“Sen yoksa beni/ Yaşamaktan bıkar mı sandın?/ Kaçak çöllere giderim mi sandın/ Açmıyor diye/ Bütün düş tomurcukları?/ Bak işte, yerli yerimdeyim;/ İnsanlar yetiştiriyorum bana benzer;/ Bütün bir kuşak benim gibi,/ Acılara katlanacak, ağlayacak/ Gülecek, sevinecek,/ Ve aldırış etmeyecek sana/ Benim gibi!”
Goethe’nin “Prometheus”unda kahraman, ateşi insanlara verdiği için kendisini kayalıklara zincirleyen Zeus’a ve aslında tüm egemenlere, tarihin “efendileri”ne bu dizelerle seslenir (çev. S. Eyüboğlu).
Tarih bilinci Friedrich Engels’in, “Almanların en büyüğü” diye nitelediği Johann Wolfgang von Goethe’nin tarih bilinci hissedilir bu dizelerde. “Affedersiniz ama çok eğlencelidir, anlamaya çalışmak geçmiş dönemlerin ruhunu” diyen asistanı Wagner’e Faust’un verdiği yanıtta da hissedilir aynı tarih bakışı: “Dostum, geçmiş dönemler, yedi mühürlü bir kitaptır bize. Dönemlerin ruhu dediğiniz de efendilerin ruhu aslında, onların ruhudur yansıyan zamana. Acınası bir manzara hakikaten.” (çev. Zehra Aksu Yılmazer).
Goethe’nin hep aklımı kurcalamış sözlerinden biri de yine tarih bilincinin önemini vurgular: “Üç bin yılın hesabını görmeyen karanlıkta yolunu bulamaz, körü körüne yaşar ancak!” Buradaki “hesaplaşma” hiç kuşkusuz 1749- 1832 yılları arasında yaşamış Goethe’nin kendi çağının insanına, daha çok da iktidar sahiplerine tarih bilinci konusundaki bir uyarısıdır. Ama niye üç bin yıl? Bu aforizmayı “Faust”un yazarının ömrünün ortasına, 1800’e tarihlendirirsek, üç bin yıl öncesi MÖ 1200’e, Homeros destanlarında derlenmiş olayların yaşandığı varsayılan döneme işaret eder. Aydınlanmanın bu büyük düşünürü ve sanatçısı için antik Yunan beslendiği önemli kaynaklardan biri olmuş, kalemi Antigone’den Prometheus’a birçok antik temada dolaşmış, yazımıyla altmış yıl uğraştığı baş yapıtı “Faust”un ikinci kısmının çok büyük bir bölümünü antik Yunan temaları ve karakterleriyle harmanlamıştır.
MAHALLE BASKISI
Büyük yazarın kendi yaşam sürecinin de derinlemesine nüfuz ettiği “Faust”un ilk bölümü ise, kendisinden önce Christopher Marlowe’un 16. yüzyıl sonunda oyunlaştırdığı (“Dr. Faustus”) ruhunu şeytana satan Faust efsanesinden yola çıkmakta ama bu bölümde Faust’un Mefistofeles ile macerası kadar, “ayarttığı” Gretchen’in trajedisi de göze çarpmaktadır. Goethe dahi sanatçı duyarlılığıyla içinde yaşadığı toplumun “mahalle baskısı”nı, ikiyüzlü ahlak kurallarını kendi siyasi ve toplumsal kimliğinin çok ilerisinde bir noktadan eleştirir. Viktor Glass’ın “Goethe’nin İnfazı” romanında (çev. Regaip Minareci, Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları) anlattığı olayda, evlilik dışı hamile kaldığı çocuğu öldürmekle suçlanan genç kadın hakkındaki idam cezasını siyasi kimliğiyle onaylayan Goethe, “Faust”ta konuya bambaşka bir duyarlılıkla yaklaşır. Büyük sanatçı ve düşünürün, “Almanların en büyüğü”nün tüm hayatına yayılan ve “Faust”a da yansıyan bu ikilemi aslında çağının, yükselen modernitenin etkisi günümüze kadar süren bir yanı aydınlık, diğer yanı karanlık yüzüne değerine paha biçilmez bir tanıklık sunar.
ÇAĞINA TANIKLIK
Friedrich Engels’in dediği gibi, “Nefret etmesi gereken bir çevrede yaşaması ve bu çevrenin, içinde hareket edebileceği, bağlandığı biricik çevre olması ikilemi, işte Goethe hep bu ikilem içinde bulmuştur kendini.”
Ancak sanatçı dehasıyla kendi ikilemini de içinde yaşadığı geçiş çağını da derinden kavrayıp aktarmayı bilmiştir.
“Başkalarına kendimizden söz etmek gayet doğaldır; başkalarının kendileri hakkında söylediği şeyleri, onların kastettiği biçimde anlamaksa bir kültür meselesidir” diyen Goethe, bu kavrayışının ifadesini çok geniş kültür birikimi ve bilgisiyle çağlar ötesine taşımayı bilmiştir.