Saray gözdelerinden Hakan Fidan, Özgür Özel’e “Haddini bil” demiş.
Kindar nesil, laik demokratik Cumhuriyete ve ona bağlı yurttaşlara had bildirmekle kendisini tam yetkili biliyor.
Had bildirmelerinin yöntemleri de belli: Dayak, işkence, asılsız suçlama, aşağılama, ters kelepçe, taciz, tehdit, yasaklama, tutuklama, zindan.
Ülkenin belirlenmiş hukuksal hadleri, hadden sayılmıyor.
Örneğin, anayasa hadler getirmiş. Demiş ki: Anayasa Mahkemesi’nin kararları kesindir. Anayasa Mahkemesi kararları yasama, yürütme ve yargı organlarını, idare makamlarını, gerçek ve tüzel kişileri bağlar.
Kim takar anayasayı...
Yargıcın biri, Anayasa Mahkemesi’nin verdiği hükmü tanımadığını, anayasaya rağmen karara bağlayıverdi.
Saray’ın her sözü anayasa yerine geçtiği için, haddini aşmış aynı yargıç, had bildiricilerce ödüllendirildi. Önce, Hâkimler ve Savcılar Kurulu’ndan sorumlu adalet bakan yardımcısı yapıldı.
Ardından da yine hukuk hadleri aşılarak neredeyse tüm Türkiye’den sorumlu yetkilerle donanmış gibi davrandığı savcılığa atandı. Had aşımının sonu gelmiyordu. Anayasayı savunan hadsizlere had bildirilecekti: Muhalefet partilerine, muhalefetin cumhurbaşkanı adayına, belediye başkanlarına, gencecik çocuklara...
Had bildiricilerin, bildirdikleri haddin haddi hesabı yoktur artık.
İKİ SARAY ARASINDAKİ SAMİMİ DAYANIŞMA
Birbirlerini çok sevdikleri dünyaya ilan edilmiş olan iki Saray arasından su sızmıyor.
Saray’daki AKP’li, 16 Mart’ta ABD Başkanı Trump ile telefonla görüştü. Görüşmeye ilişkin Saray’ın propaganda başkanlığı tarafından yapılan açıklamada, iki ülkenin işbirliğini “dayanışma içerisinde, sonuç odaklı ve samimi bir şekilde” ilerletecekleri duyuruldu.

Sonuç odaklı samimi ilerletme dedikleri şey, 19 Mart’ta başta Ekrem İmamoğlu’na yönelik olmak üzere yürütülen geniş operasyon ile yaşama geçirildi. ABD’li senatör Chris Murphy’ye göre, tutuklama kararına Trump onay vermişti.
İzlediğimiz, yargıyı kendi çıkarları için araç olarak kullanan her iki Saray arasında yürüyen bir al gülüm, ver gülüm oyunudur.
Türkiye’deki iktidar sahiplerinden rüşvet almak dahil olmak üzere çeşitli savlarla suçlanan New York Belediye Başkanı Eric Adams’a yönelik yolsuzluk suçlamalarını başsavcısına düşürten Trump yönetiminin, ülkemizde benzer bir yöntemle Ekrem İmamoğlu’na ve CHP’ye yönelen siyasal operasyonları görmezden gelmesi çok doğal...
Zaten, The New Yorker’a konuşan Stockholm Üniversitesi Türk Çalışmaları Enstitüsü’nden Jenny White, iki ülkedeki benzerliği şöyle değerlendiriyor:
“Her sabah uyanıp haberleri okuduğumda, Türkiye’de olup bitenler ile ABD’de olup bitenleri birbirine karıştırmam bir tür kâbus. Sanki aynı oyun kitabından çalışıyorlarmış gibi.”
Fransa Başbakanı Bayrou’nun sözleri, kulaklarımızda uğulduyor:
“Birçok kıtada bazıları, insan hakları, hukukun üstünlüğü ve uluslararası demokratik anlayışın geçmişte kalması gerektiğine karar vermiş görünüyor. Özgürlüğün olmadığı bir ahlaksızlık enternasyonali yaratılmak isteniyor.”
GÖZALTI NEDENİ
Yazarımız Murat Ağırel, gazeteci Timur Soykan ile birlikte gözaltına alındı.
“Niye?” diye soracak olursanız, yanıtı çok basit:
Murat Ağırel, Ekrem İmamoğlu operasyonuna gerekçe gösterilen savları, yazılarında bir bir çürütüyordu da ondan.