Yazarlar Günün Köşe Yazıları Spor Konuk Yaşam Tüm Yazarlar
Dünyada ‘adalet’ kavramı - Av. Kemal Akkurt
Adalet ve insan hakları, birbirlerinden ayrı düşünülemeyecek kavramlardır. Adalet, insan haklarının korunmasını ve uygulanmasını sağlar. İnsan hakları ise adaletin sağlanması için temel bir referans noktasıdır. Toplumların gelişmesi ve sürdürülebilir bir şekilde işlemesi için, adaletin sağlanması ve insan haklarının korunması önemli bir gerekliliktir.
15-20 yıl önce ülkemizde en güvenilir kurumların başında yargı geliyordu. Adaleti dağıtan kurumlar, artık tamamen siyasi iradenin kontrolüne girdiği için, yargıya güven yerlerde sürünüyor. Yargıda artık maalesef “tuzun da koktuğu” bir döneme girilmiştir.
Siyaset biliminin babası sayılan Aristoteles, oğluna adadığı “Nikomakhos’a Ahlak” adlı eserinde adaleti; “erdemin bir bölümü değil, bütünü”, karşıtı olan adaletsizliği de “kötülüğün bir bölümü değil, bütünü” şeklinde tanımlamıştır. Adalet olmayınca, her alanda kötülüğün bütününü yaşamaktayız.
Yıllar önce Montesquieu, “Bir tek kimseye yapılan adaletsizlik, bütün topluma yapılmış bir tehdittir” diye haykırıyordu. Bu tehdit, ne yazık ki günümüzde hâlâ sürmektedir.
YETKİLİ KURUMLAR
Anayasamızın 36. maddesinde düzenlenen “hak arama hürriyeti” ve 40. maddesinde düzenlenen hak ve hürriyetleri ihlal edilen herkesin yetkili makamlara geciktirilmeden başvurma imkânının sağlanmasını isteme hakkı, temel haklardandır. Tarafı olduğumuz Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi (AİHS) 6. maddesinde düzenlenen adil yargılanma başlığıyla da bu hak düzenlenmiştir.
Bu düzenlemelerle amaçlanan; hakkı ihlal edilen herkesin, en yakın adli ve idari kurumlara, en çabuk, masrafsız veya çok az masrafla ulaşabilmesi hakkıdır. Ancak günümüzde hak ve özgürlüklere ulaşmak hem zorlaşmış hem de pahalılaşmıştır. Ülkemizde milyonlarca insanın açlık sınırının altında, milyonlarcasının da yoksulluk sınırının altında yaşadığı düşünülürse, parası olanın yargıya başvurabildiği bir dönemden geçiyoruz. Bu da hem adalete erişime hem de insan haklarına aykırıdır.
Anayasamıza ve evrensel hukuk kurallarına göre; hiç kimse veya organ kaynağını anayasadan almayan bir devlet yetkisi kullanamaz. Anayasa hükümleri, yasama, yürütme ve yargı organlarını, idare makamlarını ve diğer kuruluş ve kişileri bağlar. Yasama ve yürütme organları ile idare, mahkeme kararlarına uymak zorundadır. Bu organlar, beğenmeseler de mahkeme kararlarını hiçbir suretle değiştiremez ve bunların yerine getirilmesini geciktiremezler. Mahkeme kararlarını beğenmemek ve eleştirmek başka, kararlara uymak başka bir şeydir. Beğenmediğimiz kararları eleştirebiliriz. Ancak kimsenin kararlara uymama veya uymamaya teşvik etme hakkı yoktur, olmamalıdır.
Günümüzde dünyada ve Türkiye’de İnsan Hakları Evrensel Bildirgesi (İHEB)’nde yer alan hak ve özgürlüklere dayalı bir düzenin kurulduğunu söylemek ne yazık ki olası değildir. Batılı bazı demokratik ülkelerde büyük ölçüde kurulan insan haklarına dayalı bu düzen, dünyanın diğer bölgelerinde, özellikle Ortadoğu’da ve Türkiye’de bir türlü kurulamamıştır. “İnsan, insanın kurdudur” sözü, adeta bu ülkeler için söylenmiştir.
İnsanların ırkından, renginden, cinsiyetinden, dilinden, din ve mezhebinden, inancından, siyasi ve felsefi kanaatinden bağımsız olarak, sırf insan olmaktan gelen hakları ve dokunulmazlıkları olduğu temel fikri, bu bölgelerde henüz koruma bulamamıştır.
II. Dünya Savaşı’ndan sonra, bir daha dünyada savaşlar olmasın, insanlar ölmesin, herkes barış ve huzur içinde yaşasın diye kurulan Birleşmiş Milletler (BM) de gerek yaşam hakkının korunmasında, gerekse diğer insan haklarının sağlanmasında çok etkisiz kalmıştır. Savaşların ve iç savaşların önlenmesinde ve sonlandırılmasında, mülteci krizlerine müdahalede, kuruluş amacına uygun davranılamamış, egemen devletlerin dümen suyuna girmiştir.
ANAYASA VE SİYASAL GÜÇ
İnsan haklarının en çok ihlal edildiği ülkelerde; kuvvetler ayrılığı ve yargı bağımsızlığı ortadan kalkmış, siyasal gücün tek elde toplandığı, anayasaya aykırı fiili bir sisteme geçilmiştir.
Dünyanın en çağdaş insan hakları belgesi olan İHEB’nin kabul edilişinin 76. yılında da dünyada ve Türkiye’de evrensel insan haklarının yaşama geçmesi idealinin ne yazık ki çok uzağındayız.
Çok sevdiğim ve günümüze uygun bir
atasözümüz var: “Ayarını bozduğun kantar,
gün gelir seni de tartar”. Bugün adaletin
ayarını bozanlar, gelecekte kendileri
de adalete gereksinim duyduklarında,
adaletin o bozuk terazisinde tartılacaklarını
unutmamalıdırlar. Geçmiş, bunun sayısız
örnekleriyle doludur...
Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları
Günün Köşe Yazıları
Video Haberler
- Asgari ücret artarsa verimlilik artar
- Yankı Bağcıoğlu'ndan Suriye uyarısı:
- CHP'li Günaydın'dan Bakan Tekin'e tepki!
- Yeni Doğan çetesi davasında çarpıcı itiraflar
- Canlı tarih müzesi Hisart 10. yılında!
- Teğmenler Yüksek Disiplin Kurulu'na sevk ediliyor
- Tarihçi Yusuf Halaçoğlu'ndan şok iddialar
- TBMM'de 'Etki Ajanlığı' düzenlemesi tartışılacak: Amaç m
- Pera Palas'ta Atatürk Müze Odası
- İmamoğlu’ndan 10 Kasım paylaşımı!
En Çok Okunan Haberler
- Rus basını yazdı: Esad ailesini Rusya'da neler bekliyor?
- Yeni Ortadoğu projesi eşbaşkanı
- Esad'a ikinci darbe
- İmamoğlu'ndan Erdoğan'a sert çıkış!
- ‘Yumurtacı müdire’ soruşturması
- Çanakkale'de korkutan deprem!
- Naci Görür'den korkutan uyarı
- 6 asker şehit olmuştu
- Kurum, şişeyi elinin tersiyle fırlattı
- ‘Toprak bütünlüğü’ masalı ve Suriye: İmkânsız bir ülke