Pınar Öğünç

Canlarına 'TAK' ettirilen kadınlar

12 Temmuz 2015 Pazar

İnsanların isimlerinin hayatlarının seyrini belirlediğine dair bir inanış vardır; nihai yargıya varmak zor. İsmi Çilem. Belki de hikâyesini hiç bilmediğimiz annesinin çektiği çilelerin bebeğiydi. İnsan el kadar insan yavrusuna Çilem ismini beyhude vermez çünkü.

İki gün önce Adana’da kocasını öldürüp de polise teslim olan 33 yaşındaki Çilem Doğan’ın polise verdiği uzunca bir ifade var elimizde. İlk dayağını evlendikten 28 gün sonra hastalandığı için yediğini anlatıyor mesela. Sokak ortasında saçından sürüklenerek tekmelenmek var anlattıkları arasında. Şimdi dokuz aylık olan kızlarını doğurmak üzereyken, hastane odasında makineye bağlıyken kocasının şiddet uyguladığından bahsediyor. Farklı defalar kocası tarafından fuhuşa zorlanmış, kocası para istiyor. Bunun kayıtları da vardır, defalarca polise şikâyette bulunmuş, kocasının uyguladığı şiddet dolayısıyla ceza aldığını söylüyor. Boşanana kadar aileler tarafından ikna edilmeye çalışıldığı gibi, boşandıktan sonra da yine çevresi tarafından “barışmaya” zorlanmış. İfadesinde belinde hep silah taşıyan kocasının onu öldürmekle tehdit ettiğini de kayda düşürmüş. Çilem’in “çilesi” böyle.

 

‘Sevgili gelecek...’

Kocası Hasan Karabulut’u öldürdüğü de, belinden çıkarıp yastığının altına koyduğu o silah. Çilem Doğan, “Kadınlar ölmesin, biraz da erkekler ölsün” demiş, eline ilk kez silah aldığı için kaç kez ateş ettiğini bilmiyor. Altıymış.

Bu ifadenin dışında iki yanında kadın polis memurlarıyla kelepçeli götürülerken fotoğrafları var Doğan’ın. Üzerindeki tişörtte “Sevgili geçmiş, bütün dersler için teşekkürler. Sevgili gelecek, ben hazırım” yazıyor İngilizce. Kim bilir hangi gün bir outlet’ten aldığı tişörtle, bir tragedya yazarı insanlığın geri kalanına mesajını daha da net vermek istemiş sanki. Kendinden emin görünüyor Çilem Doğan, rahatlamış gibi. Belki de bu hali baktıkça birilerini kızdırıyor.

Her insan öldürmenin bir hikâyesi var. Birkaçının ismini biliyoruz ama uzun zamana yayılmış sistematik şiddetin, tecavüzün sonrasında, başka çaresi kalmadığını hissederek bir “erkek cinayetinin” faili olan kadınlar var böyle. “Canına Tak Eden Kadınlar”, İletişim Yayınları’ndan geçen yıl çıkan bir kitap. Uzun yıllar adliye muhabirliği yapan Sibel Hürtaş, kocalarını, hayatlarındaki erkeği tam da bu nedenlerle öldüren kadınlarla cezaevinde görüşmüş, sekizini hikâyeleştirmiş. Bir kısmı üç santimlik üçüncü sayfa haberiydi, bir kısmı o kadar bile değil.

Hürtaş, bu kadınların ortak özelliklerini sıralıyor girişte. Çoğu erkenden, kendi rızası dışında evlendirilmiş: çoğunun şiddet gördüğü evden kaçışı aileleri tarafından engellenmiş sonra. Yoksullukla ayrıca sınanmışlar. Şahsen gördükleri fiziki ve psikolojik şiddetin dışında, çocuklarına, sevdiklerine yönelik tehditlerle ayrıca cenderedeler. Büyük kısmı öldürmeyi planlamamış. Bu tür cinayetlerde ekmek bıçağının en çok kullanılan cinayet aracı olması boşuna değil. Çoğunun daha evvel polise şikâyeti var ama en azından onun görüştüklerinden sadece biri kocasını zamanında mahkeme karşısına çıkarmayı başarmış. Ve hiçbiri pişman değil. Sonrasında belki bir canlıyı öldürmüş olmanın ağırlığıyla, ömürlerinin kalanını parmaklıklar arkasında zor koşullarda geçirecekler ama pişman değiller.

9 Ağustos 2012’de Isparta’nın Korukaya isimli köyündeki kahveye elinde kendisine düzenli olarak tecavüz eden akrabasının kafası bulunan bir çuvalla gelen Nevin Yıldırım’ın, mahkeme heyetini bunun bir ilişki olmadığna ikna etmesi gerekmişti. Aldığı müebbet cezasına itiraz şu an Yargıtay’da. Belli ki Çilem Doğan da, Nevin Yıldırım gibi, tıpkı geçen haftlarda yargılaması süren Yasemin Çakal Kaymaklı gibi, mahkemede hayatının gerçekten tehlike altında olduğunu kanıtlamak zoruna kalacak. Gerçekten öldürmeseydi ölecek miydi? Hayatta kalması, onun ölümünü bir üçüncü sayfa haberinde okumamış olmamız aleyhine işleyecek. Erkeklerin fail oldukları hallerde tıkır tıkır işleyen sudan tahrik sebepleri, iyi haller kadınlara işlemeyecek.

 

İşlemeyen hakaret

Belli ki Nevin Yıldırım gibi, Çilem Doğan da “Biraz da erkekler ölsün” cümlesiyle, yüzündeki dinginlikle böyle simgeleşecek. Peki, neden kendilerine şiddet uygulayan erkekleri öldüren kadınların hikâyeleri, insanların yüreğini soğutuyor? Adını doğru koymak, çözmeye yakınlaştırıyor. Daha dün Başbakan Ahmet Davutoğlu’nun eşi Sare Davutoğlu’nun “kadına şiddet” demenin meseleyi büyüttüğü beyanının gösterdiği gibi, politik niyetsizlikten yılmış durumda kadınlar. Her şeye rağmen kendilerine akıl verilmesinden ve de işlemeyen adalet mekanizmasından... Her kadının içinde intikamının alınmadığını hissettiği bir şiddet hikâyesi var çünkü, geçmişten aldıkları dersler var.



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları

Bir tava bir kepçe 19 Nisan 2017

Günün Köşe Yazıları