Başlığa aldığımız bu özlü söz bize ait değil, günümüzden 500 yıl önce yaşamış ozan ve düşünür Pir Sultan Abdal, idama giderken söylemiş. Fikir ve düşünce özgürlüğünün suç sayıldığı günümüzde ne kadar da anlamlı. Devam eder ozan şu dizelerle:
“Koyun beni hak aşkına yanayım
Dönen dönsün ben dönmezem yolumdan
Yolumdan dönüp mahrum mu kalayım
Dönen dönsün ben dönmezem yolumdan.”
Fikir ve düşünce insanın en temel bilişsel özelliğidir ve olabildiğince özgür ifade edilebilmelidir, hakarete ve nefret söylemine varmadan, şiddete yol açmadan. Mahrum kaldığında bunlardan ne anlamı olur ki yaşamanın? Tarihteki başarılar, yeni buluşlar, sanattaki gelişmeler hep özgür düşüncenin ürünleridir. Düşünemeyen bireylerin oluşturduğu toplumlar her alanda geri kalmaya mahkûmdur. Düşünme sonucu üretilen fikirler yazıyla, sanatın her dalıyla ve konuşarak ifade edil(e) mediği ve paylaşıl(a)madığı sürece toplumsal katkı sağlaması olanaksızdır.
Ne yazık ki tarih boyunca ve günümüzde düşünceleri ifade özgürlüğü sürekli kısıtlanmakta ve baskı altına alınmaktadır. Bu durum zaman zaman fikir sahibinin de kendisini kısıtlamasına yani otosansüre yol açarak yolundan döndürmektedir. Yolundan dönmeyenler ise bu ilkeli duruşlarının bedelini canları ile ödemektedirler çoğu kez. Tarihte sayısız örneği vardır yolundan dönmediği için, “enelhak” dediği için hapislerde çürüyenlerin, yoksulluk içinde ölenlerin, darağaçlarında can verenlerin, yakılanların... İşte Pir Sultan, işte Nesimi ve Hallac-ı Mansur, işte Giordano Bruno yakın tarihimizden işte Rıfat Ilgaz ve Aziz Nesin…
CUMHURİYET KAZANIMLARI
Bugün neler oluyor diye baktığımızda ekranı karartılan televizyon kanalları, “zülfüyâre” dokunup ekran kararmasın diye sözlerini dikkatli seçmeye çalışan sunucular, hemen her gün gözaltına alınan gazeteciler, “zülfüyâre” dokunup hakkında dava açılan yöneticiler, sanatçılar ve hatta sıradan vatandaşlar…. İ
şin sonu nereye varır bilinmez ancak çok iyi bilinen bir şey var ki ölümü, zulmü göze alıp yolundan dönmeyenler sayesinde elde edilmiş fikir ve düşünce özgürlüğü konusundaki kazanımlar vardır. Ulu önder Atatürk öğretmenlerden, “Cumhuriyet sizlerden fikri hür, vicdanı hür, irfanı hür nesiller ister” derken Türkiye Cumhuriyeti’nin kuruluş temelinin ve yükselmesinin hür düşünme ve ifade özgürlüğüne bağlı olduğunu vurgulamıştır. Hür düşünme ve ifade özgürlüğü ise ancak laik bir eğitim sistemi ile başarılabilir. Kuşkusuz laik ve çağdaş bir eğitimin temel taşı öğretmenlerdir. Ancak her Türkiye Cumhuriyeti vatandaşına da bu konuda görev düşmektedir. Ülkenin içinde bulunduğu, düşünceye vurulan kelepçeden kurtulmak, bize emanet edilen çağdaş Cumhuriyeti yaşatmak ve çocuklarımıza miras bırakmak her meslek grubunun, her ebeveynin, her yöneticinin kısaca bu ülke, bu Cumhuriyet bizim diyen her yurttaşın asli görevi olmalıdır.