Ayşe Emel Mesci

Karanlığa ışık tutanlar

13 Eylül 2021 Pazartesi

Ferhan Şensoy da bırakıp gitti köhneyen dünyamızı. İyice grileşmiş, yüz hatları gerilmiş, ağız dolusu gülmeyi neredeyse unutmuş toplumsal manzaramız çok önemli bir pırıltısını daha yitirdi, sanki biraz daha karardı.

Ferhan, Türk tiyatrosunun yetiştirdiği en özgün sanatçılardandı. Çağına tanıklık etme bilincini geleneksel tiyatro keyfiyle bütünleştirmiş, kurduğu “Ortaoyuncular”da ve hayat verip yeniden yaşattığı İstiklal Caddesi’nin göbeğindeki “Ses 1885”te modern zamanların “komik-i şehir”i olarak kent yaşamına gerçekten damgasını vurmuştu.

Eskilerin “nevi şahsına münhasır” deyiminin yaşayan örneği gibiydi Ferhan Şensoy ve tiyatrosu. 2015’te 2000. oyunu deviren “Ferhangi Şeyler”in izleyici gözünde Şensoy tiyatrosuyla özdeşleşmesi de zaten bu özgünlüğü ve gördüğü kabulü yansıtıyordu. 

KOMİK-İ ŞEHİR

İnanılmaz kıvrak bir kalem, arkasında 25 kitap bırakacak kadar büyük bir yazma ihtiyacı ve çalışkanlık, 12 Eylül faşist darbesiyle başlayan karanlık döneme sözcüğün gerçek ve metaforik anlamında ışık tutan oyunlar, oyunlar, oyunlar…

“Şahları da Vururlar”, “Kahraman Bakkal Süpermarkete Karşı”, “İçinden Tramvay Geçen Şarkı”… Döneminin, içinde yaşadığı toplumun nabzını tutan Ferhan Şensoy’un keskin zekâsından ve politik hiciv yüklü mizahından her devrin güçlüleri nasiplerini aldılar. Modern zamanlarda, hele son yirmi yılın Türkiyesi’nin tutarlı aydına, akademisyene, ödünsüz sanatçıya düşmanlaşan/düşmanlaştıran siyasi ikliminde “Komik-i Şehir” olmak, bir kente, bir caddeye damgasını vurmak öyle kolay iş değildir.

Ama Ferhan’ın zekâyla, nükteyle, “Ferhangi” söz oyunlarıyla harmanladığı siyasal-sosyal eleştiri oklarının tek hedefi iktidarlar olmadı. Mizahın kusurları büyüten lunapark aynalarını, içinde yaşadığı toplumun yüzüne de tuttu. 12 Eylül sonrasının toplum psikolojisini hiçbir sosyal araştırmanın, anketin yapamayacağı kadar çarpıcı bir şekilde göze batıran bir olayı hiç unutmam.

İSTİKLAL CADDESİ LABORATUVARI

Ben o sırada yurtdışında sürgündeydim. Basından takip etmiştim olup biteni. 1986’da Ortaoyuncular, Ferhan Şensoy’un Karl Valentin’in eserlerinden ve yaşamından yola çıkarak yazdığı “İçinden Tramvay Geçen Şarkı”yı oynamaktadırlar. Oyun kostümleri arasında Nazi subayı üniformaları da vardır. Bunları giyen oyuncular, yanlarında bir Cumhuriyet gazetesi muhabiriyle, çıkarlar İstiklal Caddesi’ne ve gelip geçenden kimlik sormaya başlarlar, Ferhangi bir üslupla, “Kimlik bitte” diyerek… Ezici bir çoğunluk gösterir kimliğini, üstünü aratır, itirazsız kabullenir bu absürt durumu. Çünkü 12 Eylül absürdün normalleştirildiği, her türlü baş kaldırı, itiraz olasılığının doğmadan boğulmaya çalışıldığı, bunun toplumun neredeyse genlerine kazımak için uğraşıldığı ve acı sonuçlarını halen yaşamaya devam ettiğimiz bir dönemdir. 

Bundan elli yıl sonra, yüz yıl sonra 12 Eylül’den 2020’lere kadar bir heyula gibi uzanan karanlığı, bunun nasıl mümkün olabildiğini inceleyecek araştırmacılar, eminim, o karanlığa sanatıyla, mizahıyla ışık tutan Ferhan Şensoy’un oyunlarını ve İstiklal Caddesi laboratuvarında yaptığı unutulmaz deneyi de anacaklardır.

Erken gittin Ferhan, boşluğun çok hissedilecek.

MİKİS THEODORAKİS

Yıl 1987. Sürgünde kurduğumuz Halk Oyuncuları’nın 5. yılını Paris’te kutluyoruz. “Escalier d’Or” Tiyatrosu’nda Ataol Behramoğlu’nun “Mustafa Suphi Destanı”nı oynuyoruz. Reji ve koreografi bana, müzikler Tahsin İncirci’ye ait. Salon hıncahınç dolu. Oyun bitiyor. Alkışların arasında ben, Ataol ve Tahsin sahnede yan yanayız. Sonra Ataol’un davetiyle, seyircilerin arasından bir dev doğruluyor ve sağ yumruğu havada yanımıza gelip hepimizi kucaklıyor: Mikis Theodorakis. Hayatı mücadeleyle geçmiş, Yunan direniş hareketinden Albaylar Cuntası’na karşı direnişe kadar hep toplumsal başkaldırının simgesi olmuş, şovenizme karşı Ege’nin iki yakası arasında dostluk köprüleri kurmak için çabalamış, besteleriyle kim bilir kaç kuşağın gönlünü fethetmiş bu dev sanatçı da ayrıldı aramızdan. Unutulmaz müzikleriyle, hem kendi ülkesinde hem de tüm dünyada karanlığa karşı hiç sarsılmayan duruşuyla hep hatırlanacak. Güle güle Mikis, iyi ki geçtin şu dünyadan, gönüllerde iz bıraktın.



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları

Dünya bir sahnedir 1 Nisan 2024
On yıl sonra... 18 Mart 2024

Günün Köşe Yazıları