Terörsüz Türkiye - İbrahim Türkeş
Olaylar Ve Görüşler
Son Köşe Yazıları

Terörsüz Türkiye - İbrahim Türkeş

30.04.2025 04:00
Güncellenme: 30.04.2025 04:00
Takip Et:

Terörsüz Türkiye evet ama yetmez. Bir o kadar da demokrasi ve demokrat Türkiye! Başta, Türkiye’nin imzaladığı uluslararası sözleşmeler olmak üzere, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’ne, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi kararlarına “önyargı” ve “dışlama” stratejisi ile bakmayan anayasa, CMK ve diğer ceza mevzuatımız ile “temel hak ve özgürlüklerin korunmasına dair evrensel ilkeleri benimsemiş hukuk devleti ve “hukukun üstünlüğü” ile güvence altına alınmış tam ve gerçek bir demokrasi!

Terörsüz Türkiye ancak böyle bir demokrasi ile sağlanabilir. An itibarıyla ülkede en yüksek oya sahip CHP’ye “Terör karşısındaki duruşunuz ve görüşünüz net değil” deyip nizamat vermeye çalışanlara verilecek yanıt da sorulacak soru da çok açıktır: İster dinci, ister bölücü, ister mafyatik olsun, terörün her türlüsüne amasız, fakatsız hayır! Peki, sizin demokrasi karşısındaki duruşunuz, tavrınız, demokrasi anlayışınız nedir? Çerçevesi ve içeriği uluslararası sözleşmelerle çizilip belirlenmiş, aklın özgürleşmesinin ürünü olan “özgürlükçü” demokrasiden mi yanasınız, yoksa “milli ve manevi değerler” diyerek çerçevesini çizip içeriğini kendiniz belirlediğiniz tıpkı Rusya’daki gibi, tıpkı Macaristan’daki gibi özgürlükleri daraltan “illiberal demokrasi”den mi?

Demokrasi, siyasal İslamla uzlaşıp tarikat ve cemaatleri devlete yerleştirmek, böylece onlara toplumsal ve siyasal meşruiyet kazandırmak mıdır, yoksa dinsel ve etnik grup aidiyetlerini kamusal alanının dışında tutan “laiklik” ilkesi ile Türkiye’yi bir İran, bir Suriye, bir Irak, bir Pakistan, bir Afganistan olmaktan kurtarmak mıdır? Terörsüz Türkiye deyip ancak iş evrensel demokrasinin değerlerini savunmaya gelince bunu “vatan hainliği” ve “şerefsizlik”le denk tutan demokrasi kaçkınlarına bu soruları sormak ve yanıt beklemek, sorana hak, sorulana yükümlülüktür.

‘YENİ PARADİGMA’

Demokrasi, “terörsüz Türkiye” paradigmasının kurucu kavramıdır.Monarşilerde, özgürlüklerin daraltıldığı illiberal demokrasilerde, yeni çözüm yolları ve ona bağlı hiçbir paradigma oluşturulamaz. Paradigma kavramını popüler kılan fizikçi ve bilim felsefecisi Thomas Kuhn, paradigmanın çöküşünü açık tanımlar üzerinde ortak anlayışa varılamamış “kavramlar örüntüsü” olmasına bağlar.

Terörü bitirmeye odaklı yeni paradigmada sorunun “terör” mü, “Kürt sorunu” mu olduğu konusunda paradigmanın bileşenleri arasında bir “kavram birliği”oluşturulamadığı gibi, bir uzlaşı da sağlanabilmiş değildir.

Bu haliyle paradigma daha baştan çökmüştür. Kaldı ki ülkemizde öncelikle bir “demokrasi” sorunu olduğu da çok açıktır. İlliberal demokratlara göre meydanlarda hak arayan milyonlar “çapulcu”, tabanı olmayan “marjinal” gruplardır. Suç örgütü kurucusu, üyesi, yöneticisi olmak artık gizli tanığın “suç uydurma” becerisine ve insafına bırakılmış, demokratik bir hukuk devletinde düşündüğünü açıklama, yazma, siyasi eleştiri yöneltme özgürlüğü kapsamındaki etkinlikler, bir suç örgütünün kurucusu, yöneticisi ya da üyesi olmak için yeterli sayılmıştır.

Dijital verilerin elde edilmesinde yasaların öngördüğü koşullara uyulmamakta, sosyal paylaşım siteleri 10-15 yıl geriye dönük olarak didik didik edilip suç delilleri uydurulmaya çalışılmaktadır. Demokrasiyi yozlaştıran bu kavram kargaşası ve hukuk devletini yerle bir eden yargı kararları ile terörü önlenmesi bir yana, teröre yeni bahaneler üretileceği açıktır.

NASH DENGESİ

Yeni paradigmanın bir başka “aşil topuğu” Nash dengesidir. Ünlü matematikçi John Nash’a göre her çözüm bir denge oyunudur. Bütün oyuncuların kendine göre en yüksek kazancı getirecek bir stratejisi vardır. Ancak bu strateji, oyundaki tek oyuncu o olmadığı için uygulanamaz, bu nedenle bir “denge” durumuna razı olunur.

Bu süreçte oyunculardan biri olan Cumhur İttifakı açısından dengenin, Anayasanın halkoylamasına gidilmeden değişmesi için gerekli 400 vekil sayısına ulaşmakla sağlanacağı açıktır. Ancak bunu sağlayan diğer oyuncu DEM Parti’nin karşılığında hangi yasal, anayasal taleplerle bu denge durumuna razı olacağı açıkça ifade edilmiş değildir. Bu belirsizlik, süreçte “Nash dengesi”nin oluşmasını engelleyen “zayıf halka”dır.

Kaldı ki bu ülkede, terörsüz Türkiye’ye “illeberal demokrasi” ile değil, “evrensel demokrasi”nin ilkeleri ile varılabileceğini savunan bir “ana damar” vardır. Millet İttifakı’nı oluşturan bu ana damar, bir “anayasa değişikliği”ni öngören süreçte yer almayacağını açıkça ifade etmiştir. Bu ana damarda ve onun en büyük taşıyıcı gövdesi olan CHP’de atan bu nabzı ölçmeyen hiçbir süreç, çözüme ulaşamayacağı gibi bunu göz ardı eden bir süreçle “Nash dengesi”ni sağlamak da olanaklı değildir.

İBRAHİM TÜRKEŞ

HUKUKÇU, FELSEFECİ