Genel başkanlar kendi kendilerini aday ilan ediyor, ardından milletvekili adaylarını da yine kendi kendilerine belirliyorlar.

Bizde demokrasi adına gerçekleşen oldu bittilerin kimisi için “reisçi sistem”, kimisi için de “güçlendirilmiş genel başkanlık sistemi” diyebiliriz.

Aday belirlenme ve aday belirleme açısından bakıldığında bu sistemlerin aralarında hemen hemen hiçbir ayrım bulunmaz...

Ancak her ikisi de genel başkanlar açısından hem çok demokratik hem de çok pratiktir.

SANDIK YÖNELİMLERİ

Profesyonel siyasetçilerin yarattığı zoraki ortamda, seçmenlerin 14 Mayıs’ta sandığa gidiş yönelimleri ikiye ayrılıyor:

1- O bir gitsin heleciler.

2- O bir gelmesin heleciler.

Sonrasında ne olacağını pek düşünen yok gibi.

Seçimde eşiği atlayıp içeri girmek isteyenlerin vaatleri ballı börek. Sanırsınız, iktidar olan, halkı bir anda cennete kavuşturacak.

Usta yazar Haldun Taner’in “On Biri Elli Dokuz” adlı bir öyküsü vardır. Öykünün kahramanı, saate bakmadan zamanı bilme yeteneğine sahip olağandışı bir insandır. Öykünün bir yerinde Haldun Taner, kahramanına “Politikacıları neye benzetiyorum biliyor musunuz” sorusunu sordurup şu yanıtı verdirir:

“Topkapı Müzesi’nde gördüğüm, istenince nihavent, istenince acemaşiran makamında çalan çalgılı eski saatlere.”

Nihavent makamındayız. Şimdilik inişli çıkışlı, neşeli, kulağa hoş gelen ezgilerin tadını çıkarın; seçimlerden sonra nasıl olsa inici makama geri döneceğiz. 

ANAYASAYI YOK SAYANLAR BİRLİĞİ

AKP-MHP koalisyonunun etekleri tutuştuğu için sağın oy deposuna, tarikat ve cemaatler havuzuna balıklama atladığı çok belli oluyor.

İnsanları domuz bağı ile bağlayıp işkence ile öldürdükten sonra cesetlerini evlerinin altına gömüp üstünde hiçbir şey olmamış gibi çoluk çocuk yemek yiyen, uyuyan, yaşayan varlıkların bağlı bulunduğu Hizbullahçılardan bile yardım bekler hale geldiler.

O Hizbullahçılar ki Türkiye’nin en karanlık aydın cinayetlerinde parmak izleri bulunur.

O cinayetler, yurtsever Emniyet müdürü ve dürüst siyaset insanı Sadettin Tantan’ın içişleri bakanlığı döneminde büyük ölçüde çözümlenmişti.

2000 yılında Hizbullah’ın Beykoz’daki örgüt evine baskın düzenlenmiş, örgüt militanlarının yaktıkları bilgisayarların donanımlarında bulunan ipuçlarından kimi dinci hücrelere (Selam-Tevhid-Kudüs Ordusu) ulaşılmıştı. Onların Ankara’da Yeni Cimşit köyü yakınlarındaki yergöstermeleri sonucu, Muammer Aksoy’u öldüren Baretta marka silahtan çıkan mermiler; Uğur Mumcu, Bahriye Üçok ve Ahmet Taner Kışlalı’yı öldüren bombalarla doğrudan uyuşan TNT patlayıcılar, fünye, kablo, çelik bilye, cep saati vb. malzemeler bulunmuştu. Soruşturma genişletilmiş, dava açılmış ve yakalanan örgüt üyeleri “silahlı çeteye üye olmak ve anayasal düzeni değiştirmeye teşebbüs” suçlarından ömür boyu hapse varan cezalara çarptırılmışlardı.

AKP-MHP koalisyonu işte bu kadrolarla bağlantılı bir siyasi hareketle işbirliğine girmektedir. 

Eğer kazanırlarsa bir kez daha seçilmek için anayasayı yok sayanlar ile zorla anayasal düzeni değiştirmek isteyenlerin birliği, ülkeyi yönetecektir!