Ulusun, çocuklarımızın Atatürk’ü sevmesini... Mustafa Kemalce düşünmesini engellemek... Göğe direk, denize kapak arayışı gibi... Bu yıl da okullar 10 Kasımda kapalı olacaktı da... İstendiği, beklendiği gibi olmadı, olmayacak!
12 Eylülcüler İngilizce kitaplarını bile bayrak, Atatürk fotoğrafı, Ata’nın gençliğe seslenişi, İstiklal Marşıyla başlatmıştı. Yazarları farklı görünen, ana arabaşlıkları, yazım yanlışları bile aynı olan... İki ilkokul kitabı da “Allah’a İman”la başlıyordu. Birindeki, “İnsanoğlu inanma ihtiyacı ile birlikte doğar. Bu ihtiyaç onu yüce bir varlığa sığınmaya zorlar” tümceleri amacı belli ediyordu.
12 Eylül darbesine dek “Yurttaşlık Bilgisi” diye okutulan ders “Vatandaşlık Bilgisi” olmuştu. Kenan Evren, Dil Devriminin uyduruk sözcükleri nedeniyle “Platon”un “Devlet”inin çevirisini okuyamadığını söylüyor... Bu saçmalıkları “emir” bilen eğitimciler, ders kitabı yazarları eğitim programlarını dilinden içeriğine tersyüz ederken... Çocuklar her ders yılı laik eğitimden uzaklaşarak büyüyorlardı.
“Vatandaşlık Bilgisi”nin, yazarları başka başkaymış gibi görünen... Aynı “Din Kültürü ve Ahlak Bilgisi”yle “güzel ahlak”lı çocuklar gençler yetiştirilecekti. Böylesi kitaplar, benzer konularla tutucu siyasetçileri doğrulamak... Siyasetin gıllıgışlı oyunlarına çocuk ve gençleri inandırmak için oluşturulmuştu. Oysa “Din Kültürü ve Ahlak Bilgisi” ayrı bilim dallarının ayrı konularıydı. MEB’in kitap yazma “kalıp”ını edinenler, giysi diker gibi kitap yazıyor... Belli yayınevleri binlerce basıyor, aracılar okul okul pazarlıyor... Kazançlı çıkan çocuklar gençler, ülke olmuyordu.
Türk İslam sentezi, 12 Eylülle devletin eğitim-kültür siyasası olunca... Ulusal günlere, 10 Kasım ve laik eğitime iki gözünü de kapatan tutucu iktidarlara gün doğdu. 1996-97 ders yılında 7’nci sınıflar için binlerce basılan kitapta, “Laiklik, samimi dindarlara ne gibi rahatlıklar sağlamıştır? Araştırınız” deniyordu.
“Samimi dindar”lar farklı bölgelerde yaşayan çok farklı insanlar mıydı? Yurttaşları “samimi olan olmayan dindar”lar diye ayırmak kimlere yarardı? Ya 14-15 yaşındaki çocuklar bu tür sorulara yanıt ararken aklın ipini koparanların tuzağına düşerse... Keşke yaşanmasaydı... Okullara, dershanelere, yoksul evlere kamp kuran sinsi çete meclisi bombalayacak kadar azıtmadı mı?
Öğretmen yetiştirenlerle köy okulları fazla geldi. Dershaneler, karşıdevrimin yurtları, ilkinden yükseğine paralı okullar pıtrak gibi çoğaldı. 8 yıllık kesintisiz laik eğitim de sonlandırılınca... 2012’den sonra MEB iktidarın dikensiz gül bahçesine dönüştü. Üstüne rejim de değişince laik eğitimi sistemden atacak MEB+Diyanet işbirliği güçlendi ama... Dağ, “Türkiye Yüzyılı Maarif Modeli”ni doğurdu.
Göğe direk, denize kapak olmaz mı? Laik eğitimi içselleştiren demokratik ülkeler... Aklın öncülüğündeki bilimle göğe direk, Okyanuslara kapak ararken... Biz, 5G uyumlu akıllı telefonun ucuzunu arayacağız.
Yeni ders yılı akıyor, görüntü can acıtıcı... Çocuklar sokakta okulda birbirinin canını yakıyor. Başarıyı “ünle para”yla ölçenler, bal tutan parmağıyla herkesin balını lüpleyenler... “Samimiyetsiz dindar”lar, milliyetçiliği dinle ırkla eşleştirenler suyun başındayken... Görece güçle 10 Kasımı perdeleme planı tutar mıydı?
Sivas’tan on, on beş çocuğu Anıtkabir’e getiren baba, “Bu tatil için bakana teşekkür ederiz. Çocuklarımızla burada Atatürk’le bir kez daha çoğaldık” diyordu.
Sorumluluk sahibi “güzel ahlak”lı iyi yurttaş yetiştirmenin tek yolu...
Atatürk’ün “manevi mirası akla bilime” inanmak!
Atatürksüz olmaz!