Mehter adımıyla Viyana

22 Eylül 2024 Pazar

Viyana’yı mihmandarla gezmeye kalkarsanız Türklerin kuşatma bozgunu masallarını dinlemek zorundasınız.

Kendi başınıza dolaşmak isterseniz bu kez de kentin tadına varmanız çok zor.

Sadrazam Kara Mustafa Paşa, bozgunun bedelini kellesini Padişah Avcı Mehmet’e teslim ederek ödemiş.

Bu arada Viyana’da kelle paça değil de bu “kelle”-“gülle” olgusunu es geçmeniz mümkün değil.

1529 ve 1663 yılındaki kuşatmalarda atılan gülleler, zincir ve halka takılıp kolye gibi küpe gibi birçok kilisenin, katedralin duvarlarını ve çevresini süslüyor.

Viyana’yı iki kez kuşatmışız: 1529 ve 1663.

Otuz bin çadırla kenti saran Türklerin üç hilalli bayraklarından esinlenen kadınlar, kilerlerindeki kalan unla yaptıkları çöreklere ay biçimini vermişler. (Croissant, Fransızca’da ay anlamına geliyor)

“Kelle” deyince elbette “Türk kellesi” akla geliyor. Antikacılarda veya bit pazarlarında bronzdan sarıklı Türk kellesi şeklinde kapı tokmağı ile karşılaşmak mümkün.

“Kapı tokmağı ile Türk kellesi ne alaka?” demeyin lütfen. Kapının dışında asılı kalmış olması, yeterince mesaj yüklü.

Türk korkusu Viyana’nın tarihine sinmiş. Kentin ortasındaki ünlü Saint Stephen kilisesinin tepesine bronzdan bir hilal konmuş. Ve 150 yıl boyunca orada kalmış, Türk topçuları bir daha gelirlerse kiliseyi topa tutmasınlar diye...

Yeniçeriler, Viyana’ya topluca girememişler ama tek tek içeri sızmayı başarmışlar.

İlber Ortaylı’nın yazdığına göre, Viyana’nın eski telefon rehberlerinde çok sayıda yeniçeri sülalesinden Osmanlı asıllı Avusturyalı görmek mümkündü.

Bunlar arasında baronluğa kadar yükselenler bile varmış.

Türklere artık pek barbar gözüyle bakılmıyor. Hatta sempatik ve topluma karışmayı beceren insanlar olarak bile nitelendiriliyorlar.

Eski bir bira reklamında anlatıldığı gibi.

“Türkler Viyana’yı ateş altına aldıklarında bira fıçılarımız da isabet aldı. Türk askerleri biralarımızı içtiler. Hem biranın kalitesinden hem de mutluluktan yönlerini şaşırdılar. İçlerindeki iyilik ortaya çıktı ve Viyanalıların arasına karışarak, mutlu mutlu yaşadılar.”

Türklerin, birçoğu da çadırlarını, ağırlıklarını, araç gereçlerini bırakarak geriye döndüler. Bunlar arasında mehter takımı da vardı. Dönüşte marş çalmaya gerek olmadığı için enstrümanlarını yanlarına almadılar. Böylece yüzlerce bando enstrümanı Avusturyalıların eline geçti.

Müzikolog Gerhard Stradner’e göre bugün Avrupa orkestralarında kullanılan birçok enstrüman Türkler eliyle kendilerine ulaştı (Kudüm, bas davul, davula alttan vurmaya yarayan tokmak ve mekanizması, ziller, nakkare, nısfiye denilen bir tür zurna).

Türklerin Batı müziği repertuvarına yaptığı katkıyı (Türk Marşı) Mozart’ın evini dolaşırken mihmandardan dinliyorsunuz.

Valsini değilse de Batı’daki Türk konulu ilk operayı ise Johann Wolfgang Franck bestelemiş. Yıllarca Fransa ve İtalya’da sahnelenmiş.

Operanın adı mı?

“Kara Mustafa Pascha”

Viyana kahve demek. İçecek olarak ve oturacak yer olarak kahve. Kahvenin buradaki tarihi de Viyana kuşatmasıyla başlamış. Viyanalılar kahve keyfini de kahveyi de Türklerin kapılarına dayanmaları sayesinde öğrendiler.

1663’te Avusturya İmparatoru, yeniçerilerin arasına karışıp casusluk yapan Franz Georg Kolschitzky’i ödüllendirmek istemiş. Türklerden gördüğü kahvenin ülkeye ithal edilmesi ve kendisine de kentin merkezinde bir kahvehane açma izni verilmiş. 

Viyana’ya kahve ve kahvehane keyfi böylece girmiş. “Kipferl” denen ve kuşatmayı simgeleyen küçük ay biçiminde çörekler de kahve ile birlikte ikram ediliyor.

Viyana’yı mehter adımlarıyla dolaşmak gerek. Yorulmak sorun değil. Her köşeyi dönünce dinlenecek bir kahvehane sizi bekliyor.

Burası birkaç günde teneffüs edilecek bir kent değil. İlk işiniz, kenti boydan boya arşınlamak olmalı.

Daha sonra sıra, operalara, müzelere, yemyeşil parklara, ışıklı caddelere ve “Viyana atmosferini solumaya” gelebilir.

Viyana’da Kara Mustafa Paşa’nın dayandığı sınır kentin neredeyse içinde, Taksim ile Beşiktaş arası kadar. Biraz daha zorlasa kendi kellesini kesilmekten, bizleri de Şengen baş ağrısından kurtaracaktı.

Kısmet değilmiş.



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları

Tanrı’ya bin şükür! 15 Aralık 2024
Hasetle hasretle Demirel 8 Aralık 2024

Günün Köşe Yazıları