Olaylar Ve Görüşler

Türkiye’nin yönü - Aysun Palalı KÖKTAŞ

03 Ekim 2022 Pazartesi

Yaklaşık iki yüz elli yıldır yüzünü Batı’ya dönmüş, çağdaş Batı’nın bilimsel, teknolojik ve sosyoekonomik gelişme düzeyini yakalamaya ve dünyanın gelişmiş ülkeleri arasına girmeye çalışan bir Türkiye vardır.  Batı’nın gelişme düzeyini yakalama konusunda dinamizmini kaybeden Osmanlı yıkılarak tarihteki yerini almış, dinamik bir devlet-toplum yapısını ortaya çıkaran genç Cumhuriyet ise kuruluş yıllarından itibaren çok yüksek kalkınma hızına ulaşmıştır. Genç Cumhuriyetin önüne koyduğu hedef, siyasal, sosyal ve ekonomik açıdan “muasır medeniyetler seviyesini” yakalamaktı. Dış politikada macera değil, istikrar arayan bir genç cumhuriyetin tercihidir yüzünü Batı’ya dönmek. Cumhuriyet Türkiyesi, 1960’lı yılların ortalarında gelişmişlik düzeyi itibarıyla Yunanistan ile İtalya arasında bir yerdeydi. Sonraki yıllarda ise gelişmişlik endeksleri itibarıyla sürekli olarak gerileme yaşamıştır. Bugün için ise Avrupa’nın gelişmişlik düzeyi ile Türkiye’nin gelişmişlik düzeyi arasındaki fark çok açılmıştır.

AB Mİ, AVRASYA MI?

Bugüne gelindiğinde Türk dış politikası ile ilgili birçok sorun ortaya çıkmış durumdadır. Bunlardan en önemlisi yön sorunudur. Türkiye’nin yönü Batı’ya mı dönük olacaktır, Avrasya’ya mı? Avrasya’da zengin kaynaklar ve dinamik bir üretim ekonomisine eşlik eden otoriter yönetimler varken Batı’da yavaşlayan bir üretim ekonomisine eşlik eden parlamenter demokrasiler vardır. İki yüz yıllık çalkantılı mücadele sonunda Türk demokrasisi belli bir yolu kat etmiş olsa da hedeflerine ulaştığı söylenemez. Bu süreçte zaman zaman darbelerle kesintiye uğrayan demokratik işleyişe yeniden dönülmüş, darbelerle yara alan Batı ile ilişkiler, demokratik işleyişe dönüldüğünde normalleşme sürecine girmiştir.

İç dinamikleri itibarıyla güçlü ve kalıcı bir demokrasi oluşturamayan Türkiye’ye, AB’nin dışarıdan verdiği destek, sivil toplumun ve demokratik kurumların güçlenmesi açısından önemli olmuştur. İlk on yılında AB’ye uyum sürecini devam ettiren AKP iktidarı sonraları demokratikleşme süreçlerini tersine çeviren icraatlara geçmiştir. Otoriterleşmeye giden yolun açılması ise AKP ile AB arasındaki siyasi ilişkileri bozmuş ve AB tarafından ilişkilerin askıya alınması kararı alınmıştır.

TARİHSEL ANLAŞMA

AB ülkelerinde demokrasinin güçlü bir şekilde kurumsallaşmasının temel nedeni emek ile sermaye arasında yapılan bir tarihsel anlaşmadır. Bu anlaşma olmadan ne demokratik kurumlar yerleşebilir ne de coğrafyaya istikrar hâkim olabilirdi. Bu tarihsel anlaşmaya zemin hazırlayan ise Avrupa sosyal demokrasisi olmuştur. Bunu Türkiye’de siyaset yapan herkesin bilmesi ve gerekli dersi çıkarması gereklidir. AB ile ilişkiler yeniden kurulurken içeride de yapılması gereken siyasal görevler parlamenter demokrasinin ve kurumlarının yeniden tesis edilmesi olacaktır.

Her ülke var olan gücüne göre dış politikasını belirler. Dış politikada ölçeklendirme sorunu yaşayan ülkeleri bekleyen şey hüsrandır.

AYSUN PALALI KÖKTAŞ

EKONOMİST - SİYASET BİLİMCİ

CHP ANKARA İL BAŞKAN YARDIMCISI



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları


Günün Köşe Yazıları