Elçin Poyrazlar

Laik Atak

07 Eylül 2021 Salı

Karşı devrimin nihai hedefi nedir?

Mevcut sistemin temel sütunlarını kırmak, kurumlarının içini boşaltmak, düşman gördüğü ideolojiyi temsil eden simgeleri tek tek silmek ve yerine yeni bir müesses nizam getirmek.  

Sonunda o yeni düzen içinde kendi iktidarını ve ideolojisinin devamını sağlayabilmek. 

Yani, varoluşunu karşıtlığına borçlu olduğu sistemi tüm bileşenleriyle birlikte sıfırlamak. 

Bu açıdan bakınca İstanbul Büyükşehir Belediyesi’nin 30 Ağustos Zafer Bayramı kutlamalarında vals eşliğinde yapılan dans gösterisinin dinci çevreleri neden bu kadar rahatsız ettiğini anlamak mümkün. 

Vals gösterisi sosyal medyada iktidar yancıları tarafından muhaliflerin yaşadığı ‘laik atak’ şeklinde yorumlanmıştı. 

Aynı yancıların laiklik talebinde bulunan çevrelerin güya marjinal olduğu ve bir çeşit ‘buhran’ yaşadığı argümanı ise yeni düzen peşindekilerin siyasi hamlelerine taban tabana uyan bir durum. 

Bıyık altından gülüp, ‘Siz kendi kendinize dans edin, biz burada karşı devrimi tamamlamak üzereyiz. Şeriat’ta görüşürüz’ minvalinde paylaşımlar yapılması da politik zeminin nereye kaydığının işareti. 

Yaklaşık 20 yılda siyasal İslam yönetimi altında ne öğrendik?

Avrupa’ya tam entegrasyon hedefiyle yola çıktığını iddia eden ve bunu kendi ideolojisini yerleştirmek için kullanan bir yönetimin nihai hedefinin asla demokrasi olamayacağını…

Bu süreçte kendisini toplumun farklı kesimlerine kabul ettirmek için vitrin olarak satın aldığı kullanışlı liberallere rağmen rengini eninde sonunda gösterdiğini…

‘Askeri vesayeti bitireceğiz’ diye şeytanla anlaşma yapan aynı liberallerin 20 yıl sonra Atatürk ve devrimlerine tutunmasının içeride ve dışarıdaki tüm siyasi çevrelere ve ittifaklara ibretlik bir ders olduğunu…

Siyasal İslam’ın ülkeye hukukun üstünlüğü, demokrasi, insan hakları ve refah değil, hazineden beslenen vahşi oligarklar, inşaat, rant, yolsuzluk, adaletsizlik ve yoksulluk getirdiğini… 

Belli güç gruplarının, lobilerin, tarikatların, çetelerin ve mafyanın sistemin her ucunu bir virüs gibi sarıp, devletin bünyesini kanser ettiğini… 

Tek bir hanedanın ülkenin hakimi haline gelip, o hanedan içinde ve çevresinde yaşanan kavgaların, makam hırslarının, ihtilafların, para akışının bölge için hayati önemdeki bir ülkenin iç ve dış politikasını belirlediğini…

Adaletsizlik, kadın hakları, çocuk istismarı, göçmenler, derin yoksulluk, komşularla husumet, ekonomide basiretsizlik, gençlerin yoksunluğu, beyin göçü, doğa ve tarihi miras katliamı, eğitim ve nefret kültürü gibi büyük sorunların iktidarı elinde tutanların umrunda olmadığını… 

Dişini iktidara geçiren, kitleleri sürükleyen, zımba gibi ayağa kaldıran bir siyasi ve toplumsal muhalefet yoksunluğu içinde karşı devrimin başarıya ulaşmak üzere olduğunu ve çok daha fazlasını…

Acı ve geri dönülemez biçimde öğrendik. 

Şimdi Cumhuriyet’in kuruluş ilkelerini yaşatmaya çalışan, demokrasi için laikliğin vazgeçilmezliğini, hukukun üstünlüğünü, kadın-erkek eşitliğini savunan, siyasal İslam’ın yarattığı enkazı gören çevrelerin taleplerini, endişelerini, seçimlerini küstahlık içinde ‘laik atak’ olarak aşağılıyorlar. 

Bir vals dansına bile katlanamayacak kadar kin ve iktidar sarhoşluğu içindeler. 

Dinci ataklarını karşı devrimin geldiği noktayla kıyaslayıp yeni düzenin efendileri olmakla böbürleniyorlar.

Belki de sistemin tüm hücrelerine işlemiş kanseri yenmek için tek ihtiyacımız olan şey budur…

Alttan gelen demokratik, eşitlikçi bir laik atak dalgası.



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları


Günün Köşe Yazıları