Ortadoğu ülkelerinin gündeminden “asker” hemen hemen hiç düşmez; bu bölgenin bir ülkesi olan “Türkiye” için de öyle; bunun nedenine niçinine hiç uzanmadan ülkemizin günümüzdeki durumuna değinelim.
“TSK” bugün, Doğu’da ve Güneydoğu’da “çoluk-çocuk” demeden kan akıtmaya doymayan “PKK” terör örgütüne -gecikmeli de olsa- gereken yanıtı verirken -“kumpaslar”la emekli edilmiş- askerler de mahkemedeydiler.
Ne var ki bu kez, “Silivri”de değil “İstanbul Çağlayan”da “18. Asliye Ceza Mahkemesi”nde, üstelik “davacı” olarak.
“Sanıklar”sa “Silivri”de onların “sanık” sandalyesine oturtulmalarını, “hüküm” giymelerini sağlayanlar...
Kimlerdi bunlar? “TÜBİTAK”ın üç çalışanı, üç bilim adamı (!): “Hayrettin Bahşi”, “Tahsin Türköz”, “Erdem Alparslan”.
Anımsanacağı gibi bu “üçlü”nün hazırladığı “19.2.2010” tarihli “bilirkişi raporu”na dayanılarak tutuklamalar yapılmış, mahkeme yine bu “üçlü”nün bu raporunu “gerekçe” göstererek, haklarında -onlarca yıl-“hüküm” tesis etmişti.
Oysa bu “üçlü”nün bilirkişi raporunun, “bilimsel gerekçeler”e aykırı olduğu -sözde delil-“dijital veriler”in içeriklerinin de türlü yalan- dolanlarla değiştirilerek gerçeği olduğundan başka türlü gösterdikleri - yurtiçi ve yurtdışı- raporlarla kanıtlanmıştı ve bu durum açıkça biliniyordu; dolaysiyle bu “üçlü”, “adil yargılama” hakkını “ihlal” edecek bir rapor hazırlamışlardı...
Gelelim bu “üçlü”nün nasıl oluşturulduğuna; “Balyoz Davası”nda soruşturmayı yürüten “Özel Yetkili İstanbul Cumhuriyet Savcısı Bilal Bayrak-tar” TÜBİTAK’tan “dijital veriler”in incelenmesini, bunun için de “Hayrettin Bahşi”nin görevlendirilmesini ister; ayrıca aynı gün bu “Hayrettin Bahşi” -zorunlu olan-“yemin”i de yapar, “Savcı B. Bayraktar”ın huzurunda (4.2.2010)
Oysa TÜBİTAK’ın, “H. Bahşi”nin görevlendirilmesine verdiği olumlu yanıt, “Savcı”nın eline “15 gün” sonra “19.2.2010”da ulaşır... Bu durumda “H. Bahşi”; henüz ataması yapılmadan çok önce başlatılmıştır görevine... “Nasıl oluyor” demeyin; beterin beteri var...
Sözü edilen bilirkişi raporunda, “H. Bahşi” ile birlikte “T. Türköz” ve “E. Alparslan”ın da imzaları var; oysa bu kişilere - zorunlu olan-“yemin” ettirilmemiş; dolaysiyle hiç “görevlendirilmemişler!”...
“Hukukçular” bu “üçlü”nün, “Savcı B. Bayraktar” ile birlikte hareket ettiklerini, böylece burada “örgütlü bir suç”un söz konusu olduğunu belirtiyorlar.
Peki, bütün bunlar olup biterken “iktidar” yani “R.T. Erdoğan” ne yapıyordu?
Dönemin “Başbakanı Erdoğan”, “Ruanda Hukuku”nu yaya bırakan bu “Silivri Hukuku”nun oluşması için gereken ilk adımı, kendisini “SAVCI” olarak atayıp başlattığı için, “Silivri”de yaşananları, yaşatılanları yıllar boyu “keyif”le izlerken bir de baktı ki, “aa...” aldatılmış; tıpkı çocuklar gibi...
Üstelik, Fethullah Gülen’in örgütü “FETÖ” tarafından... Kurdukları “paralel yapı”yı oluşturan yargıçların, savcıların, Emniyetçilerin, gazetecilerin birlikte oluşturdukları “kumpaslar” yoluyla...
Ne var ki “kumpas mağdurları”nın, “Anayasa Mahkemesi”nce verilen “yeniden yargılama” kararıyla özgürlüklerine kavuşması, “hak arama ve gerçeği” gün yüzüne çıkarma savaşımlarının “ilk” aşamasıydı.
Sıra, “kumpasları düzenleyenler”in, bir bir “yargı” önüne çıkarılmasını sağlayacak “ikinci” aşamadaydı; işte bu “üçlü”nün yargılanması bu aşamanın bir adımı...
Sanırım ardından bu “üçlü”nün raporunun “düzmece” olduğunu bile bile “Balyoz Davası”nı yürüten “yargıçlar”, “savcılar” da sıraya girecek.
Bu, “kaçınılmaz!”...
“Üçüncü” aşama da, bütün bunları öylece izleyip, ardından “Aldatıldım! Aldatıldık!” diyenlerin yargı önünde hesap vermeleri; kumpas mağdurları, askerler “Adil yargı önünde!” diyerek “not” düşüyorlar...
Dava sürüyor
Yazarın Son Yazıları
Erasmus
“Değerli dostlar bugün, ‘12 Mart günü’, Ulusal Kurtuluş Savaşı sürecinin önemli tarihlerinden birini oluşturur.
‘Manifesto!’
‘Elli Yıl’
Haddini Bil!
Bölme mi? Parçalama mı?..
‘Kıht-ı rical!’
‘Aşı’ ve ‘mumlar’
Siyasal terör!
‘Geleceksizlik!’
Yeni bir kavram dolayısıyla...
İlk gün
İsmet İNÖNÜ
‘Şikâyetname’
‘Şeriat bizim hukukumuzdur!’
‘Rüzgâr eken fırtına biçer!’
‘Hukuk Devleti’ mi? ‘Kişi Devleti’ mi?
Depremle birlikte yaşamak
‘Kıht-ı Rical’
‘Quo vadis?’
Dünya Kız Çocukları Günü
‘26 Eylül’ dolaysiyle!
Yarın ‘26 Eylül Dil Bayramı’!
‘Torpil’
İlahiyatçı ne diyor?
Yine mi?
‘Ağustos’ ayı
‘Bir fikir gazetesinde otuz yıl’
‘Mecelle’
Lozan’dan Lozan’a!
‘24 Temmuz Lozan Günü’
86 yıllık...
Düğme
Bir zamanlar...
‘Kavrulmak’ ve ‘savrulmak’
Ekonomiye sıra nasıl gelsin ki?
‘65 yaş üstü’
‘Ben ben ben demokrasisi!
İkileşti mi?
“Çekildik...