Toplumsal çürüme
Ayşe Emel Mesci
Son Köşe Yazıları

Toplumsal çürüme

21.10.2024 04:00
Güncellenme:
Takip Et:

Kötü, çok kötü zamanlardan geçiyoruz. Hepimizin tüylerini diken diken eden olayların, daha doğrusu faciaların biri bitip biri başlıyor. Durmadan tırmanan kör ve sağır bir şiddet sarmalının ardından, şimdi de bazı özel hastanelerde yenidoğan bebeklerin canı üzerinden kazanılacak para uğruna oluşturulmuş bir çeteleşmeyle karşı karşıyayız. 

Vicdansızlık, kötülük giderek vücut buluyor toplumda, giderek görünürlük kazanıyor, giderek karabasana dönüyor. 

Yukarıda “hepimizin tüylerini diken diken eden” dedim ama bu doğru değil aslında çünkü doğru olsaydı zaten bu facialar yaşanmazdı. Çünkü gerçekten “hepimizin tüylerini diken diken” etselerdi, bu olaylara şu veya bu ölçüde bulaşmış birilerinin vicdanı titrer, sesi çıkar, belki bazı facialar önlenirdi. Ama çıkmıyor, çünkü çıkması için asgari ahlaki değerlerde ortaklaşmanın sürmesi gerekirdi. Ne yazık ki o nokta çoktan geride kaldı, “eski” Türkiye’nin bir parçası olarak... 

Hastalıklı bir durum bu, toplumsal çürümenin daha nerelere varabileceğini düşünmek bile istemiyor insan. Bu çürümenin sebepleri arasında neredeyse atomlarımıza kadar yaşadığımız parçalanma, ekonomik koşullar, yaşamın sanki balta girmemiş bir ormanda verilen vahşi bir savaşa dönüşmüş olması ve daha birçok toplumsal, ekonomik, kültürel, siyasal, vb. nedenler sayılabilir kuşkusuz. Ama bütün bunların yanı sıra, giderek ruhlarımıza sinen kanıksama duygusunu da asla unutmamak gerekiyor. 

‘ALIŞMAYALIM…’

Her facianın ardından yazıyoruz, çiziyoruz, konuşuyoruz ve adeta bir yenisini bekliyoruz sonra, öncekini belleğimizin tozlu raflarına kaldırarak... Faciaların her birini etiketleyip (örnek “yenidoğan çetesi”), numaralandırıp birbirine benzeterek aslında unutulmasını, alışılmasını kolaylaştırarak yapıyoruz bunu. 

1995 yılında Güneydoğu’da köylerin boşaltılıp yakılması haberleri karşısında İlhan Selçuk’un insan yüreği, namuslu aydın vicdanı isyan etmiş ve “Alışmayalım” başlıklı bir yazı kaleme almıştı. O yazının bir çığlık gibi yükselen ve kullandığı sözcüklerin seçimine yansıyan vicdani karşı çıkışı, iz bırakmıştı bende: “Üç beş gazete başlığı, beş on televizyon haberi, birkaç köşe yazısından sonra olay kanıksanmaya başladı. (...) Toplumun yüreği nasırlaştı, tepki yok... Ne olur alışmayalım. Yüreğimiz nasırlaştıkça vicdanımız pörsür, aklımız törpülenir, insanlığımız eksilir... Ne olur alışmayalım. Zulüm görenlerin yardımına koşmak, kendi insanlığımızı korumak anlamına gelir.” 

Hiç kendimizi kandırmayalım. Bu kanıksama, bu nasırlaşma batık tankerlerden dağılıp tüm deniz yaşamını mahveden, çürüten, öldüren petrol gibi tüm toplum katlarına dağılıyor, hepimizi saran, ruhlarımızı kemiren, insanlıklarımızı alıp götüren bir kara bulut, bir afet halini alıyor. Aldı... 

RUHLARIMIZIN YAĞMALANMIŞ KIYISI

Sanki çürümüş bir gölün kıyısında durmuş, ruhlarımızın yağmalanmış kıyısının manzarasını seyrediyoruz. Aslında kendimizi “Biz kıyıdayız” diye kandırıyoruz. Hiç kandırmayalım. O bataklık, o genel toplumsal çürüme hepimize bulaşıyor, hepimizi kirletiyor. Bu yüzden belimizi doğrultup, şöyle bir silkinip “Dur” diyemiyoruz. Bu yüzden her yeni faciayı köşe yazılarıyla, televizyonda sonu gelmez açık oturumlarla yazıyoruz, konuşuyoruz, metalaştırıp tüketiyoruz, sonra bir yenisi yaşanana kadar köşelerimize çekilip bekliyoruz. 

Nasıl oldu da bu hale geldik? Demeye dilimiz varmasa da kabahat bizim, kabahatin çoğu bizim!

Yazarın Son Yazıları

İnsan idrak ettiği ruha benzer

Aleksandr Puşkin, “dramatik büyünün titreştirdiği düş gücümüzün üç telinden” söz eder. Bunlar; gülme, acıma ve dehşettir. Vsevolod Meyerhold ise Charlie Chaplin ve Sergey Ayzenştayn’ı karşılaştırırken, her iki sinemacıda bu “üç tel”in ne denli ustalıkla kullanıldığına değindikten sonra, bir ayrım yapar: “Chaplin’de gülmece ve acımanın ön planda olduğunu, dehşetin gölgede kaldığını söyleyebiliriz oysa Ayzenştayn’da gülmece geri plana kayarken acıma ve dehşet öne çıkar.”

Devamını Oku
24.11.2025
Goethe: İkilem ve Deha

Büyük yazarın kendi yaşam sürecinin de derinlemesine nüfuz ettiği “Faust”un ilk bölümü ise, kendisinden önce Christopher Marlowe’un 16. yüzyıl sonunda oyunlaştırdığı (“Dr. Faustus”) ruhunu şeytana satan Faust efsanesinden yola çıkmakta ama bu bölümde Faust’un Mefistofeles ile macerası kadar, “ayarttığı” Gretchen’in trajedisi de göze çarpmaktadır. Goethe dahi sanatçı duyarlılığıyla içinde yaşadığı toplumun “mahalle baskısı”nı, ikiyüzlü ahlak kurallarını kendi siyasi ve toplumsal kimliğinin çok ilerisinde bir noktadan eleştirir. Viktor Glass’ın “Goethe’nin İnfazı” romanında (çev. Regaip Minareci, Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları) anlattığı olayda, evlilik dışı hamile kaldığı çocuğu öldürmekle suçlanan genç kadın hakkındaki idam cezasını siyasi kimliğiyle onaylayan Goethe, “Faust”ta konuya bambaşka bir duyarlılıkla yaklaşır. Büyük sanatçı ve düşünürün, “Almanların en büyüğü”nün tüm hayatına yayılan ve “Faust”a da yansıyan bu ikilemi aslında çağının, yükselen modernitenin etkisi günümüz

Devamını Oku
10.11.2025
Mucize 102 yaşında

Böyle zamanlarda geçmişe dönüp bugünkünden çok daha ağır koşullar içinden düze çıkmayı bilmiş, hem memleketin ufkunu kaplayan sisi hem ileriye doğru koşmak isteyenleri engelleyen karanlığı yarıp geçmiş kurucu kuşağın mücadelesini, Kocatepe’den Afyon Ovası’na doğru bakarken sadece biraz sonra cereyan edecek o büyük muharebeyi değil, oradan geleceğe açılan yolu da gören çelik iradeli bir çift mavi gözü, o mucizeyi hatırlamak iyi geliyor insana.

Devamını Oku
27.10.2025
Bir ödül töreninin ardından

Cumhuriyetin kurucu felsefesinin kültür alanındaki en önemli adımlarından biri tiyatro, opera, bale ve müzik alanlarında modern, kalıcı sanat kurumları yaratarak sanat sevgisini tüm yurt sathına yaymaktı.

Devamını Oku
13.10.2025
Işık, biraz daha ışık

O yıl Doğan Hoca’dan bir gün önce, 21 Eylül 2021’de tiyatro alanından çok değerli bir hocamızı, sevgili Prof. Dr. Hülya Nutku’yu hem de çok vakitsiz yitirmiştik.

Devamını Oku
22.09.2025
Hayatımdaki iki Güney

Gerçekçilik, içtenlik, hayatın sihrini, gizini yakalayıp onu kendi kişisel büyüsünü katarak yeniden yaratmak... Yılmaz Güney’in sinemasının da edebiyatının da en önemli özellikleridir bunlar.

Devamını Oku
08.09.2025
Eğitim ve sanat

Mustafa Kemal Atatürk, Cumhuriyetin üzerinde yükselmesi gereken dört sütunu, “mektep, iktisat, sanat, imar” diye sıralamıştı. Bu dört sütundan ikisini oluşturan “mektep” ve “sanat” maddelerine yakın tarih içinde bir arada bakıldığında, yani sanatta eğitim ve eğitimde sanat alanlarında nereden nereye geldiğimize bakıldığında umut verici bir tabloyla karşı karşıya olduğumuz söylenemez.

Devamını Oku
18.08.2025
Altmış yıl önce altmış yıl sonra

İzmir’de tam anlamıyla “ağır, koyu bir sıcak” vardı. “Kerbela” oyunu 2 Ağustos tarihinde bir zamanların fuar alanı, günümüzün Kültürpark’ı içindeki açık hava tiyatrosunda oynanacağı için İzmir’deydim.

Devamını Oku
04.08.2025
Hatırlamak bir eylemdir

Ergin Yıldızoğlu, 7 Temmuz tarihli Cumhuriyet gazetesinde “Faşizm ve kültür” başlıklı önemli bir yazı kaleme aldı.

Devamını Oku
21.07.2025
‘Umutsuz çağın sesi’

'Medea-Material' Romanya'da köklü Sibiu Tiyatro festivalindeydi...

Devamını Oku
30.06.2025
Vahşi bir dünya

Vazgeçilmez dört elementten biri olan havayı yine paramparça ediyor bombalar, füzeler... Doğal yerinden koparılıp insanın elinde oyuncak olmuş ateş, gecenin karanlığını kızıla boyuyor.

Devamını Oku
16.06.2025
Beyaz gecelerde Medea-Material

23-27 Mayıs tarihleri arasında, Dostoyevski’nin unutulmaz novellasının fonunu oluşturan St. Petersburg “beyaz geceler”indeydik.

Devamını Oku
02.06.2025
İyimserlik önyargısı

İyimserlik önyargısı

Devamını Oku
12.05.2025
Bir kez daha Kerbela

Bir kez daha Kerbela

Devamını Oku
28.04.2025
Bursa ve tiyatro Bursa...

Bursa ve tiyatro Bursa...

Devamını Oku
14.04.2025
Dünyayı sevgi kurtaracak

Dünyayı sevgi kurtaracak

Devamını Oku
31.03.2025
Sonrası gündüz

Sonrası gündüz

Devamını Oku
17.03.2025
Tiyatroantropolojisi ve Metin And

Tiyatroantropolojisi ve Metin And

Devamını Oku
03.03.2025
Tiyatroda eğitimin önemi

Tiyatroda eğitimin önemi

Devamını Oku
10.02.2025
Toplumsal çürüme ve sanat

Toplumsal çürüme ve sanat

Devamını Oku
27.01.2025
Ben bir veri bankasıyım!

Ben bir veri bankasıyım!

Devamını Oku
13.01.2025
Umarım gelen gideni aratmaz

Umarım gelen gideni aratmaz

Devamını Oku
23.12.2024
Bir ödülün düşündürdükleri

Bir ödülün düşündürdükleri

Devamını Oku
09.12.2024
Heiner Müller ile bir kez daha

Heiner Müller ile bir kez daha

Devamını Oku
25.11.2024
Buzdağının altı

Buzdağının altı

Devamını Oku
04.11.2024
Toplumsal çürüme

Toplumsal çürüme

Devamını Oku
21.10.2024
Ali Cem Köroğlu’nu yaşatmak

Ali Cem Köroğlu’nu yaşatmak

Devamını Oku
30.09.2024
'Keşke bir parti olsaydı...'

Yılmaz Güney’in bakışı

Devamını Oku
16.09.2024
Franz Kafka: Yüzyılın kâhini

Franz Kafka: Yüzyılın kâhini

Devamını Oku
02.09.2024
Issızlaşıyoruz

Issızlaşıyoruz

Devamını Oku
12.08.2024
Ahmet Cemal’i hatırlamak...

Ahmet Cemal’i hatırlamak...

Devamını Oku
29.07.2024
Belediyeler ve kültür-sanat politikası

Belediyeler ve kültür-sanat politikası

Devamını Oku
15.07.2024
Güvenilir olmanın sırrı

Güvenilir olmanın sırrı

Devamını Oku
24.06.2024
Bir döngü daha tamamlandı

Bir döngü daha tamamlandı

Devamını Oku
10.06.2024
Taşın ve tarihin büyüsü

Taşın ve tarihin büyüsü

Devamını Oku
27.05.2024
Cumhuriyet 100 yaşında

Cumhuriyet 100 yaşında

Devamını Oku
13.05.2024
‘Devlet Ana’ Macaristan’daydı

‘Devlet Ana’ Macaristan’daydı

Devamını Oku
29.04.2024
Tahsin İncirci: Bu toprağın kokusu

Tahsin İncirci: Bu toprağın kokusu

Devamını Oku
15.04.2024
Dünya bir sahnedir

Dünya bir sahnedir

Devamını Oku
01.04.2024
On yıl sonra...

On yıl sonra...

Devamını Oku
18.03.2024