Yaz kalabalıkları çekilmiş, plaj şezlonglarının sesi kesilmiş ama deniz hâlâ davetkâr… Türkiye’nin Ege ve Akdeniz kıyılarında eylül ve ekim aylarında yaşanan “sarı yaz”, hem doğanın hem de insanın nefes aldığı en dingin mevsim. Güneş ışığının altın tonlara döndüğü bu dönemde, deniz suyu hâlâ ılık, rüzgâr yumuşak, zaman ise sanki ağırdan akar.
Ege kıyıları sarı yazda bambaşka bir kimliğe bürünür. Yaz aylarında adım atılamayan Alaçatı sokaklarında şimdi huzur hüküm sürer. Çeşme’nin denizi hâlâ turkuaz, ama sessiz; Sığacık’ın kale içi taş sokaklarında sabah kahvesi içmek yeniden bir zevke dönüşür. Datça’da badem ağaçları dökülmeden önce son defa çiçek kokar, Bozburun’da tekneler yavaşça kış uykusuna hazırlanır.
Ayvalık ve Cunda Adası ise bu dönemde altın renkli gün batımlarının sahnesidir. Gün sonunda rüzgâr hafifler, Ege’nin tuzlu kokusu zeytin dallarına karışır.
Sarı yaz, Akdeniz’de yazdan kalma bir rüya gibidir. Kaş’ta sabah denize girmek hâlâ mümkündür ama suyun üstünde artık bir dinginlik hissi vardır. Kalkan’da begonviller solarken taş evlerin duvarları gün ışığında parıldar. Antalya’nın batısında, Adrasan ve Olympos sahilleri boşalır.
Ne yazın gürültüsü ne kışın sessizliği… Sarı yaz, denizle vedalaşmanın, doğayla yeniden buluşmanın mevsimidir.