Bilip de bilmezden gelenlere... Milli Eğitim Bakanlığı, Büyük Millet Meclisinin Nisan 1920’de açılışından bir ay sonra kuruldu. Yayılmacı Polatlı’ya gelmişken Atatürk niçin bağımsızlık savaşının tam ortasında “Maarif Vekâleti”ne öncelik verdi? Niçin “eskimiş” okulları kapattırmadı? Niçin savaşın küçücük bütçesinden “Maarif Vekâleti”ne pay ayırdı?
Osmanlılık özlemiyle zıplayan, bunu Sam Amcasına da söyleten... Toplumu ithal nohuttan leblebinin “yerli milli” olduğuna inandırmaya çalışan... 1950’den bu yana Atatürk’le, cumhuriyetle hesaplaşan... 70-75 yıldır sıklıkla iktidar olan sözde milliyetçi, özde dinsele tutunan politikacıların kiminin anlamadığı, çoğunun da bile bile çarpıttığı budur! Atatürk’ün, büyük direniş sürerken eğitimi öncelemesi!
Atatürk, bir Osmanlı aydınıydı... Batıdaki düşünsel, bilimsel yükselişin kaynağını biliyordu. İmparatorluğun dinselleşen eğitimini yayılmacıya teslim ederek çöküşe gittiğini ilk görendi. O halka, halk ona inandı. Bağımsızlık savaşı kesinkes kazanılacaktı. Kurulacak yeni devletin cumhuriyet olmasına, yazısının, dilinin yenileşmesine savaş başlamadan karar vermişti. Yeni devlet “muasır” laik eğitimle yükselecekti.
Keşke din devleti düşü kuranlar, çakma tarihçilerin balonlarıyla uçmasa... Osmanlı bitip tükenmez savaşlarla sürekli insan toprak yitirirken “emperyalist” durmamış... Keşke Yunan kazansaydı diyenler kendi mektebinde okusun, ezanını duysun diye değil... Kendi dindar kindarını çoğaltmak için İstanbul’dan Diyarbakır’a... İşgalden sonra postu sereceği yerlerde kendi dini diliyle okullar açmıştı. Önceliği eğitimdi.
Dünden bugüne önceliği laik eğitim olan demokratik ülkeler bu nedenle üretken... Biz batıl batının bilimi, teknolojisi yerine yalnız ahlaksızlığını aldığımızdan... Yayılmacı önümüze ne koyarsa onu... Yanında, cumhuriyetin 102 yıllık kazanımlarını tüketiyoruz.
2002’den sonra iktidarla hık deyicileri yıllarca 8 yıllık kesintisiz eğitimi yadsıdı. Atatürk’ün “muasır medeniyet”le yarışma ülküsünü silecek “yerli milli” eğitim yoldaydı. 2012 Ocağında eğitimci olmayan bakan, “Türkiye’de eğitim seviyesinin yükseltilmesi için zorunlu eğitim süresinin arttırılmasına ihtiyaç var” dedi. Soruldu; “Bu konuyla ilgili bakanlıkta çalışma var mı?” Yanıt çarpıcıydı: “Hayır, bakanlıkta değil mecliste AK parti gurubunda bir çalışma var. Biz de onlara destek veriyoruz, yapılan çalışmadan bizim de haberimiz var...”
11 Nisan 2012’de eğitimi karpuz gibi dilimleyen “4+4+4’lük sistem” yasalaştı.
Cumhuriyet tarihinin en büyük devrimi!
Köyler okulsuzken, yüzlerce okul fiziksel düşünsel açıdan yoksullaştırılırken... Başarılı okullar imam hatipleştirildi, boyası parlak yenileri açıldı. İlkokulun 4. sınıfını tamamlayanlar, imam hatip ortaokullarına yöneltildi. Üçe bölünen sözde kesintisiz eğitimin ilk 4’üne takılanların başını kız çocukları çekti. Onlarca üniversitenin, uzmanın ulusal eğitimdeki yerini tarikatlar cemaatler, Diyanet’in elemanları doldururken... MEB’yi bu ucube sistem de kesmedi. Bu yıl okullar, MEB+Diyanet üretimi “Türkiye Yüzyılı Maarif Modeli”yle açıldı.
Neredeyse üç kuşak... Ulusallıktan, bilim sanattan uzak eğitimle büyüdü.
Okulların açılışına yerinenler çoğaldı.
Sosyal medyada dine, ırka dayalı haberler... Atatürk’e, cumhuriyete kin kusan... Öfkeli çocuk görüntüleri... “Şeriat” haykırışıyla iki polisi şehit eden bir çocuk...
Rakel Dink’in, Hrant Dink’i öldüren çocuk yaştaki katil için söyledikleri hep kulağımda... “Bir bebekten bir katil yaratan karanlığı sorgulamadan hiçbir şey yapılmaz...”
İpin ucunu kim kaçırdı?