1954-1955 yıllarında; tarımsal üretim daralması, ihracattaki duraklama, izlenen liberal ekonomi politikaları sonucunda ithalattaki artışla birlikte ortaya çıkan mal zenginliğine karşı başlayan enflasyonist baskılar, ABD’nin borç vermedeki isteksizliği ve kentlere yığılmayı sürdüren nüfusa iş alanı açmakta doygunluk noktasına erişen sanayi, ekonomide duraksamaya neden olmuştu. 1956'daki dünya ekonomik daralması da saydığımız bu olumsuzluklara eklenince, 1950’lerin başında hızla gelişen ve yılda yüzde 10 civarına varan ekonomik büyüme duraksamıştı.
Bu koşullarda, yaşamlarının birdenbire ekonomik zorluk ve darlık içine düştüğünü gören sabit gelirli kitlelerin Demokrat Parti (DP) iktidarına karşı tutumları değişmeye başladı. Bunu algılayan DP iktidarı, 1957'de erken seçimlere gitme kararı almıştı. 1957 seçimlerinde DP, yine en fazla oyu almakla birlikte, bu kez yüzde 50’den daha az oyla yetinmek zorunda kalmış ve ayrıca, Cumhuriyet Halk Partisi’nin (CHP) TBMM’deki sandalye sayısını önemli ölçüde arttırmasını engelleyememişti. Öte yandan CHP, seçimlere hile karıştırıldığını ileri sürerek, DP iktidarının yasallığını da sorgulamaya başlamıştı.
TAHKİKAT KOMİSYONU
1957’de bütün kaynakların tükenmesi üzerine mal kıtlıkları boy gösterdi ve Türk Lirası’nın yüzde 330 oranında devalüe edilmesi sonucunda, sabit gelirlilerin satın alma gücünde büyük bir düşüş yaşandı. Bu koşullarda iyice gerilen iktidar-muhalefet ilişkileri, Türkiye’yi bir siyasal ayaklanma ortamına doğru sürüklemekteydi.
1955’ten itibaren kitlelerin ekonomi alanındaki beklentileri düş kırıklığına dönüşünce, hükümet de giderek sorgulanmaya başlanmıştı. Öte yandan DP’nin muhalefeti susturmaya yönelmesi, hem TBMM içinde hem de dışında siyasal gerilimin tırmanmasına neden oluyordu. Demokrat Parti hükümetinin, Meclis yetkileriyle donatılmış olan bir “Tahkikat Komisyonu” kurması üzerine, İstanbul ile Ankara’da öğrenci gösterileri başlamıştı.
Tahkikat Komisyonu; istediği kişileri sorgulayabiliyor, tutuklayabiliyor, her türlü yayını yasaklayıp toplatabiliyor, gazeteleri kapatabiliyor, gerekli gördüğü her türlü araç, gereç ve belgeye el koyabiliyor, siyasal toplantıları yasaklayabiliyordu. Bu komisyonun çalışmaları gizli olup kararlarına kesinlikle itiraz edilemiyordu. Bu kararlara karşı çıkanlar, bir ila üç yıla kadar hapis cezasıyla cezalandırılıyordu.
ARTAN HUKUKSUZLUK
DP iktidarının, 1960 ilkbaharında artan huzursuzluğu ve öğrenci hareketlerini denetim altında tutmak için askeri birlikleri kullanmaya başlaması ile ordu kışlasından çıkartılarak politikanın içine çekilmişti. Öte yandan genç subaylar, DP yönetiminin laiklikten ve Atatürk Devrimlerinden ödün vermesinden büyük rahatsızlık duyuyordu.
27 Mayıs hareketi, iktidardaki DP hükümetinin ülke aleyhine yürüttüğü politikaya son vermek isteyen subayların gerçekleştirmiş olduğu bir hareketti. Bu hareket, diktatörlüğe giden DP iktidarına tepki niteliğindeydi. DP’nin özellikle iktidarının son yıllarında iç politikadaki sertlik yanlısı tutumu ve neden olduğu ekonomik bunalım, yeni bir yönetimin oluşturulmasını gerekli kılmıştı. 27 Mayıs hareketini destekleyenler; üniversite gençliği, öğretim üyeleri, memurlar gibi eğitim düzeyleri yüksek ancak 1950’lerdeki ciddi ekonomik daralmadan bunalmış kitlelerdi.
27 Mayıs’ta Milli Birlik Komitesi, kansız bir biçimde iktidara el koymuştu. Komite, Menderes hükümetini devirmek ve bazı anayasal değişiklikler yapmak suretiyle yeniden sivil yönetime geçilebileceğini öngörmekteydi. 27 Mayıs hareketinin ardından bir “Kurucu Meclis” oluşturulmuş, bu meclis bugün hâlâ en ilerici, demokratik ve hukuk devleti ilkesine bağlı anayasa olarak kabul edilen 1961 Anayasası’nı yapmıştır.
DOÇ. DR. HÜNER TUNCER