Olaylar Ve Görüşler

Amirallerle tarih yolculuğu - Prof. Dr. Salih ÖZBARAN

29 Eylül 2021 Çarşamba

Cumhuriyet KİTAP’ın 1647. sayısında (9 Eylül 2021) Çağdaş Bayraktar’ın “Vardiyadaki sessiz çığlık” ve Yazgülü Aldoğan’ın “Bir aşk ve direniş öyküsü” yazılarında Rengin Gürdeniz’in Mutabıkız kitabı hakkında yazdıklarını okuduktan sonra, denizcilerle okyanusları ele aldığımız günleri düşündüm. Bayraktar’ın “bir avuç Cumhuriyet kadını” vurgusunu, Aldoğan’ın “iktidarın bitmeyen kin, nefret ve korkusu”nu dile getirdiğini gördüm, aşağıdakileri yazdım. 

2009 yılında, dört editörden biri olduğum heyetle, Deniz Kuvvetleri Komutanlığı’nı ziyaret edip iki ciltlik Türk Denizcilik Tarihi’nin güzel baskısını gördüğümde sevinmiş, bir elkitabının okuyucuyla buluşacak olmasının kıvancını yaşamış, tarihçiliğimdeki ortak bir çalışmanın bana sağladığı deneyimin sonuçlarına ulaşmıştım. Aşağıdaki satırlar bir tarihçiyi andığım yıllara ulaştıran süreci dile getirmektedir. 

AMİRALLERLE PAYLAŞTIKLARIM

1962 yılında İstanbul Üniversitesi Tarih Bölümü’nü (aynı zamanda günümüzde özlemini çektiğim Yüksek Öğretmen Okulu’nu) ertesi yıl bitirmek için seçtiğim “mezuniyet tezi” hazırlığına giriştiğimde danışmanım -yaşamımda apayrı bir yer tutmuş olan, ne yazık ki 1976 yılında 49 yaşında kaybettiğimiz- Prof. Dr. Cengiz Orhonlu’nun da teşvikiyle okyanuslara ulaşan tarihçiliğe el atmış oldum. Sonraki yıllarda Londra Üniversitesi’nde doktora çalışmalarım aynı alanda yürüdü ve doçentlik için konu büyüdü. İstanbul Başbakanlık Osmanlı ve Topkapı Sarayı arşivlerinde, yurtdışında Londra, Lizbon ve Simancas’taki arşiv ve kütüphanelerde saklı kaynaklar benim deniz yolculuğumda rehberlerim oldu. Kısaca söylemem gerekirse yarım yüzyılım böyle geçti. 

Türk denizcilik tarihini ilgilendiren konularda, İstanbul’da amiraller ve diğer rütbelerdeki denizci subaylarla defalarca birlikte oldum. Bilgi paylaşımında bulundum. Kimi zaman fikir birliğine varamadığımız konular oldu. Bir akademisyenin tarih meraklılarıyla ya da tarihte lisans hatta lisansüstü düzeylerde bilgi toplamış subaylarla yaşadığı yöntem farklılıkları -doğal olarak- ortaya çıktı. Ama onların akademik çalışmalara verdikleri önem, gösterdikleri saygı dolayısıyla, tarihi değerlendirmede ortak noktaları yakalamaya çalıştık. Unutmamak gerekir ki tarih -Atatürk’ün de ifade ettiği gibi- “namütenahi”dir. Benzer kaynaklara dayansa bile görüş açıları tarih değerlendirmelerinde farklılaşabilir, yeni belgelerle daha sağlam temellere oturtulabilir. 

BİR SEMPOZYUMUN ÇAĞRIŞTIRDIKLARI

Aşağıdaki satırlarla yalnızca bir fotoğrafı deşifre ederek yazımı bütünleştireceğim. Türk Deniz Kuvvetleri Donanma Komutanı Oramiral Sayın Metin Ataç ile Gölcük’te 2006 yılındaki sempozyum sırasında yaptığım görüşmede bir öneride bulunmuştum. Mutat sempozyumların sınırlı alanları ve süreçleri kapsayan ayrıntılı bilgilere ulaşılabilecek konular üstüne düzenlenmesini ve bu bağlamda Hint Okyanusu ve bağlantılarının ele alınabileceğini teklif etmiştim. Önerimin kabul görmesiyle işe başlanmış, dünyaca tanınmış bazı tarihçiler İstanbul’a davet edilmişti. 20-22 Ekim 2008 yılında sempozyum gerçekleştirilmişti. İşte, bahsettiğim fotoğraf o anı yansıtmaktadır. “Amirallerin” yüreklendirmeleriyle tarih zenginlik kazanmış, yorum ve yazılımı için ilgili alan uluslararası kabul görecek ayrıntılara ulaşmıştı. 

EKSİLMEYEN VATAN SEVGİSİ

Akdeniz’in, Ege Denizi’nin, Karadeniz’in sularıyla barışık yaşamış, Osmanlı fetihleriyle ulaşılan deryalardaki tarihini anlamaya çalışmış, imparatorluğun çöküşünü izleyen yıllarda emperyalizme karşı vatan savunmasından sonra Mustafa Kemal öncülüğünde kurulan Türkiye Cumhuriyeti’nin bütünlüğü üzerine titremiş, denizlerdeki görevleriyle gurur duymuş, vatanlarını çok sevmiş, çağdaşlığı yakalamaya çalışan insanlar olarak tanıdım amiralleri. Birlikte okuduk, konuştuk denizciliğin serüvenlerini, Akdeniz, Karadeniz ve Hint Okyanusu’na damga vurmuş zamanları, Yeni Dünya Haritası ve Denizcilik Kitabı (Kitab-ı Bahriye) sahibi bilgin, deniz kurdu Piri Reis’in 80 yaşında yeni fetihler için Hint Okyanusu’na gönderildiğini, onu başarısızlıkla suçlayan Kanuni Sultan Süleyman emriyle kellesinin uçurulmasını...

Ama 21. yüzyılda “Balyoz” adı verilen -sonradan yargının düzeltmesine karşın- sahte bir dava nedeniyle sevdiklerinden uzaklaştırılmalarıyla yaşatılan kapkaranlık günleri/yılları da içi yanarak izledi Türk ulusu. Yakın bir zamanda da kendilerini çok yakından ilgilendiren bir konuda görüş açıkladıkları için sorgulandılar. Gazetelerden öğrendiğime göre elektronik kelepçe kararı çıkardılar bazı amiraller için! Ama onlar, içten inanıyorum ki, ufuklara bakan gözleriyle, eksilmeyen vatan sevgileriyle sürdürüyorlar yaşamlarını, prangalara “Eyvallah” demeden.

PROF. DR. SALİH ÖZBARAN



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları


Günün Köşe Yazıları