Esenyurt’un tutuklu belediye başkanı Prof. Dr. ve yazar sayın Ahmet Özer’in kızı ve avukatı sayın Seraf Özer’in 31.10.2025 tarihindeki Aile Dayanışma Ağı’ndaki konuşmasında söylediklerini bir ölçüde özetleyerek de olsa okurlarımla paylaşmak istedim:
“30 Ekim 2024. Bundan tam 1 yıl önce ben, tam anlamıyla bir kâbusa ve kaosa uyandım. Ama ömrümüzden ömür çalınan bu sürede yine de her gün babama sağlıkla kavuşabildiğim için güne bin kez şükrederek uyanıyorum.
Tam 365 gündür, tam 1 yıldır her gün, istisnasız her gün, cezaevine gidiyorum. Babam 1 senedir içeride, ben de dışarıda 1 yıldır özgür değilim, Silivri Cezaevi adeta ikinci evim oldu. Benden, 30 Ekim 2024’te önce hayatın tüm renklerini çaldılar, sonra kanatlarımı kırmak istediler. Çünkü babam haksızca tutsak edildikten sonra kanatlarına sığındığım, her koşulda yanımızda olan ve ‘Kimse benim dostuma terörist diyemez’ diye yeri göğü inleten benim kıymetli başkanım Ekrem İmamoğlu’nu da 19 Mart’ta aldılar. Ama biz en başından beri yanımızda olan Özgürlerle, özgürlük mücadelesi vermeye devam ediyoruz. Kırılan kanadım ise gerisinde, büyük bir dayanışma içerisinde olduğum canım, yol arkadaşım, tanıdığım en güçlü kadınlardan biri olan Sn. Dilek İmamoğlu’nu bıraktı. Şimdi birlikte siyaset üstü bir mücadele veriyoruz, canlarımız için. (...)
Hayatta en çok sevdiğim, hayat mentörüm, yaşam kaynağım ve masumiyetine yüzde yüz kefil olduğum, ne ki haksız ve hukuksuzca bir siyasi kumpasla 12 metrekare bir hücrede tutsak edilen (!) babam için mücadele ediyorum.
Çok öfkeliyim. Babamın bir şafak vakti sanki bir canlı bomba alırmışçasına onlarca polisle gözaltına alınmasına, babamın annemin uyandırmasına izin verilmemesine ve ‘Çocuklarıma bir şey mi oldu’ diye terler akıtarak yataktan fırlamış olmasına,
Aylarca tehdit mesajları almama vesile olanlara,
40 yıldır memleketimize kattıklarının onda birini yapmamış olanların bu süreci manipüle etmeye çalışmasına, kiminin de korkaklığına, Gözbebeğimiz, babamın ilk torunu, benim biricik yeğenim Sohrap’ın Silivri 9 Nolu Cezaevi’ni babamın çalışma ofisi olduğunu zannetmesine,
Haksız tutsaklığından sonra ilk göz ağrımız Sohrap’ın ‘Dede senin burada işin bitti, hadi eve gel, seni çok özledik’ dedikten sonra hepimizin yüreğine hançerlenen bu sözlere gözyaşları ile sessiz kalmamıza,
Benim geçmişten gelen reflekslerle üzüldüğüm veya mutlu olduğum her anda telefonu elime alıp seni arama girişiminde bulunmama, sonra senin 12 metrekare bir hücrede olduğunla yüzleştiğimde kalbimde hissettiğim sızıya,
Halkın sana olan büyük sevgisi ve ilgisi karşısında sorulan sorulara hukuk zemininde cevap veremeyişime
Çok öfkeliyim. (...) Ama bu dönemde konuşmamız gereken en önemli şey; zulme sessiz kalanın sadece hakkını değil şerefini de kaybedeceğidir. Dışarıdaki özgürlük için, demokrasi için bedel ödeyenlerin uğradığı haksızlığa sessiz kalmak, ileride yaşayacağınız kuvvetle muhtemel haksızlığın yolunu açmaktır. İşte bu yüzden bu siyasi davalar, tünel bakışlı davalardır. Sessiz kalmayın. Bugünkü sessizliğiniz yarınınızın çığlığı olacak, bunu bilin. Bilinmelidir ki hukuk sadece kâğıda yazılan bir buyruk değildir. İnsan olmanın gereği vicdanının sesidir. Hukuk insanlığın ortak vicdanının dile gelmiş halidir. Herkese eşit işleyen, adalet dağıtan, yargılananlar arasında ayrım gözetmeyen hukuka ihtiyaç var bugün (...)
Son olarak baba, büyük bir zulme uğruyorsun. Masumiyetini ailenle birlikte yürekten bilen, inanan dışarıda çok büyük bir ailen var. Avukat kabininde bir sohbetimizde; ‘Hayatım boyunca barış için kardeşlik için ürettim, çabaladım. Böyle bir dönemde dışarıda olup sürece katkı sağlayacağıma içeride olmam en büyük üzüntülerimden’ demiştin. O hayatını adadığın ‘barış’ da olacak baba. Sana söz veriyorum bunun için ben de ömrüm boyunca mücadele edeceğim.
Ve sen, asla yalnız yürümeyeceksin.
Herkese çokça sevgi ve selamlarımla,
Esenyurt’un Seçilmiş Belediye Başkanı Prof. Dr. Ahmet Özer’in Kızı ve Avukatı Seraf Özer.”