Yazarlar Günün Köşe Yazıları Spor Konuk Yaşam Tüm Yazarlar
Önce hukukun üstünlüğü
Hâkime güven hukuk güvenliğine dayanmaktadır. Çünkü insanlar hâkimin kararlarında sübjektif veya siyasi bir eğilimin değil, objektif hukukun belirginleşmesini isterler.
Hukukun ölçülü, sürekli ve eşit uygulanması hak duygusunu besleyen bir etkendir. Bu nedenle mahkeme kararlarına karşı istinaf, itiraz, temyiz gibi kanun yollarıyla, bireysel başvuru yolu kabul edilmiştir. Hukuk düzeni belirli nedenlerle, belirli süreler içinde, söz konusu yollara başvurmayı öngörmüştür. Bu kabul adaletin sağlanması amacına yöneliktir.
Hukuk güvenliği
Hukukun diğer önemli bir işlevi hukukun amacıyla bağlantılıdır. Hukuk insanın yarar, çıkar, geleneksel ve tarihi amaçlarına hizmet eder. Ancak hukukun asıl hedefi olan adaleti gerçekleştirme amacını bu anlamdaki ampirik amaçlarına feda etmemek gerekir. Kuşkusuz hukuk toplumun ve bireyin korunmasını, hak ve özgürlükleri tehdit eden tehlikelerin önlenmesini, idari organizasyonun pratik amacına uygun şekilde işleyebilmesini, suçlarla etkili şekilde mücadele edilmesini, davaların zaman ve masraf bakımından zarara neden olmayacak şekilde düzenli ve hızla yürütülmesini amaçlar. Ancak bütün bunları amaçlarken hukukun gözeteceği hedef-amaç adalet, özgürlük ve insanlık idesidir.
Hukuk siyasileşirse...
Eğer bu hedef-amaç gözetilmezse hukuku çıkar, yarar ve bir siyasetin aracı durumuna düşürmüş oluruz. Hukukun siyasileşmesi ve idarileşmesi adaletin yitirilmesi demektir. Hukuk siyasetin ve bürokrasinin bir aracı değildir. Aksine siyaset ve bürokrasi hukuki bir temele dayanmalıdır. Bu nedenle siyasi güç kullananların hukuku araçsallaştırmaları, hukuk uygulayıcılarını kişisel ve siyasi hesapları uğruna adalet hedefinden uzaklaştırmaları, korku ve tehdit yoluyla baskılayıp teminatlarını (yargılanacak kişilerin hukuk güvenliği bakımından tanınmış olan) yok etmeleri kabul edilemez. Bu durum açıkça meşru hukukun dışına çıkarak iktidarın meşruiyetini kaybetmesi anlamına gelir ve söz konusu fiiller anayasayı ihlal suçunu oluşturur.
Hukukun anlamı unutulmuş, güce ve siyasete alet edilmiş olabilir. Bu anlamda bundan zarar görecek olan toplumdur. Böyle bir durumda toplumda uyumsuzluk ve huzursuzluk artacak, yaratıcılığın ve kültürün gelişmesi engellenmiş olacak ve toplumun geleceği de tehlikeye düşecektir. Buna karşılık hukuk nihai hedefine yönelik olarak görevini yapınca toplumda uyum, denge ve huzur sağlanacak ve gelişmenin yolları açılmış olacaktır. Bir toplumun hukuk toplumu olabilmesi için özgürlük ve adaletin gerçekleşmesi zorunludur. Hukukun ahlaki ideali de adalet ve insan onuruna yaraşır davranış (insaniyet) değerleridir.
Barışa hizmet etmelidir
Hukukun bir diğer işlevi de barışı sağlayacak bir ortamın yaratılmasıdır. Toplumun barış içinde yaşayabilmesi barış sever bir hukuk düzeninin kurulmasına bağlıdır. Bu nedenle hukuk düzeni değişik inanç ve düşüncelere sahip bireylerin bir arada yaşayabilmelerine olanak sağlayacak nitelikte olmalıdır. Kimlik farklılıklarına saygıyı oluşturacak bir hukuk düzeni oluşturmak zorunluluktur. William Connoly “Kimlik ve Farklılık” isimli yapıtında demokratik kimlik siyasetinin ne anlama geldiğini anlatıyor. “Demokratik bir kimlik siyaseti, aşkın gerçeğe sahip olduğunu iddia eden bir komuta etiğine karşıdır. Kendisinin ve dünyanın belirsizliğinin farkında olan, tartışmaya açık, bu yüzden de kendisine belli bir mesafe ve ironiyle bakan, ötekine özen gösteren ve yaşamın zenginliğine saygı duyan bir etiğe dayanır.”
Bu nedenlerle adalet ve eşitlik gibi etik değerlere dayanan ve bu değerlere ulaşmayı hedefleyen hukukun bu anlamda barışın ahlakiliğini sağlaması görevidir. Bunun sağlanamadığı yerde barış tehlikededir. Ve bireyi hiçe sayan bir hukuk düzeni hukuk adını taşımaya hak kazanamaz. Bu durumda devletin kullandığı şiddet de hukukun dışında kalır ve güç kullanıp uygulayanlar meşruiyet dışına çıkmış olurlar.
ÜMİT KARDAŞ
Emekli Askeri Hâkim
-
Gökdelenlere karşı olmak
Yıllardır gökdelenlerle ilgili olarak mimarlık etkinliklerinde ve çeşitli yazılarımda hep dile getirdiğim “ben gökdelenlere karşı değilim, ancak gökdelenlerin yapıldığı yerleri uygun bulmuyorum” şeklindeki söylemim birçok kişi tarafından, benim genelde gökdelene karşı olduğum şeklinde dillendirilmiştir. Peki, ya şimdi?
Bu tür yanlış değerlendirmelere üzülsem de maalesef yapılacak çok fazla bir şeyin olmadığının bilincindeydim.
Ancak, bu yazımla, söz konusu konuya bir açıklık getirmek istiyorum. “Keşke yukarıdaki değerlendirme doğru olsaydı.”
Neden karşıyım?
Başka bir deyişle, ben bundan böyle İstanbul’da nerede olursa olsun gökdelenlerin kentsel doku içinde hepsine karşıyım... Topyekün karşı olmamın başlıca nedenleri şunlardır:
* İstanbul’da, gökdelenler bir imar planı çerçevesinde tasarlansa da, imar planlarında verilen inşaat emsali tasarımın en önemli, çoğu kez de tek plan kriteri olarak değerlendiriliyor.
Yapının yüksekliği serbesttir ifadesi de imar planında yer aldı mı, projeler bazı kurullardan geçse de söz konusu gökdelenin kent siluetini nasıl etkileyeceği konusu yeterince araştırılmadan yapımına izin veriliyor.
Topoğrafya okunmuyor
* Kent siluetinin İstanbul’un, hem Avrupa, hem de Asya yakasında son on beş yılda nasıl değiştiğini hepimiz tanık olduk. Adeta, İstanbul Beyoğlu yakası tanınmaz hale geldi. Gökdelen uygulamaları olmadan İstanbul’un doğal topoğrafyasını okumak olanaklı idi, bugün ise bu topoğrafyanın gökdelen çatı uçlarının birleştirilmesinden oluşan bir çizgi nedeniyle algılanması olanaksızlaştı. Ne doğal tepeleri ne de vadiler fark ediliyor. Şanghay, Hong Kong olmayı marifet zannetik, keşke örnek olarak Viyana’yı, Berlin’i veya Londra’yı alsaydık.
Altyapı sorunları
* Bilindiği gibi gökdelenler bulundukları yerlerde noktasal olarak her türlü yoğunluğu artıran bir unsurdur. Mevcut kent içi nüfus ve yapı yoğunluğunun gerektiği gibi İstanbul’umuzun yine mevcut altyapısı tarafından yeterince karşılandığı söylenemez. Bu yetersiz sistemin gökdelenlerce noktasal olarak yüklenmesi kentin altyapı koşullarını daha da olumsuz hale getirmektedir. Bu olumsuzluğu İstanbul’un kent içi ulaşım sisteminde çok açık bir biçimde görüyoruz. Bazen 2 veya 3 km.’lik uzaklık için özel araba ile 1 saat harcıyoruz. Kuvvetli bir sağanakta, rögar kapaklarından sular fışkırıyor ve bodrum katlarını su basıyor.
Mikro klima
* Gökdelenlerin var olan kent içi dokusunda inşa edilmesi, çevresindeki yapıların güneşini, rüzgârını, kısaca bölgenin mikro klimasını olumsuz etkilemektedir. Dolayısıyla, gökdelenler kentlilerin yaşam kalitesini bozmaktadır...
Ekonomik etkisi
* Yukarıda değindiğim noktalar dışında topyekün gökdelene karşı olmamın diğer nedenleri arasında, gökdelenlerin sosyolojik ve ekonomik olumsuz gelişmelere aracı olmasıdır. Öncelikle, yapıların üretim maliyeti, 7-8 katlı yapılardan çok daha fazladır. Ayrıca, yapıların (işletme) giderleri, örneğin güvenlik giderleri, yangına karşı alınan önlemler, asansörlerin bakım ve onarımı temizlik giderleri çok yüksektir. Yine gökdelenlerde kira bedelleri de yüksek olup, tüm bu giderler hizmet ve üretim bedellerine ve mallarına yansımaktadır. Ayrıca, gökdelenlerin dünyada esas çıkış noktası, bu yapıların prestij yapısı olmasıdır. Başka bir deyişle, bazı kişilerce veya kurumlarca bu yapılarda çalışmak, bu yapılara sahip olmak kendilerine prestij sağlamaktadır.
Bu görüş veya gözlem yanlış değildir. Ancak, sosyal yönden de haksız rekabet doğuran bu durumdan da mutlu olmayan birçok işadamının da varlığı unutulmamalıdır. Kuşkusuz, bu tür görüşlerin sosyal adalet sorunsalını çözmüş ülkelerde pek anlamı yok olsa da, bizim gibi ülkelerde bu konuların tartışılmasının halen güncel olduğu düşüncesindeyim.
Sonuç olarak, bugün İstanbul’da ve bu imar etkinlik sistemi içinde, özellikle de kent dokusu olan bölgelerde gökdelene karşı olduğumu, bir kez daha belirtmek isterim. İstanbul’un, tarihi kent dokusunu ve siluetini yok etmek demek, kentlinin belleğini silmekten başka bir şey değildir. İnsanların anıları, onları gerçek kentli kılan en önemli öğedir. Artık, bu gökdelenlere dur diyelim... İstanbul’u tanınmaz hale getirmeyelim!
Prof. Dr. METE TAPAN
İstanbul Arel Üniv.
Fen Bil. Enst. Müdürü
Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları
Günün Köşe Yazıları
Video Haberler
- Asgari ücret artarsa verimlilik artar
- Yankı Bağcıoğlu'ndan Suriye uyarısı:
- CHP'li Günaydın'dan Bakan Tekin'e tepki!
- Yeni Doğan çetesi davasında çarpıcı itiraflar
- Canlı tarih müzesi Hisart 10. yılında!
- Teğmenler Yüksek Disiplin Kurulu'na sevk ediliyor
- Tarihçi Yusuf Halaçoğlu'ndan şok iddialar
- TBMM'de 'Etki Ajanlığı' düzenlemesi tartışılacak: Amaç m
- Pera Palas'ta Atatürk Müze Odası
- İmamoğlu’ndan 10 Kasım paylaşımı!
En Çok Okunan Haberler
- Rus basını yazdı: Esad ailesini Rusya'da neler bekliyor?
- Yeni Ortadoğu projesi eşbaşkanı
- Esad'a ikinci darbe
- İmamoğlu'ndan Erdoğan'a sert çıkış!
- ‘Yumurtacı müdire’ soruşturması
- Çanakkale'de korkutan deprem!
- Naci Görür'den korkutan uyarı
- 6 asker şehit olmuştu
- Kurum, şişeyi elinin tersiyle fırlattı
- ‘Toprak bütünlüğü’ masalı ve Suriye: İmkânsız bir ülke