“Politikada hiçbir şey kazayla olmaz. Olmuşsa, öyle planlanmıştır!” - Franklin D. Roosevelt
Türkiye’de özellikle 19 Mart 2025 tarihinde başlayan ve adım adım uygulanan bir plan gerçekleştiriliyor. Bu planın hazırlayıcı ve uygulayıcıları;
- CHP İstanbul 38. Olağan İl Kongresi’nin iptali, 196 delegenin görevden alınması, İstanbul’un başlayan il kongre sürecinin durdurulması ve kayyım atama kararının hukuken “yok” hükmünde olduğunu,
- Seçim sonuçlarına, (referandum, kongre,kurultay sonuçlarına dair son karar merciinin Yüksek Seçim Kurulu’ olduğunu ve itiraz süresi dolduktan sonra tüm kararlarının kesin nitelik taşıyacağını,
- Asliye Hukuk Mahkemelerinin, Siyasi Partiler Kanunu, Medeni Kanun ve Dernekler Kanunu gereğince kongre iptal kararı verme yetkisinin bulunmadığını, sadece kongreye gitme zorunluluğu kararı verebileceğini, elbette biliyorlar!
BİZLER DE BİLİYORUZ!
Bu karar ve sonuçları, bütün Türkiye’nin, 60 milyondan fazla seçmenin, tüm siyasi partilerin, siyasal katılımlı demokratik bir düzende, kendi iradesinin (oy) belirleyici olacağına inanmak isteyen, demokratik değerlere sahip çıkma bilincinde olan her partiye mensup tüm bireylerin, bütün yurttaşların sorunudur! Partiler üstüdür.
DEMOKRASİ, OTOKRASİ VE EGEMENLİK
Seçim hukukuna, “özgür, eşit oy” esasına dayalı egemenlik ilkesine, Anayasaya, hukukun genel ilkelerine, siyasi etik kurallarına bütünüyle aykırı bu karar, siyasal katılım hakkının (oy kullanma, seçme ve seçilme hakkı, örgütlenme özgürlüğü) topyekûn bir ihlalidir, çok partili siyasal yaşamın ve koşullarının ortadan kaldırılmasıdır! Siyasal iktidar mahkeme kararlarıyla kendini Türkiye’nin muhalefet partilerine kayyım olarak atıyor.
Rejimin artık “biçimsel bir seçim demokrasisine” bile tahammülünün, (gereksiniminin) kalmadığının somutlaşmış aşamasıdır. Otoriter niteliği ağır basan, totaliter özellikleri de olan “niteliği belirsiz”, “hibrit” bir rejime geçişin göstergesidir.
Öncelikle Yüksek Seçim Kurulu’nun bu karara derhal itiraz etmesi zorunludur. Aksi halde, Anayasal bir kurum olarak, kuruluş ve işleyiş amacını, yetki ve sorumluluğunu yerine getirmemiş, “görevden kaçınmış” olacaktır.
Anayasaya, seçim hukukuna, “özgür, eşit oy” esasına dayalı egemenlik ilkesine, hukukun genel ilkelerine, siyasi etik kurallarına bütünüyle aykırı bu keyfi karara karşı Anayasa Mahkemesi’ nin, İçtüzük md.73 çerçevesinde, “geçici tedbir” kararı vermesi gereklidir.
DİRENME HAKKI
Çoğulcu, eşit katılımcı, erk yoğunlaşmasını bağımsız, tarafsız yargı ve denetim mekanizmalarıyla sağlamış, temel hak ve özgürlüklere dayalı, modern parlamenter demokrasiye götürecek toplumsal iradeye, toplumsal isteğe, demokrasi umuduna engel olunması karşısında, halkın “direnme hakkının” meşru olduğu unutulmamalıdır.
Aziz Nesin’ in deyimiyle, “Demokrasi, tek sese ve tek sesliliğe, tek tipe, tek adama, tek boyuta, tek yola, tek modele karşıdır. Bir ülkede ne denli çok seçenek varsa, o ülkede demokrasi o denli gelişmiş demektir!”
Demokrasiyi geliştirmek, geliştirilmesini istemek herkesin, siyasal ve ekonomik demokrasi içinde, hak, hukuki güvenlik ve adaletli bölüşüm ilkeleri temelinde, eşit ve özgür olarak yaşamak isteyen her yurttaşın görevi! Bu görev, kimsenin “kırmızı çizgilerine”, “davasının” önceliklerine, belirli bir siyasal anlayışın çemberine bırakılmayacak denli önemlidir.