İki piyanist iki söylem

18 Kasım 2015 Çarşamba

İstanbul’un en merkezi salonunda Christian Zacharias boş koltuklara çalarken İstinye’nin sırtındaki ENKA iki gün boyunca Fazıl Say konseriyle doldu taştı.

Bir önceki hafta Cemal Reşit Rey Konser Salonu’nda Christian Zacharias’ı, ENKA Kültür Sanat’ta Fazıl Say’ı dinledim. Her ikisi de kendilerine özgü söylemleriyle ün yapmış sanatçılar. Zacharias son derece denetimli yorumculuğu ve ölçülü beden hareketleriyle eski çağların piyanistlerinden günümüze bir uzantı. Fazıl Say ise dışa dönük söylemi ve açık anlatımıyla dinleyicisini de yanına buyur eden bir yorumcu.
Alman piyanist ve orkestra şefi Christian Zacharias, aynı zamanda bir müzik filozofu. Resital boyunca, onun bu dünyalardan çok uzak bir yerlerden seslendiğini düşündüm. Kendine özgü hesapları, derinlikleri ve uçuşları var. Ürettiği seslerde piyano, çalgı olarak kendi kimliğini aşıyor ama kâh klavsen oluyor, kâh org oluyor. En ufak hareket bile ölçülüp biçilmiş. Hiçbir şey o anın raslantılarına bırakılmamış. Müthiş bir karizma oluşuyor sonunda. Domenico Scarlatti’nin sonatlarında mutlaka klavsen tınısı aramak âdettendir. Zacharias çalarken o tek soluklu bağlar, cümlelerin özgün olduğu kadar birbirinden bağımsız anlatımı ve piyanonun güzelim renkleri kendini gösteriyordu; Zacharias mutlaka klavsen tınısı aramak uğruna kendini sınırlamıyordu. Scarlatti’nin dışında çaldığı bütün yapıtlarda, Ravel Sonatin’de, Soler Sonat’larda, Chopin Scherzolar ve Mazurka’larda aynı duruluk egemendi. Kendi dünyasına kapanıp, kendi doğrusunda ve güzel tınının peşinde giden bir piyanist Zacharias.

Boş salona çaldı
Bu değerli sanatçı ne yazık ki çok boş bir salona çaldı. Nişantaşı’nın ortasında, güzelim akustiği ve rahat koşulları bir yana, zaman zaman böylesi üstün sanatçıların geldiği Cemal Reşit Rey Salonu artık dolup taşmalı. Konservatuvar öğretmenlerinden bir-iki kişi gözüme çarptı. Oysa İstanbul’da bu kadar müzik merkezi, bu kadar müzik okulu var. Neredeydi onların öğrencileri, öğretmenleri? Salonun genel sanat yönetmeni Ozan Binici, konservatuvar öğrencilerine duyuru yapıp konserlerimiz sizlere ücretsiz, dediğinde ancak birkaç Rock ve Pop konseri seçip gelmişler. Bu büyük sanatçıları sahnede görmek, canlı dinlemek, genç piyanistlere yepyeni ufuklar açmalı. Zacharias’ın dinletisi, yurtdışında avuç dolusu para verip gidecekleri nice ustalık sınıfından daha değerliydi.

Fazıl Say’ı dinlerken
Ne rastlantı ki, Fazıl Say’ın dört gün sonra ENKA’da çaldığı program da Zacharias’ın programının karakterine benziyordu. Zacharias 17.-18. yüzyıldan Scarlatti’lerle başladı, arada Ravel Sonatin çalıp Chopin ile sonlandırdı programı. Fazıl, 18. yüzyıldan Mozart ve Haydn ile başlayıp Chopin’e oradan da Debussy’ye vardı ve kendi Balladlarıyla bitirdi. Program düzenlerken iç-tutarlılığın ne kadar önemli olduğunu bir kez daha düşündüm bu iki konserde.
Fazıl’ın pedalsız çaldığı Haydn Do Majör Sonat, uzun zaman kulaklarımda kaldı. Chopin’in Noktürn’lerinde dozunda bir romantizm, Debussy Prelüdlerde dantel gibi işlemeler sergiledi ve kendi Balladlarına sanki 19. yüzyıldan bir besteciyi yorumlarcasına özen gösterdi. Onun izleyicisiyle kurduğu alçakgönüllü iletişimin yanı sıra sahne üstünde yarattığı kendine özgü disiplin de bir ayrıcalık. ENKA’nın salonu her yaştan, her kuşaktan dinleyiciyle tıka basa dolmuştu. Fazıl’ın yakın çevresine kadar, sahnenin her yerine sandalyelar dizilmişti. Üstelik ertesi akşam yine aynı salonda, yine ENKA dinleyicisine çalacaktı Fazıl. Kuşkum yok ki yine aynı izdihamla. Bu imajı yaratabilmek, dinleyicisi tarafından böylesi kucaklanmak da her ülkede her solistin harcı değildir.  



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları

Eski bayramlar 10 Nisan 2024

Günün Köşe Yazıları