük müdür?
Türk etnik kimliği son zamanlarda yapıldığı gibi sadece ve bir tek Türkiye’yi oluşturan kimliklerden herhangi biri olmaya indirgendiğinde, yine son zamanlarda yapıldığı gibi çok haklı olarak ülkenin adı da sorgulanacak, yanı sıra da Türkçe (ve Türkiye Türkçesi) cahilce tartışma ve yorumların konusu olacaktır.
***
İnternetin ilgili kanallarında Türkler hakkında ve Türk sözcüğü konusunda özetle şunlar yazıyor: Türk adının bilim çevrelerince kabul edilen ilk kullanımı 1. yüzyılda Pomponius Mela ve Plinius adlı Romalı tarihçilerce kaydedilmiştir. Azak’ın doğusunda yaşayan insanlar Turcae/Tyrcae adı ile kayda geçmiştir.
“Türk” adı bugün kullandığımız şekli ile ilk kez 8. yüzyılda Göktürkler dönemine ait Orhun Yazıtları’nda geçmektedir. “Türk” adıyla kurulmuş ilk ve Türk adını resmi devlet ismi şekliyle kullanan ilk Türk devletidir. Göktürkler, sadece devletlerini değil kendilerini de “Türk” diye tanımlayan ilk topluluktur.
Dünyadaki 13. en büyük etnik grup olarak kabul edilen Türkler, Orta Asya’dan gelerek 11. yüzyılda Selçuklu fetihleriyle Anadolu’ya yerleşmeye başladılar. Sonrasında Osmanlı İmparatorluğu’nun, birkaç yüzyıl boyunca Batı Asya, Güneydoğu Avrupa ve Kuzey Afrika’da yayıldığı bölgelere zamanla Türkler yerleşti.
***
“Ural-Altay dil ailesi Altay kolundan, bugün Türkiye, Balkanlar, Ortadoğu ve Kıbrıs gibi bölgelerde resmi dil statüsüne sahip” Türkiye Türkçesinin beni en çok şaşırtan özelliği, Karamanoğlu Mehmet Bey’in 13 Mayıs 1277 tarihli o eşsiz dil fermanı dışında Türkçe konuşulması konusunda zorlayıcı sayılabilecek hiçbir yasa, genelge vb. olmamasına, tersine Osmanlı sarayının Arapça-Farsça hayranlığına rağmen, Türkçenin yüzyıllardır varlığını sürdürerek Cumhuriyet Türkiye’sine kadar gelebilmesi, sonrasında da bugün dünyanın en büyük kültür dilleri arasında yerini alabilmesidir... Bu başarının nedenleri bana göre dilin özlülük, akıcılık gibi özelliklerinin yani sıra, o dili konuşan halkın yaratıcı, kurucu, öncü kimliğidir... En zor ve yeni felsefi, bilimsel metinleri ifade etmeye yetenekli günümüz Türkiye Türkçesi ise Cumhuriyetin az öncesinden bugünlere kadar çağdaş dünya edebiyatının en seçkin kollarından birinin dilidir...
***
Ülkemizin adı konusunda bir kez daha internet kaynaklarına (tarihe) başvuralım:
“Türkiye ile aynı anlama gelen belki de ilk sözcük Çin kaynaklarında ‘tiele’ veya ‘tu-jue’ olarak geçer. İsim, Çinliler tarafından Orta Asya’daki Altay Dağlarının güneyinde yaşayan Türk halkına milattan önce 177 civarında verilmiştir.(...) Yunanca, Tourkia ismi (Yunanca: Τουρκία) ilk defa Bizans imparatoru ve rahip VII. Konstantinos Porfirogennetos’un yazdığı De Administrando Imperio kitabında geçmektedir... (...) 19. yüzyıldan önceki İngilizce kaynaklarda Turkey, Turkish Empire ve Ottoman Turkey şeklindeki kullanımlara da rastlanır. Uluslararası antlaşmalarda devlet hem Osmanlı hem de Türkiye ismini resmi olarak kullanmaktaydı (...Sultan Abdülmecit 1856 Paris Anlaşması’nda ülkenin adını Türkistan olarak belirtir, aynı uygulamayı II. Abdülhamit 1879 Berlin Anlaşması’nda devam ettirir. V. Mehmet’e kadar devam eden bu uygulama zamanla yerini Türkiye ismine bırakmaya başlar. 1918 Mondros ve 1920 Sevr antlaşmalarında artık Türkiye adı geçmeye başlar. Batı Avrupa’da ise Osmanlı İmparatorluğu (Ottoman Empire) ve Türkiye (Turkey) olmak üzere iki isim birbirinin yerine resmi olarak kullanıldı. ‘Türkiye’ adı, hem resmi hem de resmi olmayan ortamlarda gitgide daha çok yaygınlaştı. Bu ikilem, Ankara merkezli yeni kurulan Türk hükûmetinin Türkiye’yi ülkenin resmi adı olarak seçtiği 1920-1923 yıllarında sona erdi.”
***
Türk, Türkçe ve Türkiye’nin (genellikle cahil) karşıtlarına bilmiyorum bu kadarı yeterli mi?