Go home Suriyeli

12 Haziran 2019 Çarşamba

Yemek yediğiniz restoranda, elinde kâğıt mendillerle masanıza yanaşıp tabağınıza bakarak yutkunan Suriyeli çocuğu “Teşekkürler” diyerek istediğiniz kadar kibarca uzaklaştırın...
Kucağında bebeğiyle kaldırıma oturmuş, kendi daha çocuk bir Suriyeli annenin avcuna istediğiniz kadar para koyun...
Göç yollarında boğularak hayatlarından olan sayısız mülteci için istediğiniz kadar üzülün...
Parlak gözlü Suriyeli oğlan çocuklarının çıplak elleriyle çöp karıştırmasını istediğiniz kadar sıkılarak izleyin...
Dondurma ısmarladığınız, hamburger aldığınız, çocuğunuzun eskilerini verdiğiniz Suriyeli küçüklerin gelecekleri için istediğiniz kadar endişelenin...
İçinizde onlar için yardım toplayanlar olsun...
Sivil toplum örgütlerinde çalışanlar...
Mülteci sorunuyla ilgili haberler, araştırmalar yapanlar...
Savaşın, ülkeden kaçmanın, ülkesiz kalmanın, başka bir ülkede her şeye yeni baştan başlamanın, göç yollarının, mülteci kamplarının, insan tacirlerinin, ölüm kalım savaşının ne anlama geldiğini bilecek kadar empati sahibi olmanız gerçekleri değiştirmez.
Kürt, Türk, Suriyeli fark etmez...
Sizin sahip olduğunuz alana girip sizi rahatsız ettikleri anda karşınızdaki kim olursa olsun ona düşman kesilirsiniz.
Yaşam standartları sizinkinden düşük olan kalabalıklarla alanlarınızı paylaşmayı istemezsiniz.
Algınızda istilacı, kaba ve talepkâr olarak kodlanmış “başkaları”nı püskürtme refleksleriniz hızla harekete geçer.
Mülkiyet ve mahremiyet kutsallarınız hemen devreye girer.
Eviniz sizin evinizdir.
İşiniz sizin işiniz.
Ülkeniz sizin ülkeniz.
Gelenekleriniz ve görenekleriniz sizin gelenek ve görenekleriniz.
Çocuğunuzu kendinizin zannedecek kadar şuursuz olduğunuz...
Karınızı gerçekten sizin, kocanızı gerçekten sizin sandığınız...
Eviniz ne kadar sizin eviniz, aileniz ne kadar sizin aileniz, sorgulamadığınız...
Bir ülkeniz, bir devletiniz, bir inancınız var zannettiğiniz...
Yaşadığınız toprakların bir zamanlar başkalarının ülkesi olduğunu, o topraklarda daha önce nice devletin insanlar için değil kirli bir erk için kurulup kurulup yıkıldığını, inançların birbirlerinin içinden geçe geçe devamlı dönüştüğünü hiç düşünmediğiniz...
Size ait şeylerden oluştuğunu sandığınız bir yanılgının ateşinde, mülkiyet ve mahremiyetlerle donatılmış kor bir hayatı atalarınızdan devralmanın şuursuzluğundan kurtulmak için bir şey yapmadığınız sürece...
Kuşların özgürce uçtuğu, bitkilerin kaygısızca tohum attığı, derelerin kadim yollarında engel tanımadan aktığı şu gezegende, kendi çizdiğiniz tehlikeli sınırların içinde birbirinize kötülükler yapa yapa...
Ve bu kötülüklerin haklılığı ya da haksızlığı üzerine kafa yora yora...
Yaşamaya mahkûm olduğunuz şu hayatta;
Canınızı dişinize takarak sürdürdünüz ve bir gün olduğu gibi devretmek için kendinize benzeyen çocuklar büyüttüğünüz, onlara hâlâ kendilerini korumayı, sahip oldukları maddi ve manevi şeylere sahip çıkmayı ve gerekirse onların uğruna savaşıp ölmeyi öğrettiğinizden beri...
Hep bir düşman var tarihinizde, birileri hep “öteki”.
Kapılarınız o yüzden sıkı sıkı kilitli.
Kimse girmesin diye kapattığınız hayatınızdan siz de dışarı çıkamıyorsunuz.
Ve başınıza gelen şeylerin altından o yüzden kalkamıyorsunuz.
Yüzemezsiniz...
O sizden daha yoksul ve sizden daha “alt” bir kültüre sahip Suriyelilerin çadır kurduğu ve kendi bildiklerince yaşadığı bir sahilde siz yüzemezsiniz.
Sizin kendi bildiğinizce yaşadığınız başka bir sahilde de, sizinle birlikte bir başkaları yüzemez.
Kutsal bellediğiniz o mahremiyet ve mülkiyet, insanlık için rezil bir lanet.  



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları

Yanık saraylar 4 Ağustos 2021
Patron çıldırdı 30 Temmuz 2021

Günün Köşe Yazıları