Hayatımdaki iki Güney
Ayşe Emel Mesci
Son Köşe Yazıları

Hayatımdaki iki Güney

08.09.2025 04:00
Güncellenme:
Takip Et:

Yine bir 9 Eylül geliyor. Bu tarihin iki güçlü çağrışımı var belleğimde. 9 Eylül 1922, İzmir’in kurtuluşu. 20. yüzyılın amacına erişmiş ilk antiemperyalist kurtuluş savaşının zaferini bütün dünyaya ilan ettiği gün. 9 Eylül 1984, kendine özgü diliyle, bakışıyla, şiiriyle Türk sinemasında bir milat olan Yılmaz Güney’in Paris’te hayata gözlerini yumduğu gün. Yılmaz Güney’in yaşamı Paris’te noktalandı ve tam 41 yıldır Père-Lachaise mezarlığında, Paris komüncüleriyle yan yana yatıyor ama filmleri, öyküleri, düşleri, şiirleri, romanı bize Türkiye’yi, bize bizi anlatmayı sürdürüyor.

EDEBİYATÇI YILMAZ GÜNEY

Bütün dünyanın sinemasıyla tanıdığı Yılmaz Güney’in aynı zamanda güçlü bir kalem olduğunu da unutmamak gerekir. Onun hem “Hücrem” ve “Selimiye Mektupları” adlı eserlerinden derlenerek oyunlaştırılmış “Anılar 71”i hem de “Boynu Bükük Öldüler” adlı romanından aynı adla uyarlanmış oyunu sahneye koyma şansını buldum. “Hücrem”de kendisiyle hesaplaşan, kendisini acımasızca eleştiren bir aydının, bir sanatçının duygularını ve düşüncelerini tüm içtenliğiyle yazan, “Sarsıntı sarsılarak geçilecek” gibi unutulmaz cümleler kaleme alan Yılmaz Güney ile Paris’te “Duvar” filminin çekimleri sırasında sohbet ederken anlattığı Selimiye hücresinde benim de kaldığımı anlayınca çok şaşırmıştık ikimiz de! “Boynu Bükük Öldüler”deki karakterleri nasıl yarattığını ise şöyle anlatmıştı kendisi: “Çoğunlukla anlattığım insanları görürdüm düşlerimde, onlarla yaşardım. Anlattığım insanları tanıyordum, biliyordum ve onları anımsarken gerçekçi ve içten olmaya çalışıyordum.”

Gerçekçilik, içtenlik, hayatın sihrini, gizini yakalayıp onu kendi kişisel büyüsünü katarak yeniden yaratmak... Yılmaz Güney’in sinemasının da edebiyatının da en önemli özellikleridir bunlar. Sinemamızda açtığı çığırla, söyleyecek sözünü mutlaka söyleme kararlılığıyla ve ezilen halklardan, ezilen insanlardan, ötekileştirilenlerden yana hiç ödünsüz tavrıyla bu memleketin insanlarının gönlünden silinmeyecek olan Yılmaz Güney’i saygıyla, sevgiyle anıyorum.

OBEN GÜNEY

Yıl 1978. Hayati Asılyazıcı, İstanbul Belediyesi Şehir Tiyatroları’nın genel sanat yönetmeni olmuş. Ben de Şehir Tiyatrosu’nda oyuncuyum, 12 Mart’tan sonra afla çıkmışım, sevgili Muhsin (Ertuğrul) Hoca kadromu korumuş, tekrar çağırmış beni yetiştiğim kuruma. O yıl tiyatroda yerinden yönetim dönemi başladı. Farklı bölgelerde ekipler kuruldu. Üsküdar’ın ekip sanat yönetmeni de Oben Güney. Oben Güney çok değerli bir sanatçıydı. Yazar, şair, yönetmen, entelektüel kimliği ve yurtdışı, özellikle de Polonya ve Grotowski tiyatrosu birikimiyle farkı hemen hissedilen bir tiyatro insanıydı. Yönettiği “Almanlar” oyununda ben de oynamıştım. Bir gün beni çağırdı, “Emel senin mutlaka bir oyun yönetmeni istiyorum” dedi. (12 Mart’a kadar insanlar bana “Emel” derlerdi, nüfus cüzdanımdaki diğer isim mahkemelerde hatırlanınca sonra “Ayşe Emel” diye anılır oldum. İki isimden üç isme geçiş Türkiye’ye genellikle darbelerin armağanı olmuştur.) “Oben Bey hiç deneyimim yok” dedim. “Sen koreografsın, dansı yöneten tiyatro sahnesini de yönetir” diye susturdu beni. Sordum: “Hangi oyunu düşünüyorsunuz?” “Fırtına” deyince az daha kaçıyordum. Neyse, sonunda Lorca’nın “Don Cristobita ile Dona Rosita’nın Acıklı Güldürüsü” oyununda anlaştık. Metin Çekmez, Nilgün Kasapbaşoğlu ve Nedret Denizhan’ın oynadıkları bu ilk reji benim açımdan uzun bir yönetmenlik yolunun başlangıcı oldu. Oben Güney de kişisel tarihime dokunmuş “ikinci Güney” olarak belleğimde yerini aldı. Tiyatro yazınına “İnsanda Tiyatro, Tiyatroda İnsan” gibi değerli bir eser de armağan eden Oben Güney’i çok erken bir tarihte, 28 Ağustos 1993’te, henüz 55 yaşındayken yitirdik. Saygıyla, sevgiyle anıyorum.

İlgili Konular: #Yılmaz Güney

Yazarın Son Yazıları

İnsan idrak ettiği ruha benzer

Aleksandr Puşkin, “dramatik büyünün titreştirdiği düş gücümüzün üç telinden” söz eder. Bunlar; gülme, acıma ve dehşettir. Vsevolod Meyerhold ise Charlie Chaplin ve Sergey Ayzenştayn’ı karşılaştırırken, her iki sinemacıda bu “üç tel”in ne denli ustalıkla kullanıldığına değindikten sonra, bir ayrım yapar: “Chaplin’de gülmece ve acımanın ön planda olduğunu, dehşetin gölgede kaldığını söyleyebiliriz oysa Ayzenştayn’da gülmece geri plana kayarken acıma ve dehşet öne çıkar.”

Devamını Oku
24.11.2025
Goethe: İkilem ve Deha

Büyük yazarın kendi yaşam sürecinin de derinlemesine nüfuz ettiği “Faust”un ilk bölümü ise, kendisinden önce Christopher Marlowe’un 16. yüzyıl sonunda oyunlaştırdığı (“Dr. Faustus”) ruhunu şeytana satan Faust efsanesinden yola çıkmakta ama bu bölümde Faust’un Mefistofeles ile macerası kadar, “ayarttığı” Gretchen’in trajedisi de göze çarpmaktadır. Goethe dahi sanatçı duyarlılığıyla içinde yaşadığı toplumun “mahalle baskısı”nı, ikiyüzlü ahlak kurallarını kendi siyasi ve toplumsal kimliğinin çok ilerisinde bir noktadan eleştirir. Viktor Glass’ın “Goethe’nin İnfazı” romanında (çev. Regaip Minareci, Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları) anlattığı olayda, evlilik dışı hamile kaldığı çocuğu öldürmekle suçlanan genç kadın hakkındaki idam cezasını siyasi kimliğiyle onaylayan Goethe, “Faust”ta konuya bambaşka bir duyarlılıkla yaklaşır. Büyük sanatçı ve düşünürün, “Almanların en büyüğü”nün tüm hayatına yayılan ve “Faust”a da yansıyan bu ikilemi aslında çağının, yükselen modernitenin etkisi günümüz

Devamını Oku
10.11.2025
Mucize 102 yaşında

Böyle zamanlarda geçmişe dönüp bugünkünden çok daha ağır koşullar içinden düze çıkmayı bilmiş, hem memleketin ufkunu kaplayan sisi hem ileriye doğru koşmak isteyenleri engelleyen karanlığı yarıp geçmiş kurucu kuşağın mücadelesini, Kocatepe’den Afyon Ovası’na doğru bakarken sadece biraz sonra cereyan edecek o büyük muharebeyi değil, oradan geleceğe açılan yolu da gören çelik iradeli bir çift mavi gözü, o mucizeyi hatırlamak iyi geliyor insana.

Devamını Oku
27.10.2025
Bir ödül töreninin ardından

Cumhuriyetin kurucu felsefesinin kültür alanındaki en önemli adımlarından biri tiyatro, opera, bale ve müzik alanlarında modern, kalıcı sanat kurumları yaratarak sanat sevgisini tüm yurt sathına yaymaktı.

Devamını Oku
13.10.2025
Işık, biraz daha ışık

O yıl Doğan Hoca’dan bir gün önce, 21 Eylül 2021’de tiyatro alanından çok değerli bir hocamızı, sevgili Prof. Dr. Hülya Nutku’yu hem de çok vakitsiz yitirmiştik.

Devamını Oku
22.09.2025
Hayatımdaki iki Güney

Gerçekçilik, içtenlik, hayatın sihrini, gizini yakalayıp onu kendi kişisel büyüsünü katarak yeniden yaratmak... Yılmaz Güney’in sinemasının da edebiyatının da en önemli özellikleridir bunlar.

Devamını Oku
08.09.2025
Eğitim ve sanat

Mustafa Kemal Atatürk, Cumhuriyetin üzerinde yükselmesi gereken dört sütunu, “mektep, iktisat, sanat, imar” diye sıralamıştı. Bu dört sütundan ikisini oluşturan “mektep” ve “sanat” maddelerine yakın tarih içinde bir arada bakıldığında, yani sanatta eğitim ve eğitimde sanat alanlarında nereden nereye geldiğimize bakıldığında umut verici bir tabloyla karşı karşıya olduğumuz söylenemez.

Devamını Oku
18.08.2025
Altmış yıl önce altmış yıl sonra

İzmir’de tam anlamıyla “ağır, koyu bir sıcak” vardı. “Kerbela” oyunu 2 Ağustos tarihinde bir zamanların fuar alanı, günümüzün Kültürpark’ı içindeki açık hava tiyatrosunda oynanacağı için İzmir’deydim.

Devamını Oku
04.08.2025
Hatırlamak bir eylemdir

Ergin Yıldızoğlu, 7 Temmuz tarihli Cumhuriyet gazetesinde “Faşizm ve kültür” başlıklı önemli bir yazı kaleme aldı.

Devamını Oku
21.07.2025
‘Umutsuz çağın sesi’

'Medea-Material' Romanya'da köklü Sibiu Tiyatro festivalindeydi...

Devamını Oku
30.06.2025
Vahşi bir dünya

Vazgeçilmez dört elementten biri olan havayı yine paramparça ediyor bombalar, füzeler... Doğal yerinden koparılıp insanın elinde oyuncak olmuş ateş, gecenin karanlığını kızıla boyuyor.

Devamını Oku
16.06.2025
Beyaz gecelerde Medea-Material

23-27 Mayıs tarihleri arasında, Dostoyevski’nin unutulmaz novellasının fonunu oluşturan St. Petersburg “beyaz geceler”indeydik.

Devamını Oku
02.06.2025
İyimserlik önyargısı

İyimserlik önyargısı

Devamını Oku
12.05.2025
Bir kez daha Kerbela

Bir kez daha Kerbela

Devamını Oku
28.04.2025
Bursa ve tiyatro Bursa...

Bursa ve tiyatro Bursa...

Devamını Oku
14.04.2025
Dünyayı sevgi kurtaracak

Dünyayı sevgi kurtaracak

Devamını Oku
31.03.2025
Sonrası gündüz

Sonrası gündüz

Devamını Oku
17.03.2025
Tiyatroantropolojisi ve Metin And

Tiyatroantropolojisi ve Metin And

Devamını Oku
03.03.2025
Tiyatroda eğitimin önemi

Tiyatroda eğitimin önemi

Devamını Oku
10.02.2025
Toplumsal çürüme ve sanat

Toplumsal çürüme ve sanat

Devamını Oku
27.01.2025
Ben bir veri bankasıyım!

Ben bir veri bankasıyım!

Devamını Oku
13.01.2025
Umarım gelen gideni aratmaz

Umarım gelen gideni aratmaz

Devamını Oku
23.12.2024
Bir ödülün düşündürdükleri

Bir ödülün düşündürdükleri

Devamını Oku
09.12.2024
Heiner Müller ile bir kez daha

Heiner Müller ile bir kez daha

Devamını Oku
25.11.2024
Buzdağının altı

Buzdağının altı

Devamını Oku
04.11.2024
Toplumsal çürüme

Toplumsal çürüme

Devamını Oku
21.10.2024
Ali Cem Köroğlu’nu yaşatmak

Ali Cem Köroğlu’nu yaşatmak

Devamını Oku
30.09.2024
'Keşke bir parti olsaydı...'

Yılmaz Güney’in bakışı

Devamını Oku
16.09.2024
Franz Kafka: Yüzyılın kâhini

Franz Kafka: Yüzyılın kâhini

Devamını Oku
02.09.2024
Issızlaşıyoruz

Issızlaşıyoruz

Devamını Oku
12.08.2024
Ahmet Cemal’i hatırlamak...

Ahmet Cemal’i hatırlamak...

Devamını Oku
29.07.2024
Belediyeler ve kültür-sanat politikası

Belediyeler ve kültür-sanat politikası

Devamını Oku
15.07.2024
Güvenilir olmanın sırrı

Güvenilir olmanın sırrı

Devamını Oku
24.06.2024
Bir döngü daha tamamlandı

Bir döngü daha tamamlandı

Devamını Oku
10.06.2024
Taşın ve tarihin büyüsü

Taşın ve tarihin büyüsü

Devamını Oku
27.05.2024
Cumhuriyet 100 yaşında

Cumhuriyet 100 yaşında

Devamını Oku
13.05.2024
‘Devlet Ana’ Macaristan’daydı

‘Devlet Ana’ Macaristan’daydı

Devamını Oku
29.04.2024
Tahsin İncirci: Bu toprağın kokusu

Tahsin İncirci: Bu toprağın kokusu

Devamını Oku
15.04.2024
Dünya bir sahnedir

Dünya bir sahnedir

Devamını Oku
01.04.2024
On yıl sonra...

On yıl sonra...

Devamını Oku
18.03.2024