Celal Üster

Homo Sapiens ikilemleri...

17 Eylül 2016 Cumartesi

Behiç Ak’ın ‘Hayvanlardan Tanrılara Sapiens’ adlı kitaptan yola çıkarak çizdiği ‘Kim Kime Dum Duma’yı görünce, Borges’in ‘Atlas’ kitabındaki bir anlatısı düştü aklıma.

Cumhuriyet’in, 1980’lerden bu yana belki de en sevdiğim, tiryakisi olup çıktığım sayfası, çizgi bant ya da bant karikatürlerin yer aldığı sayfadır. Gerçi yıllar öncesinin İsmail Gülgeç’inin, Piyale Madra’sının, Kemal Gökhan’ının ardından, bir süre önce Semih Poroy da “Harbi”sini alıp gitti. Neyse ki, Behiç Ak’ın “Kim Kime Dum Duma”sı ile Kâmil Masaracı’nın “Çizgilik”ini hâlâ izleyebiliyoruz o sayfada.
Bu sayfa, birkaç yeni çizerle daha da güçlendirilse keşke. Gülmece, zorlu dönemlerin hem en keskin eleştiri kılıcı, hem de en sağaltıcı sığınağı değil midir?
Asıl diyeceğim bu değil.

İnsan denen tür
Behiç Ak, 14 Eylül 2016 günlü Cumhuriyet’teki “Kim Kime Dum Duma”sında, yine gülümseterek ciddi bir şey söylemenin bir yolunu bulmuştu. “Hayvanlardan Tanrılara Sapiens: İnsan Türünün Kısa Bir Tarihi” adlı kitaba gönderme yaparak, entelektüel karakterine, “Umut verici bir kitap... Dünyayı kana bulayan, çevreyi mahveden insan denen türün bir gün ortadan kalkacağını söylüyor...” dedirtiyordu.
Keskin ve acımasız bir yergi, incelikli ve haklı bir eleştiri, diye düşünürken, Borges’in “Atlas” kitabındaki bir anlatısı düştü aklıma.

Şinto tanrıları
Şinto tanrılarının Japonya’nın İzumo kentindeki bir buluşmasını anlatır Borges. Tanrılar, bir dağın yeşil doruğunda, çepeçevre çevrelenmiş oturuyor, insancıkları gözlüyorlardır.
İçlerinden biri der ki:
“Günler, belki de yüzyıllar önce, burada toplanarak Japonya’yı ve dünyayı yarattık. Balıklar, denizler, gökkuşağının yedi rengi, bitki ve hayvan soyları boy atıp gelişti. İnsanların sırtına çok fazla yük binmesin diye, onlara döl döş verdik, çocuklar verdik, çoğul günü ve tekil geceyi verdik... Oysa nasıl aygıtları, sabanı, anahtarı, çiçekdürbününü yarattıysa kılıcı ve savaş sanatını da öyle yaratmış olan insanoğlu, şimdi de tarihe son verebilecek görünmez bir silâh yarattı. Gelin, bu anlamsız eylem gerçekleşmeden, insanları yok edelim.”

‘İnsanlar yaşasın!’
Tanrılar kara düşüncelere dalarlar. Tam o sırada, başka bir tanrı der ki:
“Haklısın, dediklerine bir sözüm yok. İnsanoğlu düşünüp taşınıp bu tüyler ürpertici silâhı yarattı, ama bir şey daha yaptı, on yedi hecenin kuşattığı bir boşluğu dolduran bambaşka bir şey daha yarattı.”
Tanrı, on yedi heceyi tekdüze bir sesle okur.
Sonunda, tanrıların en yücesi, yargısını verir:
“İnsanlar yaşasın!”
Böylece, insan soyunu kurtaran, bir “hayku” olur...
Anlaşılan, Şinto tanrılarının en büyüğü yüce gönüllüymüş. Atom bombasını yapan da insan, o güzelim şiirleri yazan da, diye düşünmüş demek.

Onlar ve onlar
Ben de diyorum ki:
Bize yıllardır o güzelim oyunları izlettiren, o benzersiz sesini sahneden ruhlarımıza üfleyen Genco Erkal da insan; onun “Nâzım ile Brecht” oyununu engellemeye kalkanlar da.
Kırk yılı aşan bir süredir sahnelere emek veren Ragıp Yavuz da insan; onu Şehir Tiyatroları’ndan uzaklaştıran bilirbilmezler de.
Murathan Mungan, Sema Kaygusuz, küçük İskender, Ahmet Telli gibi yazar ve şairleri Kürt diline kazandıran, Shakespeare’in tüm sonelerinin Kürtçe çevirisini yayımlayan, şair Lal Laleş de insan; onu hakkında hiçbir soruşturma ya da yargı olmadan öğretmenlikten açığa alanlar da.

Yaratan ve engelleyen
Kendini uzun zamandır Türkçe’nin sorunlarıyla boğuşmaya adayan, dilimizin sağlığını korumak için uğraş veren Necmiye Alpay da insan; ona hapishaneyi reva görenler de.
Tüm yazdıklarında, insan ruhunun en çapraşık dolambaçlarında özgürce dolaşmayı göze alabilen Aslı Erdoğan da insan; ona parmaklıkların ardında eza çektirenler de.
Çağdaş sanatın ülkemizde boy atıp kendini var etmesine katkıda bulunanların başında anılması gereken Beral Madra da insan; onu karalamaktan çekinmeyen ve beş yıldır sürdürdüğü Çanakkale Bienali’nin üstüne kalem çekilmesine yol açanlar da.
Elde edilen buluntularıyla insanlık tarihini değiştiren Göbekli Tepe kazılarına 20 yıldan fazla bir süre emek veren Prof. Dr. Klaus Schmidt ile çalışma arkadaşı ve eşi arkeolog Çiğdem Köksal- Schmidt de insan; Prof. Schmidt’in ölümünden sonra Köksal-Schmidt’in Göbekli Tepe arşivinde çalışma yapmasına engel çıkaranlar da.
Bu insanlık ikileminin en dehşetengiz örneklerine, Shakespeare ve Dostoyevski’nin yapıtlarındaki karakterlerde rastlanır.
Şinto tanrılarının bağışlayıcılığına dönersek:
Bağışlamak insana değil, tanrılara vergi...  



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları

Irgat’ın Türküsü 14 Mayıs 2018

Günün Köşe Yazıları