Pınar Öğünç

İki oğul iki acı

15 Eylül 2015 Salı

Savaşın fenalığını anlatmaya yarattığı yıkımdan başlıyoruz. Haliyle böyle. Savaşın “taraflarının” acısı sanki bir tartının iki kefesine konuyor. Savaşı konuşmaya önce akıldışılığından başlamak gerekiyor belki; savaşmamayı böyle, akılla seçmek gerekiyor. Yoksa Recep ile Rıdvan'ı ne yapacağız?

Erzurum merkeze 200 km uzaklıktaki Karaçoban ilçesinde, Kırımkaya mahallesindeyiz. Tek katlı taziye evinin bir köşesinde iki gencin fotoğrafları duruyor: Recep ile Rıdvan. Baktığınızda onlar bu savaşın iki “tarafı”. Biri asker, biri PKK'li. İkisi de hayatta değil artık. İkisi de bir tarafın “şehidi”. İçeride, kimi dolu yan yana yüzlerce sandalye. Sandalyeler o kadar çok ki sanki yan yana kapıdan çıkıp Kırımkaya'dan Hınıs'ın dere kenarlarına, Pasinler Ovası'na uzanıyorlar; kış için balyanlanmış saman yığınları, tezek konileri arasından uzanıp Sivas'a, Ankara'ya, Mersin'e, Samsun'a uzanıyorlar. Türkiye'nin taziye evi burası. İki baba yan yanalar, taziyeleri birlikte kabul ediyorlar.

22 yaşındaki Recep Beycur, 19 Ağustos'ta PKK'nin düzenlediği bombalı saldırıda ölen yedi erden biriydi. 23 yaşındaki PKK'li Rıdvan İpek, 4 Eylül'de Tunceli'de bir karakola yaptıkları iki kişilik saldırı sırasında, çatışmada öldü. Bir polis memuru da hayatını kaybetti.

Recep ve Rıdvan teyze çocuklarıydı, ötesi can dostuydular. Peki ne oldu da, şimdi Kırımkaya Mezarlığı'nda 20 metre arayla yatıyorlar? İşte bunu anlamak zorundayız.

“Ben hayatı çok seviyorum”

Köyde sevilen gençler ikisi de. Ailelerin çoğu büyük kentlere göç vermiş; önce Rıdvan, sekiz yıl evvel akrabalarının yanına İstanbul'a geliyor. Bir süre sonra da birlikte oyanayarak büyüdüğü, okulda aynı sırada okuduğu Recep... Aynı evde kalıyorlar, kıyafetleri ortak neredeyse. Rıdvan'ın PKK'ye katılacağı 2012'nin Ekim ayına kadar Esenyurt'ta hep aynı tekstil atölyelerinde çalışıyorlar.

Kot zımparalıyorlar. Onlarla çalışan 19 yaşındaki Ümit İpek, Rıdvan'ın amca oğlu, Recep'in dayısı. Birlikte olduklarından iş çok koymuyor onlara, İstanbul'u birlikte gezdiklerini anlatıyor. Askerde her gece telefonda konuştuğu Recep Abisinin “Naber yeğeeeen” diye seslenişini özlüyor.

Rıdvan da, Recep de arabesk rap seviyor. HayalCash, Arsız Bela; kendilerinikine benzer dünyalardan çıkmış rapçileri seviyorlar. Acılı, öfkeli, damardan. Hatta Rıdvan rap söylüyor da. Recep'in telefonunda her zaman Rıdvan'ın kayıtları var. Sonra birini ben de dinleyeceğim; hayata, kadere isyan şarkıları yapmış Rıdvan.

Acaba PKK'ye katılmak istediğini ilk ne zaman söyledi Recep'e? Söyledi mi Rıdvan'ın annesi Adul İpek, boynunda Rıdvan'ın poşusu, Recep'in Rıdvan'ın arkasından günlerce ağladığını ama sonra onu teselli ettiğini söylüyor.

“Yaşadıklarından sonra Rıdvan bunu istedi” diye yatıştırmış annesini. İç mimarlık okuyan akrabası, akranı Barış İpek'e 2012'de dağa çıkmadan son telefon mesajı: “Ben hayatı çok seviyorum”. Peki ne yaşamış Rıdvan?

Kürtçe yüzünden işkence

Üzerinde tesiri büyük iki hadise var. “Daha 15'inde yok idi” diyor annesi, Rıdvan elindeki bir dergi yüzünden İstanbul'da trende gözaltına alınıyor. Gerçek bir gözaltı da değil, üç gün işkence gördüğünü anlatıyor babası Ramis İpek.

Bir de telefonda Kürtçe konuşurken karakola götürülmüşlüğü var. Bozuk para dolu poşetle yüzüne yüzüne vurulduğunu anlatıyor annesi öfkeden sesi titreyerek. “Hadi ben Türkçe biliyorum, bilmeyen akrabalarıyla tabii Kürtçe konuşacak bu çocuk. Anadili bu, hakkı.” diye haykırıyor. 2012'de dağa çıkmasının ardından başlayan çözüm sürecine yaşı daha fazla olanlar temkinle yaklaşıyor ama gençler “Süreç başladı, belki Rıdvan da döner” diye umduklarını anlatıyor. Baba Ramis İpek, o süre zarfında bir kez görmüş oğlunu; “O zaman gerilla geri çekilmeyi düşünüyordu. O da Dersim'den Kandil'e gideceklerdendi, kalekollar yapılınca, protestolarda insanlar ölünce durdu” diyor.

“Askere isteyerek gitti”

Erzurum'un Muş'a yakın Kürt köylerinden Kırımkaya'nın 90'lı yılları, komşularının güvenlik güçleri tarafından güpegündüz öldürülüp ertesi gün “Bir PKK'lı ölü ele geçirildi” haberleriyle geçmiş. Şöyle söyleyelim, asker şehidin babası Selahattin Beycur'un tabanlarının altı hâlâ sızlıyorsa, 90'larda köy okulunun önünde saatlerce kazma sapıyla asker tarafından dövülmesi yüzünden.

Gözleri dolarak yedi ay önce oğlunu davul zurnayla nasıl askere uğurladığını anlatıyor şimdi Selahattin Beycur. Eliyle Siirt, Şirvan'daki birliğine teslim etmiş. “Severek, isteyerek gitti” diyor. Zaten İstanbul'da bir sevdiği varmış, arkadaşları takı parası biriktirdiğini, askerden sonra evlenmek istediğini söylüyor Recep'in.

Recep'in öldüğünü biliyor muydu?

Kafama takılan bir şey var, Rıdvan, Recep'in askerde bir PKK saldırısı sonucu öldüğünü biliyor muydu? İkisinin ölümü arasında iki hafta var. Bir sessizlik oluyor. Bir akraba “Duyduğunu biliyoruz” diyor usulca. Rıdvan'ın ölümünden sonra HPG'nin yaptığı açıklamada bu iki kişilik karakol baskınının “saha komutanlığı bilgisi ve onayı dışında fedai bir eylem” olduğu yazıyordu. Aynı akraba “Varto'daki kadın gerillanın fotoğrafının yayınlanması bir, Recep'in ölümü iki. Bunlar çok etkilemiş Rıdvan'ı” diyor. Peki bu ne demek? İçimizdeki kuşkuyu doğrulayacak olanlar şu an ölü. Hiçbir şeyden emin olamayız; susuyoruz. Bütün bunlar ne demek?

Belki taziye evinde böyle şey denmez ama tutamıyorum. Her iki babaya, Rıdvan'la Recep'in birbirlerini öldürebilecekleri düşüncesi aklınıza gelmedi mi, bunu düşündükçe delirmiyor musunuz, diye soruyorum. “Öyle..” diyor Ramis İpek, “savaş iki kardeşi iki cepheye koyuyor böyle...” Rıdvan'la Recep olmasa da, başka “kardeşler”, başka Rıdvanlarla Recepler birbirini öldürüyor zaten.

İçeri her girenle birlikte Fatihalar okunuyor. Oradan çıkıp annelerin taziye çadırına yürüyoruz sessizce. Gün batmadan Kırımkaya Mezarlığı'na gideceğiz bir de...

 Yarın: Anneler haykırıyor... Akrabalar Erdoğan'a hakaretten yargılanıyor...



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları

Bir tava bir kepçe 19 Nisan 2017

Günün Köşe Yazıları