Suskunluk sarmalı

23 Eylül 2015 Çarşamba

“Dünya hep bu kadar fena bir yer miydi” diye sordu oğlan çocuğu.
Güneş batıyordu ve biz kumsalda yaşlı bir köpeğin başını okşuyorduk.
“Evet” dedim “Maalesef hep böyleydi.”
Az önce annesiyle konuştuklarımızı dinlemişti. Mültecilerden bahsetmiştik, sınırlardan, göçlerden ve savaştan.
O, o sırada kumsalda kumdan kaleler yapıyordu. Sonra onları üzerine su dökerek yıkıyordu. Sonra tekrar yapıyordu, tekrar yıkıyordu...
“Dün biz restoranda yemek yerken yanımızdan geçtiler. Benim yaşımda bir çocuk da vardı aralarında” dedi.
Cesaretimi topladım ve sordum.
“Ne hissettin onlarla karşılaşınca?”
“Sinirlendim, çok sinirlendim” diye cevap verdi. Konuşurken bana değil başını okşadığı yaşlı köpeğe bakıyordu.
“Sinirlendim çünkü hiçbir şey yapmadık. O kadar kalabalıktık hiç kimse kalkıp onlara yardım etmedi. Ben çok üzüldüm, çok utandım.”
Söylemiyordu ama annesinden dinlemiştim; utanmak ya da üzülmekle yetinmemiş, aniden masadan kalkıp yedi sekiz kişilik Suriyeli gruba doğru koşmuş, elindeki sürpriz yumurtayı hiçbir şey söylemeden yaşıtı çocuğa verip geri gelmişti.
Sekiz yaşında bir oğlan çocuğu, bir sahil kasabasında yetişkinleri kasıp kavuran suskunluk sarmalından sıyrılmış, çoğumuzun yapmadığı, yapamadığı şeyi yapmıştı.
“Suskunluk sarmalı”, bir siyaset bilimi ve kitle iletişim teorisi.
Alman siyaset bilimci Elisabeth Noelle- Neumann tarafından geliştirilmiş.
Bu teori insanların tanık oldukları yanlışlar karşısında neden kitleler halinde suskun kaldıklarını açıklıyor.
Noelle-Neumann’a göre “dışlanma korkusu” sarmalın başlangıç noktasını oluşturuyor.
Bunu kanıtlamak için yapılan bir deney var. Deneklere, birinde üç farklı uzunlukta çizginin, diğerinde de tek bir çizginin olduğu iki kart dağıtılıyor. Çizgiler A, B, C ve X harfleriyle adlandırılıyor.
Soruda, üç çizginin olduğu kartta hangi çizginin diğer karttaki X çizgisiyle aynı uzunlukta olduğu soruluyor.
Deneyin yapıldığı odadaki sahte denekler yanlış cevap vermekle, B çizgisinin X ile aynı uzunlukta olduğunu söylemekle görevli. Gerçek denek, doğru bildiğini değil çoğunluğun söylediğini söylüyor; doğru cevabın C çizgisi olduğunu gördüğü halde odadaki diğer deneklerle ters düşmemek için o da B çizgisini seçiyor.
Bu deney basit ve korkunç bir gerçeğin işareti.
Eğer savunduğunuz fikir, mensubu olduğunuz toplum nezdinde kabul görmeyecekse, dışlanma endişesiyle susarsınız; doğru bildiğiniz şeyleri savunmaktan vazgeçersiniz. Kitlesel bir katlanma psikolojisiyle olan bitene seyirci kalırsınız.
Ancak fikirlerinizin başkaları tarafından desteklenme ihtimalini sezerseniz onları açıkça savunma cesareti gösterebilirsiniz.
Aykırı fikirler, düzeni bozacak çıkışlar suskunluk sarmalı içinde eriyip gider.
Belki etrafınızda sizin gibi düşünen binler vardır ama hepiniz korktuğunuz ve sustuğunuz için bu sarmal büyüdükçe büyür.
Bu suskunluğun desteklenmesinde medyanın büyük etkisi var.
Aslında olağan olmayan yığınla şeyi, medya kitlelerin gözünde olağanlaştırıp sıradanlaştırıyor.
Doğrunun ne olduğunu topluma o belletiyor; geçerli yargıları o tanımlıyor.
Toplumsal algı, medya yoluyla kanıksama hastalığına kapıldığında suskunluk sarmalı büyüdükçe büyüyor.
Kendi görüşlerinin toplum nezdinde “kabul görmeyeceğini” bilen ama yine de kaybedecek bir şeyleri olmadığına inanarak “sarmaldan” çıkan, her zaman azınlıkta kalacağının farkında olarak görüşlerinden taviz vermeyen kişilere toplumda yer yok.
Onlar ya hapishaneye, ya tımarhaneye ya da yalnızlığa mahkûm.
İşte, kalabalık bir restoranda sadece sekiz yaşındaki bir oğlan çocuğunu delirten ve yetişkinleri kendi sarmalında eriten bu çirkin kitlesel suskunluk yüzünden...
Evet, dünya hep bu kadar fena bir yer.
İnsan hep bu kadar fena bir şey.  



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları

Yanık saraylar 4 Ağustos 2021
Patron çıldırdı 30 Temmuz 2021

Günün Köşe Yazıları