TC - CHP - Cumhuriyet...

24 Ocak 2016 Pazar

Cumhuriyet kurulurken kendisini gazete tanımının ötesine konumlandırmış bir yayın organı. 9 Eylül 1923’te açılan Cumhuriyet Halk Partisi’nin altı okuna benzer ilkeleri benimsediğini ilan ederek yayın hayatına başlıyor.
36 gün sonra, 29 Ekim’de Cumhuriyet ilan ediliyor. 240 gün sonra da Cumhuriyet yayın hayatına başlıyor. (7 Mayıs 1924) Yani 8 aylık bir zaman dilimi içinde, adında “cumhuriyet” olan bu üç kuruluş tüzel kişilik kazanıyor.

***

90 yıl geride kalırken bu üç kuruluşun zamanın ruhundan, iç ve dış dinamiklerden, toplumsal değişimlerden - dönüşümlerden etkilenmesi kaçınılmaz. Son 14 yılda Türkiye Cumhuriyeti’nin ucu Ortadoğu’ya açılan tehlikeli bir tünele sokulduğu cümlenin malumu.
Benzer görüşler ve kaygılar, farklı düzlemde Cumhuriyet Halk Partisi için de ortaya konuluyor.
Cumhuriyet gazetesi için de (ağzımızdan yel alsın) paralel ama çok değişik endişeler sağda solda dile getiriliyor.

***

Cumhuriyet gazetesinin vardığı son aşama “patronsuz” olması.
Hoş patronlu olduğu dönemlerde de önceliği kazanç değildi. Devletin kuruluş ilkelerini topluma benimsetmek ve cumhuriyet değerlerini yüceltmekti.
Bunu yıllarca demirbaş yazarları ve okur çoğunluğu ile bütünleşerek yürüttü. Cumhuriyet, okurlarının nazarında zaman zaman bir gazeteden çok bir “sivil toplum kuruluşu” ile “demokratik kitle örgütü” arasında bir yerde konumlandı. Gazetenin vârisleri arasındaki uyuşmazlık ve özellikle de siyasal, toplumsal ortamdan kaynaklanan çalkantılar nedeniyle Cumhuriyet birkaç kez krize girdi.

***

Bu çalkantılar çok şükür geride kaldı...
Derken, ülkenin toplumsal ve siyasal dizginleri “Keyfi Başkanlık Modeli” için her yolu mubah gören bir zihniyetin eline geçti.
Türkiye Cumhuriyeti’nin çivileri oynarken Cumhuriyet gazetesinin de bundan nasibini almaması olanaksızdı.
Nitekim “Sadece gazete veren bir gazete” olma yükümlülüğünü yerine getirdiği için bizzat Cumhurbaşkanı’nın “Onu öyle bırakmam onu!” talimatı ile Cumhuriyet’in tepedeki iki yöneticisi Silivri zindanına atıldı.
Can ile Erdem ve elbette Cumhuriyet, “Büyük Türk Milleti önünde namusu ve şerefi üzerine” yemin eden Cumhurbaşkanı’nın adaletsizliğiyle yine bir karanlık aşamaya girdi.
Bu gazete tarikat-ticaret- siyaset-kaçakçılık-terör dahil irili ufaklı karmaşık emperyalist oyunlara ve karanlık ilişkilere karşı mücadele ederken yazarlarını kurban vermiş bir gazete.
Ahmet Taner Kışlalı’dan Muammer Aksoy’a, Bahriye Üçok’tan Uğur Mumcu’ya bu gazetenin yazarları, bu ülkenin yabancı güçlerin gölgesine girmesine karşı çıktılar.
Ama ne yazık ki, Uğur Mumcu’nun öldürülme yıldönümünün arifesinde Can ve Erdem hâlâ tutuklu.

***

Şu satırlara bakar mısınız?
“Türkiye Ortadoğu kargaşasına bugün de ABD istekleri doğrultusunda karışmıştır. Ilerisi için manevra alanını şimdiden daraltmıştır.
Geleceğin siyaseti bugünkü geçici dengelere göre saptanırsa, Türkiye yarın öbür gün çok acı sürprizlerle karşılaşabilir.”

***

Mumcu bu sözleri, tam 25 yıl önce 7 Şubat 1991 günü sanki iktidarın bugünlerde düştüğü, PKK eşittir PYD tuzağını tahmin etmiş gibi söylüyor!
Belki de öldürülme nedenlerinden birisi de 25 yıl sonrayı görebilmesi idi.  



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları

Hasetle hasretle Demirel 8 Aralık 2024

Günün Köşe Yazıları