Ben senin beni öldürme ihtimalini sevdim

11 Kasım 2015 Çarşamba

Kadın hoppadır, adam kıskanır.
Kadın dayak yer, adam dayak atar.
Kadın ölür, adam öldürür.
Roller sabit, senaryo aynı, final hep kanlı.
Rolleri ahlak dağıtır; senaryoyu toplum yazar; ve kime sorsanız finali “kader” yapar.
Hukuk bile bir noktadan sonra “kader” masalına kanar.
O da dilini bu ahlaka ve senaryoya göre kurar; katili kader kurbanı sayar ve namus cinayeti yüzünden öldürülen kadının üzerine ilk toprağı o atar.
Kadın hoppadır... Erkekliğe dil uzatır... Tahrikte ustadır... Erkeğin aklını karıştırır, sabrını taşırır.
Boğazına dayanan o keskin bıçak, kökü inançta dalları yatakta olan ahlakın kadim kiniyle bilenir.
Bıçağın üzerindeki kan hukuki hoşgörüyle temizlenir.
Ceset nihayetinde uçsuz bucaksız bir “aile” mezarlığına lekeli bir akraba olarak gömülür.
Zaman zaman o mezarları açıyoruz ve ölüleri yeniden gün ışığına çıkarıyoruz.
Cevabını aslında çok iyi bildiğimiz bir soruyu birbirimize tekrar tekrar soruyoruz.
Erkekler kadınları nasıl oluyor da bu kadar kolay öldürüyorlar?
Bunun bir sürü cevabı var; ama o cevaplar sonucu değiştirmiyor.
Belki de sonucun değişmesi için önce soruyu değiştirmemiz gerekiyor:
Kadınlar kendilerini öldürebilecek erkekleri nasıl oluyor da çok seviyorlar?
Erkekler tarafından öldürülen kadınlar, sanıyor musunuz ki, o erkekleri hiç sevmediler.
Onlar, aksine hep o erkekleri sevdiler.
Çünkü cellatlarına âşık olmayı annelerinden öğrendiler.
Tutkuyla şiddet arasındaki o ihtimal köprüsünde, katilleriyle defalarca ve defalarca seviştiler.
Sonra kızlarına aynı şeyi öğrettiler; babalarından korkmayı ve korktukları adama âşık olmayı.
Oğullarına aynı yolu gösterdiler; babaları gibi güçlü olmayı ve güç gösterileriyle hayatta kalmayı.
Erkekler tarafından dövülen kadınlar...
Doğurdukları kızları kendileri sindirdiler; doğurdukları erkekleri kendileri köpürttüler.
Babalarından korkarak büyüyen kadınlar...
Kocalarından korkarak yaşadılar ve “aslan gibi” oğullarını kadınların üzerine saldılar.
Korkak annelerin büyüttüğü kızlar...
Korktukları ilk erkeğin koynuna ölümcül bir cesaretle girdiler.
Uzun saçlarını romantik bir korkuyla ören kızlar...
Tutkulu bir erkek tarafından öldürülme ihtimalini aşk bildiler.
Nesiller... Hep bu döngünün kısırlığında doğup büyüdüler.
Tutkuyu, hukuktan önce bizzat kendileri cinayet için hafifletici bir sebep olarak gördüler.
O yüzden hukuk tarihi “Seviyordum, öldürdüm hâkim bey” savunmalarıyla dolu.
Aşk sandığımız şey...
Doğanın gerçekleriyle hiçbir ilişkisi olmayan ama iktidarın anahtarlarından sayılan toplumsal ahlakın pençesinde, öle öldüre süre giden bir cinnet efsanesi...
Bu efsaneyi yaratan da biziz yaşatan da...
Aşkla bıçağı kadının karnına saplayan adamın tutkusu hangimize, ne kadar yabancı?
Ya da ahlaksız bir kadın olmanın utancı?
Şimdiye kadar belki kimseyi, tutkuyla sevdiğiniz için öldürmediniz.
Ve tutkuyla sevildiğiniz için henüz kimse tarafından öldürülmediniz.
Yine de kendi ahlak anlayışınıza ve sevme ve sevilme biçiminize bir daha bakın.
İçinde bir tehlike...
Hiç mi yok?  



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları

Yanık saraylar 4 Ağustos 2021
Patron çıldırdı 30 Temmuz 2021

Günün Köşe Yazıları