Olaylar Ve Görüşler

Cumhuriyet ve kadınlarımız - Asya Âli Özdemir

05 Aralık 2024 Perşembe

Cumhuriyet bir modernleşme ve çağdaşlaşma hareketidir. Ülkemizin kurucusu Mustafa Kemal Atatürk’ün gösterdiği “çağdaş uygarlık seviyesine ulaşma” hedefi aynı zamanda Türkiye’nin modernleşme ve çağdaşlaşma mücadelesidir. Atatürk Devrimleri bu mücadelenin toplumda kökleşmesi ve kurumsallaşmasıdır. Modernleşme bir devletin yalnızca bağımsızlaşma gerekçesi değildir. 

Modernleşme aynı zamanda insanın da bağımsızlaşması ve özgürleşmesidir. Bu çerçevede Atatürk, modernleşmenin öznesine “kadını” oturtmuştur. Cumhuriyetin ilanı ile kadınların toplumsal statüsünde önemli değişimler yaşanmaya başladı. Bu değişimin kökeni, kadınlarımızın Kurtuluş Savaşı yıllarında ortaya koyduğu emsalsiz cesarettir.

ÖZGÜRLEŞME SÜRECİ

Cumhuriyetin temelinde bu cesaretin harcı vardır. Kurtuluş Savaşı, yalnızca bir askeri zafer değil, emperyalizme karşı onurlu bir direnişin simgesidir. Bu savaşın zaferle sonuçlanmasında ise göz ardı edilmemesi gereken, toplumun belki de en fazla fedakârlık yapan kesimi olan kadınların yeri büyüktür. Anadolu kadını, vatan toprağı için yeri geldiğinde tarlada, evde ve cephede çalışmış, yeri geldiğinde de silah kuşanıp savaş meydanına adım atmıştır. İşte bu yüzden Kurtuluş Savaşı, Türk kadınının yalnızca yaşamda kalma mücadelesi değil, kendi hak ve varoluşunu ispatlama savaşıdır. 

Kadınlar, toplumun geleneksel sınırlarını zorlayarak vatan savunmasında ön saflarda yer almıştır. Kara Fatma, Şerife Bacı, Nene Hatun ve daha niceleri, toplumun beklentilerini aşıp bağımsızlık ateşini harlayan kahramanlara dönüştüler. Bu mücadele yalnızca Türk milletinin kurtuluşunu değil, kadınların da özgürleşme sürecini başlattı. 

KURULUŞ FELSEFESİ

Toplumsal yapıyı değiştiren bu kadınlar, gelecek nesillere eşitlik ve bağımsızlık mirası bırakarak Cumhuriyetin inşasında büyük rol oynadı. Cumhuriyet kurulurken kimse ayrılmamış, ayrıştırılmamıştır. Cumhuriyet bir vatan mücadelesidir. Kadının mücadeledeki yeri cephenin arkasında değil, tam da ortasındadır. 

Vatanı uğruna mücadele vermiş her bireyi “yurttaş” olarak tanımlayan da Cumhuriyet fikridir. Bu nedenle Türkiye Cumhuriyeti’nin kuruluş felsefesi ve hedefi kadın için ayrı bir öneme sahiptir. Cumhuriyetin kuruluşuyla birlikte kadınların toplumdaki yerleri yeniden tanımlandı. 1926’da kabul edilen Türk Medeni Kanunu, kadının sadece aile içindeki rolünü değil, toplumdaki yerini de dönüştürdü. Bu yasal düzenlemeler, Cumhuriyetin kadınlar için attığı adımların sadece başlangıcıydı. 

Kadınların siyasal alana girmesi, 1930’da belediye seçimlerine katılma hakkı ile başladı. 1934’e gelindiğinde ise Türkiye, kadınlara milletvekili seçme ve seçilme hakkı tanıyarak birçok Batı ülkesini geride bıraktı. Bu, kadınların karar alma mekanizmalarında yer alma sürecinin önünü açtı ve ilk kadın belde belediye başkanımız Sadiye Hanım, ilk kadın milletvekilimiz Hatice Özgener gibi birçok kadının etkin olarak siyasete katılmasını sağladı. 

Günümüzde “Cumhuriyet kadını” kavramı hâlâ güçlü bir şekilde varlığını sürdürüyor. Kadınlar, modern Türkiye’nin yapı taşları arasında yer almakla kalmıyor, eşitlik mücadelesinin de öncüsü olmayı sürdürüyorlar. Ancak günümüzde kadınların karşılaştığı toplumsal cinsiyet eşitsizliği, kadına yönelik şiddet gibi sorunlar, Cumhuriyet Devrimlerinin kazanımlarının korunması gerektiğini bize hatırlatıyor. Cumhuriyetin kadınlar için başlattığı devrimsel adımlar, yalnızca bireysel hak ve özgürlüklerin değil, ülkenin kalkınmasının da temelini oluşturdu. Bugün, kadınların kamusal alanda daha fazla varlık göstermesi, hem Cumhuriyet değerlerinin bir sonucu hem de bu değerlerin gelecekte de korunacağının güvencesidir. 

Cumhuriyet, kadınların geleceğe umutla bakmasını sağlıyor. Atatürk’ün kadınlara verdiği önem de bunu anlamaktan gelir. Atatürk’ün “Ey kahraman Türk kadını, sen yerde sürünmeye değil, omuzlar üzerinde göklere yükselmeye layıksın” sözü, Kurtuluş’un kadın kahramanlarına minnettarlığın en güzel ifadesidir.



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları


Günün Köşe Yazıları