Atina’da Saddam Hüseyin bakkalı!

09 Ağustos 2023 Çarşamba

Atina’da Monastiraki Meydanı’nı tam arkanıza alıp Ahtens Caddesi’ne doğru yürüdükten beş-on dakika sonra şehrin tüm iklimi değişiyor. Ana caddenin Birleşmiş Milletler’i andıran bir havası var. Ara sokak ve caddeler ise çoğunlukla sığınmacıların.

Dünyanın pek çok başkentinde evsizler gördüm ama burada koloni halinde. Gece yarısından sabahın ilk ışıklarına kadar sokaklar onların. Büyük çoğunluk Asya derinliklerinden Irak ve Suriye hattına kadar geniş bir coğrafyadan.

Konuşmak istediğinizde ana dili neymiş, İngilizce bilir miymiş, uğraşmanıza gerek yok. Türkçe konuşun yeter. Kendisi bilmese bile yanındaki bilir. Çünkü çoğunluğun yolu Türkiye’den geçmiş.

Atina sokaklarında gördüm ki şu tanımı yapmak abartı değil:

Türkçe bir mülteci dilidir!

Coğrafya sadece ülkelerin kaderini belirlemez, göç yollarını da belirler.

***

Atina sığınmacılarının gündüz ve gece değişen yaşam biçimleri var. Elverişsiz ortamda yaşayanların ve gece sabaha kadar dışarıda olanların gereksinim duyabileceği her şeyi satan marketler de 24 saat açık.

Birine girdim, Bangladeş’ten gelmiş. Adı Ahmet. Kısa bir süre Türkiye’de kalmış, oradan Atina. Tek derdi var, ailenin öteki üyelerini de yanına aldırmak. Sonra? Ver elini Avrupa. Olmazsa bir süre daha Yunanistan.

Market adları genellikle Yunan ve Latin alfabesiyle. Bu yazıların hemen altında-üstünde daha küçük Arapça ve Asya dilleri var.

Bizde bakkal kültürüne yakın bir dükkânın adı önünde çakıldım kaldım:

Saddam Hussen!

Altında, “mini market” yazısı, satılan ürünlerin fotoğrafı var.

Onlar Suriyelilere oranla Atina’nın yerlisi sayılır. Daha erken gelmişler. Mesleği olanlar şanslı. Çünkü Yunan gençlerinin gözü de başta Almanya olmak üzere Avrupa ülkelerinde. Irak, Suriye, Afganistan’dan gelenler buraya uyum sağlamak yerinde kendi yaşam biçimlerini taşımışlar.

Yaşam biçimleri arasında şu da var:

Olabildiğince çok çocuk!

Doğadaki tüm canlıların içgüdüsel olarak iki temel çabası vardır:

Hayatta kalmak ve türünü korumak!

Topraklarından kopup gelenler için ayrıca önemli. Gelişmeleri kaygıyla izleyen kurumların başında kilise geliyor. Geçen günlerde şu açıklama yapılmış:

- Atina’da doğan her 100 çocuktan 85’i yabancı. Bu, Helen kültürüne yönelik büyük bir tehdittir!

***

Ege Denizi için yapılan tanımlardan biri ne yazık ki şu:

Göçmen mezarlığı!

İnsan kaçakçılarının organizasyonuyla bütün riskleri göze alıp Ege’ye açılan göçmenlerin tekne batması ya da Yunanistan’ın Türkiye’ye doğru geri itmesi sonucu son 10 yılda 25 bine yakın göçmenin öldüğü tahmin ediliyor.

Yunanistan’ın göçmenlerden çok etkilendiği kesin. Ancak hiçbir şey göçmen teknelerini zorla geri itip karasularına almamayı ve ölüme sebep olmayı haklı kılamaz!

Kölelik binlerce yıl öncesine dayanıyor. Özünde şu var: Yaşadığı topraklardan zorla koparılıp öteki ülkelere götürülmek, köle olarak satılmak ya da kullanılmak.

Köle ticareti de tarihin ciddi sayfalarındandır.

Ancak bugün tablo tam tersi. İnsanlar, uzak coğrafyalardan getirilip zorla köle yapılmıyor, zorla sınırları aşıp, adeta köle gibi yaşayacağı bir ülkeye kapağı atmaya çalışıyor. Ayrı yazı konusu olacak, küresel aktörlerin çirkin bir oyunu.

Bilim ve teknoloji ilerliyor ama...

Ya insanlık?



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları


Günün Köşe Yazıları